İpek Yolundan Afganistan’a – Erdem Bayazıt
Bazı kitaplar bizi kendinden bağımsız şekilde bir yolculuğa çıkarır. Farkında olmayız, kapımızı çalar ve bizi olduğumuz yerden alıp götürüverirler. Meseleyi çok sonraları kavrarız. Giriş sizi yanıltmasın, İpek Yolu’ndan Afganistan’a bunun tam tersi nitelikte. Oldukça uzun soluklu ve meşakkatli bir kitap. Kapağı açtığınız andan, okumaya başladığınız ilk satırlardan itibaren sizi bir yolculuktan haberdar ediyor ve buna hazırlıyor. Kitap Erdem Bayazıt’ın da içinde olduğu bir arkadaş grubunun yolculuğu. İçlerinde İslam dünyasının dertlerine karşı birikmiş sıkıntılar ve bu dertleri herkese duyurmak kaygısının taşındığı birer zihin dünyasıyla çıkılan bir yolculuk…
Yazarın bu yolculuk esnasında güç bela edindiği, yeşil kaplı bir deftere aldığı küçük notların eseri kitap. Bize yolculuk esnasında açılan pencerelerden gözüken ne varsa kaleme alınmış, yer yer mekan ve kişi betimlemeleriyle yer yer olayların akışıyla bizi bu yolculuğa dahil etmiştir. Amaç, Afganistan’da cepheye varmak. Buradaki meseleleri tüm İslam alemine açık etmek ve duyurmak, tabii amacın dışında kaşılaşılanlar, karşılaştıklarımız da cabası. Kitap boyu varılacak yeri sabırsızlıkla beklerken, bu sabırsızlığı dindirecek birçok unsurla hemhal oluyoruz. Türkiye’den dışarı adım attıktan sonra, Pakistan’dan başlayan bu yolculuk, bize başladığı noktadan, vardığı noktaya kadar bir çok şey gösteriyor. Pakistan ve Afgan halkı, kültürler, sokaklar, yaşamlar, yemekler, çocuklar ve bu bölge mevzu bahis edildiğinde savaşın keskin izleri ve kokusu.
Daha da içeri girildiğinde bizi etkileyecek olan bir başka unsurda bölgedeki “Türkiye” algısı. Yabancılık kavramının sorgulandığı topraklarda yolculuk boyunca kötü ve karşıt bir durumla karşılaşılmayıp, her meselenin grubu karşılayanlarca hallediliyor olması ve grubun gördüğü hürmetin ve saygının yoğunluğu okurları afallatabilecek cinsten. Kitabın bir kısmında işlerin tüm zorluklara karşılık bu kadar akıcı ilerliyor oluşunun sebebi yazarımıza göre, yola çıkılmadan aldıkları özel dua olsa da bunun ülkemize olan saygın bakış açısıyla alakası olmadığını söyleyemeyiz.
Bu bakış açısının sebebi ise kitap boyu dilde dahi çok büyük bir ortak noktada buluşulamayan bir coğrafyada herkesin ortak noktada buluştuğu birtakım değerler. İslamiyet, şehadet, ve ibadet… Kitapta kiminle karşılaşırsak karşılaşalım, yedi sekiz yaşlarında çocukların dilinden dahi okuyabileceğimiz bu kavramlar karşılaşılan yüreklerle bizi birbirimize daha çok bağlamış ve görülen hürmete büyük ölçüde katkı sağlamıştır. Okuması keyifli, bazen yoran, bazen hüzne boğan, bazen ümit aşılayan, bazen gülümseten bu kitap bir şeylerin bilincinde olan yahut bilincine varmaya çalışan her Müslümana hitap edebilecek türden.
Tüm bu yolculuk dönüşüyle birlikte, Pakistan’dan başlanılan merkez noktasında yazarımız tarafından sonlandırılıyor, tam bu noktaya “birinci bölümün sonu” ibaresi yine yazarımız tarafından ekleniyor. Bu bize ikinci bir kitabı müjdelese de yazarın çeşitli nedenlerden ötürü devam etmediği not olarak düşülmüş. “Yolculuk amacına ulaşıyor mu? Daha neler yaşanıyor? Neler görülüyor?” gibi soruların cevaplarına kitabın içinde rastlayabilirsiniz.
Bahsetmeden geçemeyeceğim bir nokta ise, bölgedeki meseleler hakkındaki bilgisi veya ilgisi olan kişilerin kitabı daha rahat veya daha zevkli okuyabileceği konusu. Karşıt grupların isimleri, çeşitli birliklerin isimleri, meselenin tam olarak ne olduğu ve bu çatışmanın neden kaynaklandığı konularına olan hakimiyet, kitabı daha okunur kılacaktır. Bu meseleler hakkında fikir sahibi olmayan okur adaylarını çekimserliğe sürükleyecek bir detay olmasa da fikir, bilgi ve ilgisi olan okur adaylarının da iştahını kabartacak cinsten bir dipnot. Velhasıl herkese keyifli okumalar! Yeni satır arlarında buluşmak dileğiyle…