SeyahatBalkanlarGezi Yazıları

10 Yıl Sonraki İlginç Buluşma

Bu fotoğraf 2013 yılında çekildi ve hikayesinin diğer ucu bugüne değdi. Biraz uzun ama sonuna kadar okumaya değer diye düşünüyorum. O yüzden çayınızı alın yanınıza, uzun uzun anlatayım.

Bundan 9 yıl önce üniversitede öğrenciyiz. Kanımız deli akıyor. Yerimizde duramıyoruz.
Yurttan bir grup arkadaş, bir önceki yıl arabayla Balkan turu yapmışlar. Bize de ballandıra ballandıra anlatmışlar. Ben de yerimde durmuyorum. Liseden arkadaşlarımı organize ediyorum, diyorum bu sene biz de yapalım bir Balkan turu. Gezinin organizatörü olarak bütün planlama ve sorumluluk üzerimde. Sekiz arkadaş toplanıyoruz. Bosna’ya gidiş dönüş uçak biletlerimizi alıyoruz ve iki araç kiralıyoruz havalimanından teslim almak üzere. Plan, Balkanlar’da bir daire çizip tekrar Bosna’ya varmak ve arabaları teslim edip Türkiye’ye dönmek.

Arkadaşlara diyorum ki “Balkanlar’da Türkleri seviyorlarmış belki güzel anılar yaşarız, birilerine hediye vermek isteriz, giderken bir şeyler götürelim mutlaka yanımızda.” Lokum vs. Allah ne verdiyse, bir de Türk bayrağı yanımızda. Saraybosna Havalimanı’ndan arabaları teslim alıyoruz ve çıkıyoruz yola.

Saraybosnadan Baslangic

Şehir Keşfi Başlıyor!

İlk gün planı şöyle: Saraybosna’dan arabalar teslim alınacak, o gün hiç durmadan süreceğiz. Sırbistan-Novi Pazar üzerinden Kosova-Prizren’e varıp orada konaklayacağız. Bakın yıl 2013, Kosova bağımsızlığını ilan edeli daha ancak 5 yıl olmuş ve biz Sırbistan üzerinden Kosova’ya geçme planıyla yoldayız. Gençlik bee! Neyse aramızda kimsede internet yok. Google haritaları önceden çevrimdışı çalışacak şekilde indirmişiz telefonlara ve almışız rotayı Prizren’e. Novi Pazar’a kadar sorunsuz gidiyoruz. Maps nereye derse oraya sürüyoruz. Kafalar rahat.

Novi Pazar’dan sonra işin rengi değişiyor. Duble yollar oluyor, gidiş dönüş. Asfalt yollardan çıkıyor, köy yollarına bağlanıyoruz. Baya bildiğiniz dağlara tırmanıyoruz. Karşıdan 70 model kamyonetler, Mercedesler geliyor. Selektör yapıyoruz dursunlar da soralım doğru yolda mıyız diye. Hiçbiri durmuyor. Hava bir yandan kararmak üzere.

Tam inişe geçtiğimiz sırada arabalardan birinin freni arıza veriyor. Büyük bir endişe içinde çıktığımız dağdan iniyor ve bir süre sonra bir asfalt yola bağlanıyoruz. Hemen ardından hepimizin telefonları sırayla çalmaya başlıyor. “Kosova’ya hoş geldiniz. Aramanın dakikası… Turkcell”. Haydaa, e sınır kapısı, gümrük, pasaport?! Neyse efenim biz bu şekilde Kosova’ya girişimizi yapıyor, gece Prizren’de konaklıyoruz.

Sehir Kesfi Basliyor

Kulla Jetimit Misafirperverliği

Sabah arabayı tamir ettiriyor ve o günü Prizren’de gezerek geçiriyoruz. Sonraki gün erkenden kalkıp kaldığımız yerin hemen altındaki bakkaldan kahvaltılık bir şeyler alıyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam oradan Üsküp’e geçeceğiz. Yol dağlık ve bol manzaraları. Planımız dağın güzel bir noktasında mola verip kahvaltılıklarımızı yiyip yola devam etmek.

Türk olduğumuzu öğrenince ücret almak istemeyen bakkalın yanından ayrılırken kırmızı bir minibüsü fark ediyorum. Bu minibüs dağa tırmanırken ya önümüzde ya ardımızda. Arada bizi sollarken içindekiler camdan el sallıyorlar bizi takip edin şeklinde. Biraz şüpheleniyoruz. Neyse zirvelere yakın bir noktada artık önümüzde durup camı indirip bizi takip edin diyorlar. Eh diyoruz, gidelim bakalım. 8 erkeğiz sonuçta, bir şey olmaz inşallah. Ana yoldan çıkıyoruz. Bir süre sürdükten sonra ormanın içerisinde yapılmış ve dışardan restaurant olduğu anlaşılan bir yerin önünde duruyoruz. Oh diyoruz.

Abiler biz daha yola çıkarken Türk olduğumuzu anlamışlar. Bize ikramda bulunmak istemişler. Buyur ediyorlar içeri. Ana bir bina, önünde çok güzel bir bahçe. Bahçe ortasında süs havuzu. Etrafında bir tarafları ormana bakan takalar. Bize bu takaların birinde kahvaltı ikram ediyorlar. Meğer burası Yetim Kalesi olarak anılıyormuş. Gelirinin tamamı Kosova’daki yetimlere harcanıyormuş. Kuruluşunda ve işletmesinde emeği geçen abiler de Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyorlarmış. O yüzden bizi de orada kısa da olsa ağırlamak istemişler. Çok mutlu oluyoruz. Karşılıklı hediyeleşiyor, bu hatıra fotoğrafını çekiliyor ve isimlerini bilmediğimiz bu güzel insanların yanlarından ayrılıyoruz.

Kulla Jetimit Misafirperverligi

O Gün Bugündür Değişmeyen Samimiyet

Gelelim günümüze. Tatil için ülkemize gelmişiz. Biz gelirken Türkiye, İngiltere’nin kırmızı listesinde. Eğer kırmızı listedeki bir ülkeden İngiltere’ye direkt dönüş yaparsanız zorunlu otel karantinasına girmeniz gerekiyor ve bunun için kişi başı £2500 dolaylarında bir ücret ödüyorsunuz. Bizim düşüncemiz, Türkiye’de vaka sayıları azalıyor. Eninde soyunda sarı listeye geçeriz. Ama öyle olmuyor. Türkiye kırmızı listeden çıkartılmıyor. İngiltere’de yaşayan Türkler farklı farklı güzergahlar üzerinden İngiltere’ye dönüş yapmak zorunda kalıyorlar. Kimi Ukrayna, kimi Makedonya, Arnavutluk vs. Hızlıca en uygun yolu belirliyoruz kendimiz için.

Türkiye-Kosova, Kosova-İngiltere yapacağız. Sarı bir ülkede geçirmemiz gereken süre toplam 12 gün. Bir ara belki Makedonya’ya geçer, orada gezer tekrar Kosova’ya döneriz. Kosova’da geride kalan 5 günü evde geçiyoruz genellikle. Bir tek bugün, günübirlik bir Prizren gezisi yapıyoruz. Onun dönüşünde de az önce anlattığım anı ve mekan aklıma geliyor. Daha önceden hatırlasam mutlaka oraya da bir ziyaret planlardık diye iç geçiriyorum.

Neyse bu arada Betül Instagram’da birkaç paylaşım yapmış. Onları gören ve Priştina’da yaşayan Amina abla Betül’e yazıyor. “Kosova’da mısın? Eğer öyleyse tanışmaktan mutluluk duyarım.” diyor. Memnuniyetle cevap veriyoruz ve bugün Prizren dönüşü buluşmak üzere sözleşiyoruz. İşte bu fotoğraf o buluşmadan.

O Gun Bugundur Degismeyen Samimiyet

Amina Abla İle Sohbet

Prizren dönüşü Amina abla ve eşiyle buluşuyoruz. Çaylar, kahveler, sohbet muhabbet… Vakit akıp gidiyor, Kerem yerinde durmuyor, Betül onun peşinde. Birazdan kalkacağız. Amina Abla “Prevalla taraflarına gittiniz mi? Oralar çok güzeldir.” diyor. Diyorum, “Yo bilmiyorum orayı.” “Ah, keşke daha önceden haberimiz olsaydı. Sizi oraya götürürdük, orada çok güzel bir mekan da var yetimler hayrına işletilen.” diyor. “Yetimler hayrına” demesiyle ben bir heyecan yapıyorum. Bir saniye diyip size az önce anlattığım anımı bir çırpıda anlatıyorum. “Orası burası mı?” diyorum, “Evet” diyor. Ve öğreniyorum ki Yetim Kalesi’nin kuruluşunda ve hâlâ işletmesinde emeği geçen 3 kişiden biri Amina ablanın babasıymış!

O gün çekildiğimiz fotoğrafı gösteriyorum hemen. Amcası ve bir çalışanı hemen tanıyor ama babası fotoğrafta yok. Betül geliyor o sırada, bir heyecanla ona da söylüyoruz. Hepimizin yüzündeki o büyük şaşkınlığı ve heyecanı size tarif etmem çok zor. Ama sanıyorum gözünüzde canlanmıştır. Bizi babasıyla tanıştırmak ve orada tekrar ağırlamak için ısrar ediyor. İngiltere’ye dönmeden hemen öncesi için sözleşiyoruz.

Hayat, kader, dünya, sınırlar, ülkeler, insanlar, çabalar, iyilikler, karşılaşmalar, sorgulamalar… Belki 10 yıl sonra başka bir şekilde yine hatırlarız bu anıyı. Ne dersiniz?

Buraya kadar geldiyseniz Amina Abla, babası, arkadaşları ve bir yetim başı okşayan tüm güzel insanlar için bir dua etmenizi dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu