Portakal Sulu Ördek
Bir anda değişebilir her şey, ufacık kalpten bir eylemle. Ve dünyanın daha önce hiç görülmemiş güzellikteki gülümsemesini takınabilir Afrikalı bir çocuk; küçük, oyuncak bir ördekle. ‘Herkesin içinde bir ördek vardır, adı merhamet.’ diyor Kamil abimiz. Biz de Ankara’da bulunan, her bir köşesinde “Yaşamak, berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.” yazılı mütevazı mekânı Portakal Sulu Ördek’de: “Nedir bu ördek hikâyesi?” diyerek dinliyoruz kendisini.
Portakal Sulu Ördek’in isim hikayesi nedir? Ortaya çıkışı nasıl oldu?
Portakal Sulu Ördek’in isim hikayesi içinde metaforlar ya da anlamlı hikayeler barındıran bir şey değil. Ergenliğimin zirvesindeyken bulduğumuz bir isim. Portakallı pekin ördeği diye bir yemek var, yani bir Yozgatlının nereden diline pelesenk olur bilmiyorum ama bir yerden dilime dolanmıştı. Cevap vermek istemediğim sorulara portakal sulu ördek derdim. Mesela annem sabah evden çıkarken sorardı; akşama ne yapayım, portakal sulu ördek yap derdim. Bu sayfayı bir arkadaşımla beraber kurduk. Kitap paylaşımları yapıp, sohbet muhabbet edelim, güzel arkadaşlıklarımız olsun diye. Başlarda infak meselemiz yoktu. Adı ne olsun dedi -isim konusunda hiç iyi değilim gördüğünüz üzere- portakal sulu ördek olsun dedim. Çok güzel ve çok farklıymış bunu hemen yapalım dedi. Temmuz 2013’de sayfayı kurduk. Bundan tam 9 sene önce. Gördüğümüz güzel içerikleri paylaşıyorduk İslam dünyasında olsun farklı yerlerde olsun, muhabbetler ediyorduk, kitap paylaşımları çok yapıyorduk, insanlara kitap sevgimizi gösteriyorduk. Bir üç sene boyunca böyle devam ettik. Üçüncü senenin sonunda farklı olaylar oldu ve tek kaldım. Sonrası bocalama, buhranlar, yalnızlık… ta ki Alemlerin Rabbi rahmet elini uzatana kadar…
Sayfayı infak için kullanmanız ilk ne zaman başladı?
Böyle devam ederken birkaç abla sayfadan mesaj attı bize. “Elimizde iki yüz kadar kitap var, bu kitapları satıp kurban bayramında çocuklara bayramlık almak istiyoruz, buna siz vesile olur musunuz?” dediler. Benim ticari hiçbir tecrübem yoktu. Onlar bana kitapların listesini gönderdi, kitaplar satıldıkça ablalar paketleyip adreslere gönderiyordu. Bu şekilde iki günde iki yüz kitabı da sattık sadece bu muhabbet üzerine. Aradan iki hafta geçince kendilerine bayramlık alınan çocukların fotoğrafları gelmeye başladı. Orada ağzımıza bir parmak bal çalındı tabii. Bunu daha da yapabiliriz, diye düşünürken rejimin İdlib’e saldırısı başladı. Hayatımda yaptığım en akılsızca şeyi o zaman yapmıştım. İnsanlarla kendi Iban’ımı paylaşıp yardım talep ettim. Bir hafta heyecanla bekledim para yağacak umuduyla. Bir haftanın sonunda hesabımı bir de açtım ki 40 lira para var. Çok küçük görünse de bu para o zamanlar güzel şeylerin başlangıcıymış. Şimdi hayatıma dönüp bakınca diyorum ki iyi ki hayatımdaki en büyük akılsızlığı o zaman yapmışım. Ben bu gelen 40 lirayı “Siz galiba bir şey almadan bir şey vermiyorsunuz.” diyerek geri gönderdim.
Kendi kitaplarımla ilgili çok paylaşım yaptım, emanet vermem kimseye, altını çizdiğim kitap benimdir vs. diye. İnsanlar da kitaplarımızla aramızdaki ilişkiyi ve kitaplarımıza ne kadar bağlı olduğumuzu biliyor. Tam da o gün bu kitapları satmaya karar verdim. Saydım, iki ay önce ablaların vesile olduğu kitap sayısı kadar kitap var. Akşamdan listeyi oluşturdum ertesi gün satışa başladık. Ömer Faruk Dönmez’in “Hamza” isimli kitabı vardır. Ben çok severim onu hatta her okuduğumda farklı bir kalem kullanıp altını çizerim. Okudukça da kitabımı sürekli paylaşırdım. Ben bu kitabı o aşamada beş farklı kişiye sattığımı biliyorum. “Ördek kardeşim bu senin en sevdiğin kitap, aldık ama sana hediye etmek istiyoruz, sende kalsın.” diyorlardı. Bu şekilde bir gecede iki yüz kitabı bitirdik. Parayı da infak etmeye başladık. Hesapta para biriktikçe İHH üzerinden gönderiyorduk. Hala beyaz bir kağıda yazdığım o serüven şu şekliyle bilgisayarımın arkasında duruyor; 24 Kasım’da 40 lira; 26 Kasım’da 107 lira; 29 Kasım’da 691 lira 73 kuruş…
Bu şekilde gönderdiğim her parayı yazmıştım. Aradan çok vakit geçmeden insanlar “Size kitaplarımızı göndersek satar mısınız?” dediler. Onlar gönderdikçe biz sattık. Bu şekilde yavaş yavaş ticareti de öğrenmeye başladım. Gündüz kendi işimi akşamları da ördeğin işlerini yapıyordum. Farklı STK’lar aracılığı ile yardımlar göndermeye devam ediyorduk.
Ördek örüp çocuklara gönderme fikri nasıl ortaya çıktı?
Tüm bunlardan sonra ördekçe bir şeyler yapmaya karar verdik. En başta amacımız insanlar bizi bir yere bağlı ya da taassup sahibi olarak bilmesinler istedik. Çünkü taassup sahibi olursak yahut tek bir yere bağlı olursak tek bir yerin insanıyla iletişime geçmiş oluruz. Biz tüm dernek ve STK’ler ile ayırt etmeden yardımlar gönderiyoruz. Böylece farklı farklı iyilikler yapan insanlarla tanışıyoruz. Ramazan ayında genelde canlı yayınlar yaparız, bu arada bizi kimsenin görmüşlüğü yoktur, sayfada tek bir fotoğrafımız yoktur. Canlı yayında da arka plana ördekleri oturturuz. Bir gün canlı yayın yaparken BÇO’dan Ahmed Faruk abi, “Ördek fikri güzel ama böyle cansız biriyle konuşuyormuşum hissi oluyor.” dedi. Ahmed Faruk abi de “Afrika’ya gidip gelen biri. Sen Afrika’ya gidiyorsun bize oradan bir canlı yayın açman güzel olmaz mı?”. “Açarım ama sana iki seçenek sunuyorum; ya kendini göster ya da bu çocuklara şu ördeklerden gönder ki kiminle muhatap olduklarını bilsinler.” dedi. O akşam amigurumi işiyle uğraşan birkaç Ördekseverle anlaşıp 2 ayda 250-300 civarı ördek yaptık. Şimdi yaptığımız paketleri görseniz. Minik hediye paketleri içlerine şekerler, balonlar koyuyoruz çocuklar mutlu olsun diye, öyle gönderiyoruz. O zaman bastık çuvallara gönderdik İstanbul’a, nasıl dağıtıyorsanız dağıtın Allah’a emanet diye. Onları Uganda’ya gönderdik sonrasında Allah “Yürü Ya Ördek” dedi; Tanzanya, Zanzibar derken şimdilerde Kudüs için örüyoruz.
Gelecek projeleriniz nelerdir?
Mayıs gibi Kudüs’te Ördek dağıtımı yapacağız. Ördeklerin boyunlarına Filistin bayraklı atkılar örüyoruz. Hepsini ayrı ayrı paketliyoruz, inşallah Mescid-i Aksa’nın bahçesinde dağıtılacaklar. Temmuz-Ağustos gibi de Sudan’da dağıtım yapmayı planlıyoruz.
Bunların yanı sıra Su Kuyusu, Yetim Sponsorlukları, kışın Atkı Bere Eldiven Projeleri, Kudüs ve Doğu Türkistan Akademilerimiz, İftarlarımız, Bayramlık ve erzak dağıtımlarımız vs. gibi infaklara vesile oluyoruz.
Bu ekibe nasıl dahil olabiliriz?
Bu şekilde tamamen gönüllülük esaslı çalışıyoruz, öyle planlı bir ekibimiz yok. Kendini ördek hisseden herkes ekibimiz. Her türlü desteğe açığız. Pek tabii ki öncelikle dua. Yaptığımız iş övgüyle süslenen bir iş. İnsanlar güzel işler yapan herkese övgüyle ve güzel sözlerle yaklaşıyorlar. Bizim sizden ricamız, bu övgülere karşı şımarmamamız ve ayaklarımızın Rabbimizin yolundan kaymaması için bize dualar etmeniz. Kibir kötüdür. Kibir günahtır. Kibir haramdır. Rabbimiz bizi kibirden, kibirleşen hislerden, duygulardan, düşüncelerden muhafaza buyursun.
Sonra, Muhteşem Ördek Paketleri’nin içine notlar yazıyoruz. Ayetler, hadisler, kitaplardan ve şiirlerden alıntılar, güzel bulduğumuz sözler… Bunları paketlerin içine rastgele koyuyor ve gönderdiğimiz Ördekseverler’den güzel tepkiler alıyoruz. Bu konuda da güzel notlar yazarak bize destek olabilirsiniz.
Bize ulaşmak için Twitter ve Instagram üzerinden hesaplarımıza; maille ulaşmak isteyenler de psordek@gmail.com adresine yazabilirsiniz.
Bu güzel röportajla sizi tercih ettiğimiz için bize teşekkür ediniz. Selam ve dua ile.