İçerikler

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (III)

Muhammed Ali’nin bir boksörden daha büyük olduğunu hatıra hatıra keşfettiğimiz “Allah’a adanan yumruk” serisinin son demlerindeyiz. Kızı Meryem anlatıyor:

“Babam İslam ülkelerinin kralları tarafından davet edilir ve gittiğimizde çok ihtişamlı sofralarda ağırlanırdık. Fakat bir müddet sonra babam ortadan kaybolurdu, merak edip aradığımda onu hizmetlilerin yanında sihirbazlık gösterisi yaparken bulurdum ve kralların yanındakinden daha mutlu görünürdü.”

“Garsona iyi davranmayan insana güvenmem. Çünkü ben o pozisyonda olsaydım bana da aynı şekilde davranacaktı.” diyen, yoldan geçerken çukur kazan inşaat işçileri ile el sıkışmadan geçmeyen bir dünya şampiyonu…

Sabah erken saatlerde hafif yokuştan aşağı bebek arabasını bırakıp el tutma mesafesinde onun peşinden koşarak günlük antrenmanını yapan bir baba. Röportaj için gelen kameraların karşısında, kucağındaki minik kızının verdiği biberondan ağzını şapırdata şapırdata içen ve siyahi halkın aşağılanan tüm kız çocuklarına dair en veciz dersi veren bir dağ. 20’li yaşlarda Muhammed Ali olduktan sonra, şehrin uzak köşesinden tuttuğu bir otelin kapısının sabaha kadar “Ben Müslüman oldum” diyen onlarca kız tarafından çalınıp o kapıyı bir kere dahi açmayan, tek başınayken kimse hesap soramayacağı bir halde olmasına
rağmen sicilini tertemiz tutmuş, dışarıdaki kirli ve hızlı hayattan kendini korumak için akşam 9’da uyuyan bir delikanlı.

Muhammed Ali
Allah'a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (III) 1

Gerçek Zafere Giden Yol

Ve ömrünün son demleri… İslam’a atılan terör yaftasından en çok incinen kalp onun kalbiydi ve ilerlemiş parkinson hastalığına rağmen TV karşısına koştu ve titrek elleriyle, az çıkan sesiyle, donmaya yüz tutmuş mimiklerini nakavt edip koca bir tebessüm kondurdu yüzüne ve dağ gibi bedeniyle şöyle dedi:

“Bakın bana, beni seviyorsunuz ve ben Müslümanım, dinim İslam ve İslam barış dinidir .”

Foreman maçı öncesi… Gelmiş geçmiş en unutulmaz karşılaşmadan biri. Rakibinin gözlerine “Bana bak Muhammed Ali, ya bu maçı alırsın yahut halkın 300 sene daha köle kalır” niyetiyle baktığı gece… Boks yapmadan geçen 3 yıl sonra yapacağı en büyük maç. Ve yine Muhammed Ali’ye büyük bir kesim hiçbir şans vermiyor: “Ölecek”. Hiçbiri şu gazete manşeti kadar Muhammed Ali’nin zoruna gitmiyor: “Bakalım Muhammed Ali’nin Allah’ı onu bu sefer koruyabilecek mi?” Ali maça çıkıyor, ölümcül yumruklara 7 raund sabredip tam planladığı bir anda 3 saniyede gözlerin yakalayamadığı yumrukları art arda indirip rakibini yere deviriyor. Meydan gümbür gümbür sallanıyor. Maçı gecenin 4’ünde izleyen Türkiye dahil tüm İslam dünyası gözyaşları içinde, göğsünü kabartan bu adama dualar yağdırıyor. Maçtan sonra söylediği bir söz: “Ringde Allah benimleydi! Herkes benim Allah’ımın ne kadar büyük olduğunu gördü!”

İnceliklerle Dolu Bir Hayat

Başka bir gün… Tüm umutları, ömrüne bir nokta koymaya karar verecek kadar tükenmiş siyahi bir adam… Camdan atlamak üzere. Tüm polisler, görevli psikologlar ne derse aldırmıyor, saatlerce ikna çabaları hiçbir işe yaramıyor. Birinin aklına Muhammed Ali’yi aramak geliyor. Evi yakınlarda. Birkaç dakika sonra kameraların kadrajına, parkinson hastalığına rağmen gümbür gümbür koşan dağ gibi bir beden giriyor. Muhammed Ali merdivenleri çıkıp adamla konuşuyor, ona sarılıp aşağı inmeye ikna ediyor. “Seni nasıl ikna etti?” diyorlar. “Buraya neden geldin?” diye sorduklarında: “Senin için geldim, sadece senin için, sen benim kardeşimsin” dedi, onun yalnızca benim için geldiğini duyunca inanamadım ve ağlamaya başladım” diye cevap veriyor.

Onur madalyasını George Bush’un elinden alırken Bush’a yaptığı bir hareket var ki bu satırlara sığmaz. Onu izlemek gerek. Zekanın dipdiri bir örneğidir.

Holywood ünlüler caddesi onsuz olur mu? Irkçılığın şu an bile hala sönmediği Amerika’da nasıl olur da bir tek siyahi olan Muhammed Ali’nin ismi duvardadır diğer beyaz isimler yerdeyken? Onda da şampiyonun parmağı var. O caddeye ismini koyacaklardı ama itiraz etti: “Ben peygamber ismi taşıyorum. İnsanların üstüne basıp geçmesine izin veremem.” diyerek.

Girdiği her ortamı kıvrak zekası ve ince hazır cevaplarıyla kahkaha tufanına boğan Muhammed Ali, kamera karşısında ne kadar siyahilere kendi kimliklerini hatırlatmak için “Ben en iyiyim!” diye haykırıyorsa, sokaktaki bir vatandaşın yanında da o kadar mütevazıydı. Eşinin dediğine göre, kamera önünde güldüğünden daha çok evde gözyaşı dökecek kadar naif kalpliydi. En güzel çıktığı fotoğraflar, demire dönüşen yumruklarıyla bir kuş tutar gibi kucağına aldığı çocuklarla verdiği karelerden oluşuyor.

Satırlara sığmayacak hayatını anlatmaya niyetlenmiş pek çok film var. Lakin ne yazık ki hepsi Muhammed Ali’nin “ne olmadığını” anlatmış. Tüm hayatı insanı ve inancı uğruna fedakarlıklarla geçmiş efsane bir şampiyon ile aynı inancı taşıyan milyarlarca kişiden çıkmış tek bir film yok onun için. Onun sırrına ufacık da olsa değinen “Who Won?/Kim kazandı?” animasyon kısa filmini yapmamın yegane sebebi de bu idi. İnşallah tebessümüne vesile olmuştur.

Anlatmakla bitmez, ama ona düşman gelip onda dirilen bir rakibinin sözüyle yazıyı nihayete erdirmek isterim: “Siz bir boksör kaybettiniz, bense bu dünyadaki en iyi dostumu.”

Ve şampiyondan: “Allah’tan zenginlik istedim, bana İslam’ı verdi.”

-Serimizin Diğer Yazılarını Okumak İçin Tıklayın-

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (I)

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (II)

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu