Muallimliğe Adanan Bir Ömür: Mahir İz
Bu yazımızda “Dünyaya tekrar gelme imkânım olsaydı yine muallim olarak gelmek isterdim.” diyen ve yetmiş dokuz yıllık hayatının büyük kısmını muallimliğe vakfetmiş, ismi ve soy ismi ile müsemma bir şahsı konu alacağız. Yetiştirmek için önce yetişmek gerek anlayışını hayatının düsturu olarak belirlemiş, ömrünün hiçbir vaktini boşa geçirmemiş; şair, edip, mütefekkir ve muallim ender şahsiyet Mahir İz’den bahsedeceğiz sizlere.
Tam ismi Abdullah Mahir olan Mahir İz, Medine, Midilli ve Ankara kadılıklarında bulunmuş Seyyid İsmail Abdulhalim Efendi ile Şerife Raife Hanım’ın çocukları olarak 1895’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Dünyaya gelişi Sultan Abdülhamit Han’ın saltanat yıllarına tevafuk etmiştir. Osmanlı’nın Dağılma Dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına yakından şahitlik etmiştir. Mahir İz ilk ve ortaokulu babasının görevi nedeniyle Midilli, Balıkesir ve Isparta’da okuyor. İstanbul Vefa Lisesi’nde başladığı lise eğitimini ise Ankara Sultanisi’nin Edebiyat Bölümü’nde tamamlamıştır. Ailesi tarafından özenli bir eğitime tabi tutulmuş. Resmi eğitim ve öğretimin yanı sıra devrinde yaşamış pek çok isimden özel dersler almıştır. Mahir İz, Ankara Sultanisi’ni bitirdikten sonra aynı okulda Türkçe öğretmenliğine başlamıştır. Millî Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gelen Mehmet Akif’le birlikte Farsça, Fransızca ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarıyla yetiştirmiştir. Mahir İz ve Mehmet Akif’in tanışması Birinci Büyük Millet Meclisi’nde zabıt kâtipliği yaptığı yıllardadır. Mahir İz Hoca’nın her zaman sözünü ettiği, hayatıyla ve eserleriyle öğrencilerine örnek gösterdiği kişilerin başında gelmiştir.
İstanbul İmam Hatip Okulu’nda öğretmenlik yaparken iki yıl İstanbul Üniversitesi Kimya Bölümü’ne. Bir yıl da Hukuk Fakültesi’ne devam etmiş. 1936’da Edebiyat Fakültesinden mezun olmuştur. Altmış yıllık öğretmenlik hayatında pek çok okulda görev almıştır. Mahir İz, mesleğini büyük bir tutkuyla ömrünün sonuna kadar devam ettirmiştir. Görev yaptığı tüm okullarda öğrencilerin hayranlık duyduğu ve kendisinden en çok istifade edilen hocalar arasında yer almıştır.
Silinmez Bir İz Bırakmak
Türkiye’nin yaşadığı zorlu dönemlerin neredeyse tümünü yaşamış; savaşlar, darbeler görmüştür. Mahir İz her şeye rağmen ideallerinden taviz vermeden görevini yerine getiriyor. Okullarda Kur’an’ın ve İslami bilgileri vermenin yasak olduğu dönemlerde İstiklâl Marşı’nı İslam el kitabı hassasiyeti ile dize dize işlemesi buna en iyi örnektir. İlmin namusuna halel getirmeyen bir âlim ve muallim olan Mahir İz’i öğrencileri, “Hocamız çok kritik bir devrin insanıydı. Onun akranı pek çok kişi devrin icabı dine cephe almış. Ya da İslam’dan uzak durmuşken Mahir Hoca, hocalığının gereğini yerine getirmiş, her vesileyle insanları ihlâs, ilim ve amel-i sâlihe teşvik etmiştir.” cümleleriyle anlatıyorlar.
“Kendi Toprağının Rengiyle Boyanmak”
Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.
Mehmet Akif’in dizelerinde de yer aldığı üzere o da tıpkı Mehmet Akif gibi düşünür. Kur’an’dan ilham almayı ve asrın idrakini memleketin kalkınabilmesi için zaruri görüyor. Milletin hayatında şuurlu bir iman ve tükenmez azmin yer etmesini arzuluyordu. Eskiyi yıkarak yapılan hiçbir faaliyetin ihya olamayacağına inandığı için medeniyet tasavvurunu “kendi toprağının rengiyle boyanmak” olarak görmüştür. Bu toprakların özü de hiç şüphesiz İslam medeniyetidir. Mahir İz, görev yaptığı sancılı yıllarda da dik durmasını bilmiştir. Doğru bildiklerini haykırmaktan asla geri durmamıştır. Bunlardan belki de en somut örneği, 1960 Darbesi sonrası Kur’ân-ı Kerim’in Latin harfleriyle basılması konusunda danışılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından davet edildiğindeki net tavrıdır. Danışmanlık yapması için davet edilen Mahir İz, bu projeye dair kanaatini beyan eder. Bu durumun yanlış olduğunu söyleyerek projeden vazgeçilmesini söyler. Bunun akabinde bu teşebbüsten vazgeçerler. Aynı tarihlerde Mahir İz, Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali‘nin redaksiyon heyet başkanlığını yapar.
“Amel-i Salihi Evlattan Ziyade Talebe Devam Ettirir.”
Mahir İz, yetişmesinden, öğretmenlik mesleğine olan sadakatine; mesleki deneyiminden örnek şahsiyetine varıncaya kadar ideal bir öğretmende olması gereken tüm hasletleri şahsında bulundurmaktaydı. Okul harici zamanlarını da öğrencileriyle birlikte geçiren Mahir İz, bu iyi niyeti, samimi ve fedakâr tavrı karşısında hayrete düştüğünü gören öğrencilerinin bu hayretini şu ifadelerle gidermiştir: “Sizler benim talebemsiniz evladım! Bir hoca için talebe, evlattan daha evladır. En hayırlı vâris talebedir. Evlat, idealini suistimal edebilir ama talebe etmez. Senin amel-i sâlihini evlattan ziyade talebe devam ettirir. Allah korusun, evlat hayırsız çıkabilir ama talebenin hayırsız çıkma ihtimali daha azdır.” Bu ifadeler Mahir İz’in, mesleğine ve öğrencilerine olan yaklaşımını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Vefatından yıllar sonra bile daima gündemde kalabilmesi, öğrencileri üzerinde bıraktığı iz sayesinde olmuştur hiç şüphesiz.
Her daim birlik olmak ve insan yetiştirmek gibi önemli iki yapı taşını buluşturan oluşumları desteklemiştir. Birçok vakfın ve cemiyetin kurulmasına, gelişmesine öncülük etmiştir. Mahir İz sıradan olmayı seçmeyip, işini yapıp kenara çekilmeyerek eline aldığı her işi bir ibadet hassasiyeti ile gerçekleştiren bir dava adamı olmuştur. Kabiliyet ve yetenek gördüğü öğrencilerinin daima elinden tutup yönlendirmiştir. Çevresindeki insanlara ikramlarda bulunması, topluluklarda elini cebine ilk atan kişi olması sebebiyle herkes Mahir İz Hoca’yı zengin olarak bilirmiş. Ancak talebeleri onun zengin olmadığını, bu işin yalnızca cömertlikle açıklanabileceğini “Mahir Hoca maddi olarak zengin değildir. Maaşıyla geçinir, maaşını alınca da hemen yüzde iki buçuğunu ayırıp zekât olarak dağıtırdı.” diyerek anlatıyorlar ve ekliyorlar: “Vefat ettiğinde geriye birkaç parça kıyafet ve kitapları kalmıştı. Onları da vasiyetnamesinde öğrencilerine dağıtılmasını istemişti.”
Mesleğine Olan Bağımlılığı
Mahir İz için öncü, örnek, önder, münevver gibi pek çok vasıf sayılabiliyor. Fakat onun isminin yanına en çok yakışan sıfat muallimdir. Bir medeniyet kurmanın yolunun ilim ve irfandan geçtiğini daima dile getirmiştir. Mahir İz’in ömrünün her safhasında öğretmek kadar öğrenmek de başköşede olmuştur. Kendini geliştirme ve yenileme konusunda da her daim gayretli olmuş ve öğrencilerine örneklik teşkil etmiştir. Çok mahir bir hoca olmasına rağmen o, ömür boyu öğrenen olmayı tercih etmiştir. Bunca birikim ve eğitimine rağmen kendini geliştirme derdinde olmuş, hiçbir zaman kendini yeterli, kâmil ve olgun görmemiştir.
Öğrenmekle Geçen Bir Ömür
Ömrü öğrenmekle geçen bir insan olan Mahir İz, son nefesinde de zihnini meşgul eden bir meseleyi araştırmaktan geri durmamıştır. Bizler Mahir İz Hoca’nın vefatında da yaşantısının örnekliğine şahit olabiliyoruz. Öyle inanıyoruz ki nasıl yaşanırsa öyle ölünür. Yanında talebesi Osman Öztürk bulunmaktadır. Ona, gece boyu Şura Suresi’ndeki bir kelimenin tefsirinin kafasına takıldığından bahseder. Öğrencisinden gidip o kelimenin tefsirine bakmasını rica eder. Öğrencisi Öztürk şöyle anlatıyor: “Başından ayrılmayayım diye gidip bakmadım. Bir dalıp bir gözlerini açıyordu. Tekrar gözlerini açtığında “Baktın mı?” dedi, “Hocam yanınızdan ayrılmamak için bakmadım.” dedim. Israrcı oldu, gittim baktım. Geldiğimde dalmıştı, yine zor nefes alıyordu. Bir şey söyleyemedim, Yasin okumaya başladım. Sonra da son nefesini verdi.”. Doğrusu ölüm döşeğinde son nefesini verirken ki hâliyle bu manzara ibretlerle doludur.
“Asım’ın Nesli’nin Son Temsilcisi”
1974 yılında vefat eden Mahir İz, yaklaşık altmış yıl süren muallimlik görevi sebebiyle dönemin ileri gelen din, siyaset ve edebiyatçılarıyla yakın temasta bulunmuştur. Yaşamını, tanığı olduğu olayları ve anılarını Yılların İzi adlı eserinde detaylı bir şekilde anlatmıştır. Kendisi, kitabının yayınladığını göremeden vefat etmiş olsa da yazdıkları ile yakın tarihimize ışık tutacak önemli iz bırakmıştır. Medeniyet tarihimizde öyle şahsiyetler gelip geçmiştir ki onların gönüllere ektikleri tohumlar, kendinden sonraki kuşaklara örneklik teşkil etmektedir. Nitekim bu zatlardan biri de Mahir İz olmuştur. Öyle ki öğrencisi Mehmet Çavuşoğlu, Mahir İz Hoca’nın vefatındaki üzüntüsünü şu sözlerle dile getiriyor: “Mahir Hoca’nın vefatı ile Mehmet Akif’in Asım’ın Nesli dediği neslin son temsilcisi gitmiştir. Onu tanımış olanlar Müslüman birinin ahlakının, terbiyesinin ne olduğunu, fedakârlığın ve feragatin sadece hizmet için, Allah rızası için olduğunu gördüler.”
Asım’ın Nesli’nin son temsilcisini belki kaybetmiş olabiliriz. Ancak idealleri ve örnekliği hala dipdiri durmaktadır. Diliyoruz ki o ideallerin sancaktarı bizler olalım… Onu ve ideallerini hakkıyla idrak edebilmemizi temenni ediyor, Mahir İz Hoca’yı rahmetle yâd ediyoruz.
Kendisi için kendini arayan bir gıda mühendisi. Henüz bulabilmiş değil ancak bir müddet bulunduğu bu dünyadan güzel bir hikayeyle ayrılmak istiyor.