Evliya Çelebi, Orta Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Nil kıyılarından Hazar Denizi’ne ve ötelere kadar ömrünün 40 yılını seyahat ederek geçiren bir Osmanlı Seyyahı. Bu yazımızda, seyahatlerinde gördüğü her şeyi ve anılarını 10 ciltlik Seyahatnamesi ile bizlere miras bırakmış büyük seyyahın satırları arasında Beyrut’u geziyoruz.
Evliya Çelebi, eserinde Beyrut’u dünyanın en eski şehirlerinden biri olarak tanımlamış. Bu şehirde, uçan kulelerle minareler, modern ile geleneksel, eski ile yeni adeta birbirini tamamlayan unsurlar. Batı ile Doğu’yu buluşturan, İslam ile Hristiyanlığı çarpıştıran, gece ile gündüzü karıştıran bir senaryonun sahne aldığı şehir Beyrut.
Nejmeh (Yıldız) Meydanı
Beyrut’un kalbi olan Nejmeh Meydanı, saat kulesiyle dünya çapında bir ikon haline gelmiştir. Adeta şehri özetleyen Nejmeh Meydanı üzerinden bir yıldız şeklinde açılan yollardan hangisine girerseniz girin, tarihin farklı bir katmanı ile karşılaşırsınız. Meydanın çevresinde Paşa Sarayı’nı andıran, şimdi devlet daireleri olarak kullanılan Osmanlı binaları da tüm ihtişamıyla sizi kucaklar. Ayrıca Beyrut’un en eski ve en büyük camisi olarak bilinen Ömer Camii de bu meydandadır.
Büyük Ömer Camii
Adını Hz. Ömer’den alan Büyük Ömer Camii’nin tarihi M.Ö. 3. yüzyıla dayanıyor. Aslen pagan tapınağı olarak inşa edilen bu yapı, yıllar içinde meydana gelen depremler sonucu yıkılır. Beyrut, Müslümanlar tarafından fethedildiğinde ise tapınağın bulunduğu alandaki enkazın üzerine bir cami inşa edilir. Kentin Hazreti Ömer’in halifeliği döneminde fethedilmesinden dolayı da camiye “Büyük Ömer Camii” adı verilir.
Evliya Çelebi anlatımı ile kalabalık bir cemaate sahip bir ulu cami niteliğinde Ömer Cami. Bu caminin ruhaniyeti Şam’da Hümeyye Camii’nde Mısır’da El-Ezher Camii’nde yoktur diye de not düşmüş kendisi seyahatnamesine. Ayrıca camiyi ziyaret ettiğinde içini boydan boya adımlamayı da ihmal etmemiş ve tam 120 ayak geldiğini eserinde belirtmiş. Bugün yine cami boydan boya adımlandığında tam tamına 120 adım gelmektedir.
Güvercin Kayalıkları
Korniş (Corniche) olarak bilinen Akdeniz kıyı şeridi belki de Beyrut’u yaşanan bunca acılara rağmen ayakta tutan can damarıdır. Tüm Beyrut burada soluklanır. Koşan, yürüyen, sürekli seyahat halinde olan ve geçmişte yaşanan anıları unutmaya çalışan insanlar vardır burada.
Kornişin göz bebeği ise Beyrut’un önünde doğal bir anıt gibi duran Güvercin Kayalıkları’dır. Beyrut’un en güzel yerlerinden olan Ravşa’da (Rouche) kendiliğinden meydana gelen Güvercin Kayalıkları rüzgârın ve deniz dalgalarının aşındırıcı gücüyle oluşmuş.
Çevresinde pek çok kafeyi barındıran Güvercin Kayalıkları üzerinden kahvenizi içip gün batımını izlemek, sizi bambaşka diyarlara götürecektir.
Jeita Grotto
Yaklaşık 180 yıl önce keşfedilen, dünyanın en uzun ve en büyük mağaralarından biri kabul edilen Jeita Grotto aynı zamanda dünyanın 7 harikasına aday bir mağara.
Halen oluşumları devam eden onlarca sarkıt ve dikitlerden oluşan Jeita Grotto’nun en yüksek ve en alçak kısımları arasındaki mesafe 108 metredir. Tam bu noktada mağara son teknolojiye taş çıkartacak muhteşem bir akustiğe sahiptir. Jeito Grotto’yu bu denli özel kılan bir diğer özelliği de içerisinde barındırdığı gölüdür. Göl üzerinde, botlarla belirli mesafeye kadar gezinti yapmanız mümkün. Ayrıca mağara kumlu plajı olan bir adaya da ev sahipliği yapmaktadır.
Yakın zamanda keşfedilen bu harika yeri, maalesef Evliya Çelebi Beyrut ziyaretinde görememiştir. Ancak Evliya Çelebi’nin de seyahatnamesinde uzun uzun bahsettiği, burada detaylı olarak yer veremediğimiz Köpek Nehri ve Üç Gözler Köprüsü de gezilip görülecek yerler arasında.
Hz. Yunus Makamı
Evliya Çelebi Sayda yakınlarında Jiyeh Köyü’nden bahseder. Bu köyün yakınlarında deniz kıyısında yüksek ağaçlar içinde bir türbe vardır. Sayda ve Beyrut ulemalarına göre Hz. Yunus Nebi makamı buradadır. Evliya Çelebi’ye göre; Hz. Yunus’u yutan balığın kemikleri hala nur dolu mezarın civarında gömülüdür. Bütün Arap şeyhleri bu konuda görüş birliğindedir. Yine Evliya Çelebi’ye göre Yunus (a.s) yunus balığının karnından burada çıkmış ve dolayısıyla makamı da burası olmalıdır.
Sayda
Sayda, Lübnan’ın güney kıyısında varılacak son durak. Lübnan’ın üçüncü en büyük ve en eski şehri. Evliya Çelebi’nin satırlarına göre; “17. yüzyılda Sayda’da 3 hamam ve 4 han mevcut. Yapıların tamamı taş ve tuğladan. Ahşap bina görmeniz mümkün değil. Şehirde 3 mahalle, toprak ya da kireçle örtülü toplam 1200 bina (ev, saray) var”.
Aynı zamanda Evliya Çelebi Sayda’da 6 adet Cuma namazı kılınan cami olduğunu da eklemiş notlarına. Babel Saray Camii bir diğer adıyla Sarayın Kapısı Cami’de şehrin en eski camilerinden biri. Acaba Babel Saray Camii bu altı caminin içinde yer alıyor mu işte onu tam olarak bilemiyoruz.
Sayda’nın turistik mekânlarından Sayda Sahil Kalesi’ni ise şöyle anlatıyor Çelebi; “Bu Sayda Kalesi Akdeniz kıyısında sanki bir adada yapılmış, sağlam bir kaledir. 500 adım uzunluğunda 11 göz taş köprüyle iç kaleye varılır. Allah’ın hikmeti, bu limanın kuzeyinde deniz içinde uzun uzun kayalar dizilmiştir. Bu kayalar ile kale arası büyük bir limandır. Büyük kadırga ve kalyonlar buraya demir atıp yatarlar. Kısacası Akdeniz iskelelerinde böyle büyük bir liman yoktur.”
Şehrin bir başka önemli noktası da dünyaca ünlü sabun müzesi, yerel adıyla Kahan Sabun ya da Sabun Hanı. Bir zamanlar bu tarihi bina bir sabun fabrikası olarak hizmet vermiş. Şimdilerde 17. yüzyıldan kalma üretim teknikleri, geleneksel olarak zeytin yağından nasıl sabun yapıldığına dair yöntem ve araçlar sergilenmekte.
Evliya Çelebi Beyrut’tan sonra Sayda’yı ziyaret etmiş ve Akka istikametinde yolculuğunu sürdürmüş. Beyrut’un güney komşusu Sayda’da güneş Akdeniz üzerinden batarken Lübnan’da çıkılan bu kısa yolculuğumuzu bir şiirle noktalayalım:
Ey Beyrut,
Sensiz bir dünya düşünülemez.
Köklerinin gönlümüzün ne kadar derinliklerinde olduğunu şimdi fark ediyoruz.
Şimdi hangi suçu işlediğimizi anlıyoruz.
emeğinize sağlık teşekkürler…