Aktif Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı
İçinde bulunduğumuz çağda birçok problemle karşı karşıyayız. Yaşadığımız problemlerin kaynağı nedir? Bu sorunun üstesinden nasıl geliriz? gibi sorular da yine yanıt verilmesi gerekenlerden bazıları. Bu konuda alimlere hem problemlerimizi tespit için hem de onların üstesinden gelebilmek için büyük iş düşüyor. Peki çıkış kapısı alimler ise bu alimleri nasıl yetiştireceğiz? Aktif Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı bu soruyu dert edinip çok güzel işlere imza atıyor. Yapılan çalışmaları vakfın müdürü Semih Özdemir hocaefendi ile konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Semih Özdemir. Almanya’nın Ludwigshafen am Rhein şehrinde dünyaya gelip lise yıllarına kadar orada yaşadım. Medrese eğitimimin ilk temellerini 13 yaşlarımda yine Almanya’da attım. O yaşlardan beri hem Arapça eğitimini hem de İslami ilimler eğitimini yoğun bir programla sürdürdükten sonra lise yıllarında Türkiye’ye geldim. Bir yandan halihazırda Aktif Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı’nın müdürü ve müderrisiyim, diğer yandan İslam Hukuku alanında doktora yapıyorum. Arapça, Türkçe ve Almanca olmak üzere üç dili ana dil seviyesinde, İngilizceyi iyi seviyede, Farsça ve Fransızcayı başlangıç seviyesi/orta seviyede biliyorum.
Aktif Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı nedir? Nasıl, ne zaman ve hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktı?
Aktif Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı hem yatılı talebelere hem de gündüzcü olarak gelen üniversite talebelerine yönelik, bazı muasır alternatiflerle beraber geleneksel medrese eğitimini vermek için 2016 yılında Üsküdar Çamlıca’da faaliyetlerine başlamıştır. Amacı, İslamî ilimleri tüm alanlarıyla birlikte inceleyip günümüz şartlarına uygun bir dokuyla çözüm üreten, talebelere eğitim veren ümmete faydalı âlimler yetiştirmektir.
Ana hatlarıyla ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz?
Vakfımızda hem hafızlık hem de medrese eğitimi olmak üzere iki farklı program sunulmaktadır. Medrese eğitiminde yatılı ve gündüzcü programları var. Yatılı medrese programına vakıf binasında kalanlar katılıyor. Gündüzcü programına ise genellikle üniversite öğrencileri katılıyor.
Medrese programını biraz açabilir misiniz?
Tabii ki. Asıl ağırlığımız örgün eğitimde olsa da yurt dışı veya şehir dışında yaşayanların da online olarak bu programa katılma imkanları var. Haftanın beş günü, günde dörder veya beşer saat ders gören yatılı talebeler bir yıl yoğun bir Arapça hazırlık senesinden geçip yedi yıl medrese eğitimi görüyor. Haftanın dört günü, günde üçer veya dörder saat ders gören gündüzcü talebeler ise üniversite derslerinin yanı sıra sekiz yıllık bir eğitim görüyorlar.
Peki medrese öğrencileri sadece İslami ilimlerle ilgili dersler mi alıyor?
Eğitimin ilk yılından sonuna kadar günlük yapılan tefsir, hadis ve ilmihal gibi derslere ek olarak tüm talebe, müderris ve çalışanların katılmalarını beklediğimiz haftalık gönül sohbetleri yapılıyor. Bunun dışında sağlık, coğrafya, fizik, hukuk vb. alanlardaki uzman kişiler tarafından öğrencilerimize seminerler veriliyor. Bu seminerler vesilesiyle bugünkü pozitif bilimle ne tür ilişkiler kurabileceklerini ve bunların hangi zemine oturması gerektiğini bir nebze de olsa öğreniyorlar. Böylece talebeler klasik eserlerde öğrendiklerini soyut boyutundan çıkarıp somut boyutuna taşıyabilme imkânı yakalıyor.
Bu bahsettiğiniz nasıl mümkün oluyor? Yani öğrenciyi pasif bir öğrenen düzeyinden aktif olarak üreten konumuna nasıl getiriyorsunuz?
Bu konuda birçok şey söyleyebiliriz. Mesela üçüncü sınıfa gelmemiş medrese talebelerine her dönem bir konu hakkında on ila yirmi sayfalık bir ödev yazmalarını şart koşuyoruz. Başlarda haftalık, daha sonra aylık yapılan ek derslerle kaynaklardan bilgilere nasıl ulaşılabileceği, hangilerinin kullanılabileceği, bu bilgilerin ne surette tertip edilebileceği, makalede ne tür bir inşanın takip edileceği ve hangi biçimsel standarda riayet edilmesi gerektiği gibi birçok konu hakkında bilgi sahibi oluyorlar.
Üçüncü sınıfa ulaşan talebeler ise bu vakte kadar edindikleri tecrübelerden yararlanarak dönemlik yazdıkları ödevlerini artık dergide yayınlanmak üzere farklı bir formatta hazırlayıp medresemizdeki ilgili heyete gönderiyor. Yayınla alakalı gerekli süreçleri başarıyla geçebilen yazılar dijital ortamda ücretsiz olarak paylaştığımız dergimizde yayınlanıyor. Bu, talebeler için bir nimet.
Üçüncü sınıfa gelen bu talebeler aynı zamanda bir tahkik grubuna dahil oluyorlar. Eğitim hayatı boyunca ilk defa göreceği tahkik çalışmalarında yazma eseri okuyup değerlendirebilmeyi öğrenen talebeler tahkik ve dirâse kısımlarında hocaları eşliğinde ümmete faydalı içerik üretmeye alıştırılıyor. Gerekli süreçleri başarıyla geçen bu tahkik çalışmaları arasından yayımlanmaya uygun olan eserler, kurduğumuz yayınevi (Tahsil Yayınevi) tarafından basılıyor.
Gelecekte hedefleriniz neler?
Şahıslar düzeyinde, İslami ilimleri tüm alanlarıyla birlikte öğrenip günümüz şartlarına uygun bir dokuyla çözüm üreten âlimler yetiştirmektir. Kurumsal düzeyde ise eğitim çalışmaları yapan kurumlara önderlik edecek bir eğitim kalitesi yakalamaktır. Bu seviyeyi yakalamak için de tüm imkanları seferber etmek gerekir. “Medrese” dendiğinde ufuksuz, dünyadan kopmuş, kendi kurduğu ütopyasının içinde kaybolmuş, kültürsüz, muhtaç, bakımsız, merdiven altı kurumların akla gelmesi gerçekten üzücü. Ancak bu algıyı yıkmak için gayret etmeyi önemli bir sorumluluk olarak görüyoruz.
Site okurlarına ne söylemek istersiniz?
Nasihat etmektense derdimi paylaşmak isterim. Kurumun adı ne olursa olsun, hangi mezhep veya meşrepten olursa olsun, ehl-i sünnet çerçevesi dahilinde İslami ilimleri öğretmeyi hedefleyen her tür eğitim kurumunu “kardeş kurumumuz” kabul ediyoruz. Bu kutlu yolda omuz omuza, el ele yürümekten büyük memnuniyet duyarız. Ayrıca bir eğitim kurumunun içinde aktif olmayıp medrese eğitimi veren kurumlara sempati duyanlar da böylesi bir zamanda daha duyarlı olmalıdır.
Bu kurumların ziyaret edilmesi bile motivasyonlarını arttırmak için oldukça önemlidir. Hatta deste deste para yardımından daha önemli olduğunu söyleyebilirim. İlmin sökülüp alındığı ve böylece irfanın zayıfladığı, kişiliğin kaybedildiği, cehaletin arttığı bir zamanda çıkış yolumuz sağlam bir ilmi temelden geçiyor. Yeterli ilim ve feraset olmadan İslam adına kurulan her tür temel, olası bir kaosun domino taşı olabilir. Doğru yer ve zamanda atılan adımların en azından günümüzün hızıyla paralel bir hızda ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Öylesine biri