CamiHaberlerÖrnek İnsanlarTürkiye

Emekli Öğretmen İsmail Kandemir’in 26 Yıllık Ayasofya Mücadelesi

“Ayasofya; ne taş ne çizgi ne renk ne hacim ne de bütün bunların senfonisi.

Sadece mana, yalnız mana!”

diyordu Necip Fazıl. Ayasofya’nın manası kişiden kişiye, inançtan inanca farklılık gösteriyor. Biz Müslümanlar için öneminin altında şanlı bir tarihin imzası var. Çağ açıp çağ kapatan bir fetih zaferinden sözü açıyoruz. Şanlı komutan Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra Ayasofya’yı camiye çevirmişti. Sadece camiye çevirmekle yetinmeyip İstanbul’un en büyük külliyelerinden biri haline getirdi. Ayasofya’nın etrafını tamamen kendi mülküyle satın alarak çevresine medrese, sıbyan mektebi, şadırvan gibi çeşitli eserler yaptırdı. Kıyamete kadar korunup değişmemesi ve amacına uygun kullanılmasıyla ilgili Ayasofya’yı ve İstanbul’daki diğer camileri, mescidleri de içine alan bir vakfiye hazırladı. Zekası ve attığı sağlam adımlarla asırlar öncesinden Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin müjdesine nail oldu. Ayasofya’yı ibadete kazandırmasının da pek mühim sebepleri olduğu açıktır.

Bu haberimizde sizleri, Ayasofya’nın manasını yakalayabilmiş ve bu davaya gönül vermiş biriyle tanıştıracağız. Ayasofya’yı gündeme taşıyan, Fatih Sultan Mehmed Han’ın miras bıraktığı mâbedin yeniden tekbir sadaları ile dolmasını sağlamak için çabalayan biri… Emekli öğretmen İsmail Kandemir, Ayasofya’nın ibadete açılması için yirmi altı yıldır hukuk mücadelesi veriyor. Yıllardır davasından vazgeçmeyen İsmail amcanın hikayesine gelin hep birlikte bakalım.

Ayasofya Sevdası Nasıl Başladı?

İsmail Amca, Ayasofya sevdasının nasıl başladığını şu cümlelerle ifade ediyor. “Osman Yüksel Serdengeçti’nin yazılarını okuyarak büyüdüm. Ayasofya ile ilgili çile çeken bir büyüğümüz. Trabzon’da yüksek tahsilimi yaparken sırf Ayasofya sevdasından otobüsle İstanbul’a giderdim. 1966’larda Ayasofya’da gizli gizli namaz kılar, vapurla Trabzon’a dönerdim. Ve açılması için çalışıyordum.”  İsmail amcamız henüz yirmili yaşlarda Ayasofya’da namaz kılmaya başlıyor. Kültürümüze has tarihi eserlerin amacına uygun kullanılmasını istiyor ve Ayasofya’nın aslına rücu etmesi için orayı kendine bir hedef belirliyor. Ve resmi çalışmalara adım atıyor.

“1978 yılında Libya Başbakanı geldi. Cuma günüydü. Ben Ayasofya’da cuma namazı kılmak istiyorum diyor. Ama diyorlar ki kılamazsın burası müze. Bunun üzerine bir dahaki geldiğimde kılmak istiyorum. Ben burayı cami olarak görmek istiyorum. O zaman Demirel Başbakan, telgraf çektim bir öğretmen olarak. Madem Libya’nın başbakanı burayı camiye çevirin diyor camiye çevirelim. Sonra belgeler topladım. Belgeler ile dava açtım.” diyen İsmail Amca Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi Başkanlığı’ndan aldığı resmi belgelerle çalışmalarına başlıyor.

İlk olarak Bursa’daki İdare Mahkemesi’ne başvuru yapıyor. Dava açabilmesi için üç şart söylüyorlar: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak, vakıf kurmak, bir dernek kurmak. Bunu öğrendikten sonra Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği’ni kuruyor. Kurduğu dernek çerçevesinde adli süreci yürütüyor. Ayasofya davası haricinde Rumeli Hisarı Mescidi, İlyas Bey Camii, İznik Ayasofya Câmii, Trabzon Ayasofya Câmii ve Kariye Camisini de dava açıp ibadete kazandırmış. “Ulu Mabed Ayasofya” adlı yayınlanmış bir kitabı var. 75 yıllık ömrünün büyük bir kısmını vatanına, milletine, sağlam nesiller yetiştirmeye ve gayretiyle tarihimizin sesini duyurmaya adamış bir öğretmen. Allah ömrüne bereket katsın. Ayasofya’da saf saf birleşip namaza durmayı hasretle bekleyen yüreklere selam olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu