Müslüman Filozoflar

Bir Türk-İslam Filozofu: Fârâbî

Bu haftaki yazımızda ise hepimizin daha önceden mutlaka adını duyduğu, hakkında da az çok bir şeyler bildiği, İslam felsefesini farklı yönlerden temellendiren ve İslam felsefesinin sistemli hale gelmesinde büyük katkıları olan çok önemli bir Türk-İslam filozofu olan Fârâbî, hep birlikte tanıyıp anlamaya çalışacağız. İslam düşüncesinin tarihsel süreç içerisinde oluşumu ve gelişimini, bu gelişmeye eserleri ve çalışmaları ile öncülük eden Müslüman filozof ve alimlerimizi öğrenmek, anlamak ve anlatmak için başladığımız seride, Müslüman Filozoflarımız hakkında konuşmaya bir önceki yazımızda, İslam dünyasını felsefe kavramı ile tanıştıran, Meşşai akımının öncüsü ve ilk Müslüman filozof olan Kindî’yi anlatarak başlamıştık.

Fârâbî Hayatı ve Şahsiyeti

Tam adı Ebu Nasr Muhammed b. Fârabî olan ve batıda ‘Alfarabius’ ve ‘Abunaser’ olarak tanınan filozofun Türkistan’ın Fârâb şehrinde (günümüzde Kazakistan sınırları içerisinde bulunan Otrar şehrinin bulunduğu bölge) 871 veya 872 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Babasının o bölgede bulunan bir kalede kumandan olarak görev yaptığı bilinse de ailesi hakkında sahip olduğumuz bilgiler yok denecek kadar azdır. İlk dini ve edebi eğitimini doğduğu şehir olan Fârâb’da alan filozofun kimlerden eğitim aldığı, hangi okullarda okuduğu kesin olarak bilinmese de hayatı boyunca kaleme aldığı eserler ve miras bıraktığı görüşlere bakılacak olursa nitelikli bir eğitim gördüğü söylenebilir. Türk filozofun kısa bir süre bu bölgede kadı olarak görev yaptığı, sonrasında bu mesleği bırakıp ilim tahsil etmek için dönemin ilim ve kültür açısından zengin şehirlerine yolculuklar yaptığı bilinmektedir. Bu yolculuk sırasında öncelikle Semerkant, Buhara, Belh ve Merv gibi kendi bölgesinden şehirleri ziyaret etmiş ve devamında Bağdat’a ulaşmıştır. Bağdat’ta çeşitli alanlarda dönemin en iyi alimleri ile buluşma ve onlardan ders alma fırsatı bulan Fârâbi, çocukluktan itibaren iyi yetişmiş olması ve ilim öğrenme azmiyle kısa sürede sivrilmiş ve o dönemde Bağdat’ın sayılı filozoflarından biri haline gelmiştir. Yaklaşık 20 yıl boyunca çalışmalarına Bağdat’ta devam eden filozof, bu şehirde meydana gelen bazı karışıklıklar sebebiyle Dımaşk’a (Şam) gitmek zorunda kalmış ve kısa bir süre bu bölgede çalışmalarına devam ettikten sonra 950 yılında burada vefat etmiştir.

Farabi Felsefi Görüşleri
Farabi Felsefi Görüşleri

Filozof ve alim kimliğini bir kenara bıraktığımızda aynı zamanda bir Türk olan Fârâbî, hayatı boyunca Arap ve Fars kültürü ile iç içe olmasına rağmen bu kültürler ile etkileşimini sadece ilmi düzeyde tutmayı başarmıştır. Kaynaklarda geçen bilgilere göre yaşamı boyunca hep Türk kıyafetleri giyinmiş ve bir Türk gibi yaşamıştır. Kendi dili haricinde Arapça, Farsça, Grekçe, Süryânice ve Soğdça bilen Fârâbî, yazdığı eserlerde bu dillerin hepsinden farklı farklı kelimeler kullanarak ilminin yanında zengin bir kültürel birikime de sahip olduğunu kanıtlamıştır. İlmi zenginliği sayesinde yakaladığı şöhrete zıt olarak mütevazı ve münzevi bir hayat süren Fârâbî, hiç evlenmemiş ve bekar olarak vefat etmiştir. Bulunduğu şehirlerde ilme ve alime değer veren yöneticilerin kendisine sunduğu emlak ve ikramları geri çevirmiş ve sadece günlük ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılamaya yetecek kadar parayı kabul etmiştir.

Felsefi Görüş ve Eserleri

İslam dünyasında Kindî ile birlikte başlayan felsefe hareketi ve onun öncüsü olup ilk temellerini attığı Meşşai akımına, İslâm inanç ve kültürünün temelinde olan ulûhiyyet, nübüvvet akidelerinin yanı sıra Eflâtun’dan (Platon) aldığı bazı ilkeleri de ekleyerek İslam felsefesini temellendirip sistemleştiren Fârâbî, bu sebeple elde ettiği şöhretten ötürü ünlü Antik Yunan filozofu Aristo’dan sonra İslam dünyasında “Muallim-i Sânî” unvanıyla anılmaya başlamıştır. Kendisine yöneltilen “Aristo mu daha bilgili yoksa sen mi?” tarzındaki tabiri caizse provokatif sorulara “Eğer onun döneminde yaşasaydım en seçkin talebelerinden biri olurdum” diyerek kendine yakışan bir şekilde cevap vermiş ve görüşlerinden çokça etkilendiği bu önemli filozofa saygısını göstermiştir. Sadece alim ve filozof kimliğiyle hatırlanmak isteyen Fârâbî, döneminde meydana gelen mezhepler arasındaki tartışma ve ayrışmalara girmekten sakınmış, hiçbirinin lehinde yahut aleyhinde bir beyanda bulunmamıştır.

Fârâbî en büyük başarısını mantık alanında göstermiş ve bu alanda çok önemli eserler vermiştir. Mantık alanının temel eserlerinden olan, Aristo’nun ‘Organon’ adlı mantık külliyatı içerisindeki tüm eserlerin üzerinde çalışmış, bu eserler için şerhler ve muhtasarlar hazırlamıştır. Fârâbî, kendinden öncekilerin eserlerini açıklamakla kalmamış, kendisi de bu alanda müstakil eserler kaleme almış ve kendinden sonraki nesillere çok zengin bir literatür hediye etmiştir.

Fârâbi’yi Tanımak İçin;

  • Medinetü’l Fazıla (Erdemli Şehir) – Fârâbî – Litera Yayınları (Kitap)
  • Fârâbî – Yaşar Aydınlı – İSAM Yayınları (Kitap)

Referans Aldığımız Kaynaklar

  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/farabi
  2. http://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/49581/9517.pdf?sequence=1&isAllowed=y
  3. https://drive.google.com/file/d/0B7liBn5XLsAfTFJKb3A4OTFuRVU/edit

Bir Yorum

  1. Hayatın bu meşgalesin de birçoğumuzun bilmediği ve okumadığı, araştıramadığı önemli tarihi konuları, olayları en önemlisi tarihimizi senin de vesile olmanla kıymetli kişilerin güzel sözleri,öğütleri,l ve düşüncelerini tekrar öğrenmek ve tabi okumak çok iyi geldi yazılarının devamını diler tebrik ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu