Aydınlık Çağın Simgesi: Beytülhikme
İslam Filozofları serimizde bugün ki konuk alacağımız filozof Beytülhikme…
“Düşünmek ibadettir” düsturuyla başlattığımız ve siz değerli okuyucularımızın güzel ilgisiyle taçlanan serimizin önceki yazılarında son birkaç yüzyıldır düşünmenin, sorgulamanın, fikri ve sınai her türlü üretimin gereksiz hatta zararlı olduğunun empoze edildiği İslam âleminin bu yazıyı okuyan küçük bir kesimiyle birlikte önce hatamızı görmek, devamında doğruyu ve ona ulaşmanın en iyi yolunu öğrenmek amacıyla kendimize konuyla ilgili sorular sorup cevaplar aramaya çalışmıştık. Serinin geri kalanında ise belli başlı sorulara cevap aramak yerine konumuzla ilgili en temel bilgileri özet halinde verip sizlerin, merak ettiğiniz takdirde, soruları kendinizin sormasını ve cevap aramanızı isteyeceğim.
Müslüman Filozoflar serimizin bu bölümüyle birlikte bağnaz bir hayranlıkla baktığımız batıya, batılı filozof ve bilim adamlarına örnek olan, Rönesans sonrası batıdaki üniversitelerde hayatları öğretilen, eserleri okutulan ama ne yazık ki çoğumuzun tanımadığı veya sadece adını bildiği, İslam’a altın çağını yaşatan ve bugünkü batı düşüncesinin en büyük esin kaynaklarından olan filozoflarımızı ve altın çağ diye adlandırdığımız o döneme ait önemli olay, mekân ve kavramları konuşmaya başlayacağız.
Altın Çağda Bir Akademi
Önceki yazılarda bahsettiğim gibi devletin zenginleşmesi ile birlikte yüksek refah seviyesine ulaşan ve genişleyen topraklar dolayısıyla komşu milletler ve kültürler (Helenistik, Hint, İran) ile tanışma ve kaynaşma fırsatı bulan Müslüman alimler; bu kültürleri, düşüncelerini ve dinlerini tanımak, ilmi ve fikri çalışmalarından faydalanmak için çeviri faaliyetlerine ağırlık verdiler. Devletin yönetici kadrosunun da bu çalışmalara önem vermesi ve bu konuda çalışanlara çeşitli imkanlar ve kolaylıklar sağlaması, başta çeviri faaliyetleri olmak üzere bu yönde yürütülen çalışmalara gösterilen ilginin bireysellikten çıkıp, devletin çatısı altında gerçekleşen faaliyetler haline gelmesine sebep oldu. İlk kuruluş amacı; yapılan tercüme faaliyetlerini sistemli hale getirmek olan Beytülhikme, ilerleyen zamanlarda içeriğinin zenginleşmesi ve devletin ayırdığı bütçeyi artırmasıyla üzerindeki ilgi artmış ve dönemin en önemli ilmi merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Kuruluşundan Yıkılışına Beytülhikme
830 yılında Abbasi halifelerinden dönemin halifesi Me’mûn tarafından Bağdat’ta kurulduğu bilinen ve İslam’ın ilk ilimler akademisi olma özelliğini taşıyan bu yapı ilk olarak farklı dillerden devletin dili Arapça’ya olan tercümelerin yapıldığı ve içerisinde bir kütüphanenin bulunduğu, sarayın bünyesinde yer alan bir bölüm olarak hizmet verirken Halife Me’mun döneminde son halini almış ve Beytülhikme diye anılmaya başlanmıştır. Me’mun, bu yapıyı sadece fiziki olarak geliştirmekle kalmamış içerik olarak zenginleşmesi için de büyük çaba sarf etmiştir. Sefere gittiği ülkelerden alimler ve kıymetli eserler getirtmiş ve bu eserleri tercüme ettirerek İslam kültürüne kazandırmıştır. Beytülhikme zamanla hem fiziki hem de içerik olarak gelişmiş ve Orta Çağ alim sınıfının gözdesi, dönemin en büyük ve en kapsamlı eğitim ve araştırma merkezi haline gelmiştir. Pozitif ilimler ağırlıklı olmak üzere İslami ilimler ve felsefe gibi çok çeşitli alanlarda dönemin en üst düzey bilim adamları, alimleri ve düşünürleri tarafından çok önemli hatta bazıları günümüzde dahi kullanılan çalışmalar yürütülmüştür.
Ülke dışındaki Müslüman ve gayrimüslim alimler için bir cazibe merkezi haline gelen Beytülhikme, faaliyette olduğu 500 küsur yıl boyunca her yıl onlarca alimin ders alıp ders verdiği, kitaplar yazdığı, çeviri yaptığı çağının ilerisinde bir ilim merkezi olmuştur. Alimlerin uğrak noktası olmasının içindeki kıymetli eserler ve imkanlar haricinde bir sebebi daha vardır. Başta Halife Me’mûn olmak üzere Abbasi halifeleri Müslüman veya gayrimüslim bütün alimlere çok değer vermiş ve çalışmaları karşılığında onlara yüklü miktarda paralar veya değerli madenler vermiştir. Öyle ki kaynaklarda geçen bir bilgiye göre alimler tarafından yapılan bazı tercüme metinleri bir teraziye konur ve metnin ağırlığınca altın tozu ile alim ödüllendirilirmiş. İslam’ın aydınlık çağına önderlik eden ve asırlar boyunca dünya düşünce ve bilim mirasına çok kıymetli eserlerin kazandırılmasına öncülük eden bu merkez, 1258’de Moğol hükümdarı Hülagü’nün Bağdat’a girmesinden sonra içindeki kıymetli eserler ile birlikte vahşice yakılıp yıkılmış ve bir dünya mirası yok edilmiştir.
Beytülhikme’den Bize Kalan
Bilime ve düşünceye verilen önemin, bu uğurda yapılan harcamaların zarar olmadığını, aksine bir devleti, bir medeniyeti ve bir dini (dinimiz zaten en yücedir, buradaki maksat dinin, diğer millet ve devletlerin gözündeki değeri ve önemidir) nasıl yücelttiği ve güçlendirdiğini bize kanıtlar nitelikte bir yapı olan Beytülhikme, hem ülke hem ümmet olarak düşünmekten, sorgulamaktan ve üretmekten çekindiğimiz, ağır bir aşağılık kompleksinde olduğumuz şu zamanlarda bizler için öğrenilip üzerine düşünülmesi ve ders alınması gereken bir yapıdır. Yakılması dolayısıyla içindeki çoğu eserin günümüze ulaşmadığı bir yapı olan Beytülhikme’den bize kalan en önemli miras; içindeki eserlerin bolluğu, yapının büyüklüğü ve ihtişamı değil, tüm bunların gerçekleşmesini sağlayan inanç ve azimdir.
Kaynaklar
- İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi Beytülhikme – Gazi Erdem (Makale), https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/52133
- İslam Dünyasında Bilim ve Felsefe: Yükseliş ve Duraklama – Hasan Aydın (Makale), http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/hasan_aydin_islam_dunyasi
Elinize sağlık seriyi ilgiyle takip ediyorum.
Her konuyu kişilerin bilmediğimiz düşüncelerini ve hayatını, düşüncelerini yazıyor olmanı çok beğendim bu serinin devamını yazmanı diler severek takip ettiğimi bildirmek ve tekrar tebrik etmek isterim. İleride daha iyi yerlerde de olacağından hiç şüphem yok ama yinede olman dileğimle..