
“İki Dünya Arasında” serimizde farklı ülkelerde doğup büyümüş olan öğrenciler ile yaptığımız röportajları yayınlıyoruz. Farklı hayat hikayelerine ve olaylara şahit olacağınız serinin bu yazısı Almanya’dan. Misafirimiz ise Marmara İlahiyat Fakültesinde öğrenimine devam eden Rıdvan Sarıkaya olacak.
Türkiye’ye gelince neler hissettin? Buradaki sürecinden biraz bahsedebilir misin?
Ben şahsen Türkiye’ye gelirken adaptasyon sıkıntıları çekeceğimi düşünmüştüm, fakat çok kısa zamanda istanbul’un stres dolu, yorucu ama bir o kadar da tatlı günlük yaşantısına uyum sağlayabildim. Ailemden uzak kalmaya alışkındım ama bu biraz farklıydı 5 senelik bir ayrılık süreci beni bekliyordu. Bu bir sefer ise en önemli şey yol arkadaşları. Bu konuda arkadaş çevremin çok çabuk oluştuğunu söyleyebilirim. Bilhassa benim gibi yurtdışından gelen bir sürü talebe var. Onlarla ortak dertlere ve hedeflere sahip olduğumuz için farklı bir yakınlığımız oldu ve birbirimize destek olduk. Yeri geldi birbirimizin dostu yeri geldiğinde de -tabiri caizse- hastalık ve benzeri durumlarda birbirimize annelik babalık yaptık. Dolayısıyla oluşan bu sıcak aile ortamı ile birçok sorunu geride bıraktık.

Allah birlikteliğinizi daim etsin diyelim. Peki dini yaşantı açısından Almanya ile Türkiye’yi kıyas edecek olursan neler söyleyebilirsin ?
Sanırım kastınız Almanya ve Türkiye’deki Müslümanların yaşantısı. Yani şunu söyleyebilirim: Almanya’da müslümanlar azınlıkta. Yaklaşık 50 senedir en büyük azınlık grubunu teşkil ediyor. Bu süreçte farklı müslüman kurumlar oluşmuş. Bilhassa ilk neslin derdi ibadet mekanı ihtiyacı idi. Cami inşaatlerini Kur’an kursları, gençlik lokalleri vesaire izlemiş. Şimdilerde ise Müslümanlar artık kurumsallaşmış vaziyetteler. Geçmişte kurumlar arasında ciddi tartışmalar olmuş olsa da, günümüzde bu tartışmaların büyük kısmı ortadan kalkmış ve müşterek çalışmalar yürütülebilir hale gelindi Elhamdulillah.
Türkiye’ye gelecek olursak dini yaşantının büyük bir kısmının camideki namazdan ibaret olduğunu görmek beni üzüyor. Evet, vakıf çalışmaları ve benzeri çalışmalar da var fakat en ufak muhabbet ortamlarını bile özlüyorum açıkçası. Mesela Almanya’daki camilerde cemaatteki herkes birbirini tanır, biri hastalandığında camiide panoya hastalandığına dair duyuru asılır, camii imamı cemaatini toplar ziyarete gider. Bu gibi durumlar bana gösteriyor ki bazen azınlıkta olmak çok daha iyi olabilir. Çünkü Müslümanları daha duyarlı ve birbirine kenetli hale getiriyor.

Şüphesiz her olaydan çıkarılacak onca ders var. Son olarak şunu sorayım. Oradayken yaşadığın ve hiç unutamadığın bir olay zikredebilir misin ?
Bir kere Aachen IGMG Eyüp Sultan camimize bir saldırı olmuştu. O saldırı sonucunda Elhamdulillah kimse yaralanmadı lakin camiimiz bir hayli zarar görmüştü. Camimizin levhası, camları, kapısı kırılmıştı. Facebook yoluyla bu saldırıyı duyurduk ve hamd olsun insanımız bir kez daha infak aşkını ortaya koydu. Caminin bütün hasarını cami kasasından değil gelen infaklarla karşıladık. Bu olayı hiç unutmuyorum.
Başka Bir Röportaj Okumak İçin Tıklayın !
Bize Yıllarca Yalan Söylediler
Öylesine biri