Ramazan Söyleşileri: Arjantin’de Ramazan
Farklı ülkelerde mübarek Ramazan ayının nasıl yaşandığını ele aldığımız Ramazan Söyleşileri serimizin bu seferki konusu: Arjantin’de Ramazan
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Şükrü Çetin. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı din görevlisi olarak Arjantin’de faaliyet gösteren İslam merkezleriyle iş birliğini geliştirmek ve Arjantinli Müslümanlara din hizmetleri alanında destek olmak üzere bulunmaktayım.
Arjantin ile ilgili serüveniniz nasıl başladı?
2014 yılında İstanbul’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından I. Latin Amerika Dini Liderler Zirvesi gerçekleştirildi. Zirvenin koordinasyon kısmında görevliydim. Latin Amerika Müslümanları ile ilk temasım benim için aslında orada başladı.
Bu zirve vesilesiyle eminim ki birçok kişiyle tanıştınız, yeni şeyler öğrendiniz. Mesela en önemlisi neydi sizin için?
Birçok şey zikredilebilir ama benim o gün öğrendiğim en önemli şey şuydu: Kıta ülkelerinin gönül coğrafyamız olduğunu öğrendim. Birçok alanda olduğu gibi başkanlığımızın da kıta ülkeleri ilişkilerinin çok yeni olduğunu müşahede ettim. Bunlar aslında bir zincir gibi birbirine bağlı. Dolayısıyla din hizmetleri alanında da çalışmalarımız çok yeni olmasına rağmen 2014 yılından bu yana başkanlığımızın başta İspanyolca dini yayınlar, insani yardımlar, eğitim yardımları olmak üzere kıta Müslümanlarına yönelik bir dizi çalışmaları oldu. İlişkilerin geç kalmasına gelince coğrafi uzaklığın yanında bu kıtada Cumhuriyet döneminde Avrupa ülkelerine olduğu gibi iş bulma ve başka amaçlarla yoğun göç etmiş bir millet varlığımızın olmayışı nedeniyle Türkiye ile kıta Müslümanları arasında köprü olacak dernek, vakıf, camii ve topluluklar teşekkül etmeyişi söylenebilir. Şu anda başkanlığımızın ve Diyanet Vakfı’nın yurtdışı faaliyetleri çerçevesinde kıta Müslümanlarının kurduğu İslam merkezleri ile hayli güzel çalışmalar sürdürülmekte.
Arjantin ve genelde Latin Amerikalı Müslümanlar arasında İslamiyet’e rağbetin yoğun olduğunu duyuyoruz. Ramazanla ilgili sorulara geçmeden önce sizden kısaca Latin Amerika’da Müslümanların tarihini de dinlesek?
Kıtada var olan insanlık ve medeniyet tarihi çok öncelere gitmektedir. İslam’ın ve Müslümanların kıtadaki tanınırlığı ve varlığı çok eskiye dayanıyor. 1933 yılında yayınlanan Sung belgesinde araştırmacı Khotan Amiers’e göre kıtanın 1492 İspanyollar tarafından keşfi öncesinde 1178’de Müslüman denizcilerin tam 312 yıl önce Mu-Lan-Pi (Amarika) dedikleri yeni topraklara geldiklerinden bahsetmesi. 1310 yılında Mali İmparatoru Abu Bakari, bahsedilen bu yeni topraklara birkaç deniz seferi düzenlenmesinde öncülük etmiş olması. Bugünkü Brezilya’nın adını Mali’de yaşayan Birzala kabilesinden aldığı yönündeki görüşün olması. 1312’de Mandiga denilen Afrikalı Müslüman denizcilerin Meksika körfezine gelerek Mississipi Nehri’ni Amerika’nın içlerine girmek için bir geçiş yolu olarak kullanmaları. Türk denizci Piri Reis’in 1513 yılında dünya haritasını ilk çizdiğinde Amarika kıtasını haritasında göstermesi gibi bilgilerden yola çıkarak ilk Müslümanların kıta ile ilgili temasları ve bilgileri olduğunu biliyoruz.
Kıtada İslam’ın kurumsal olarak meydana çıkışı ve Müslümanların görünürlüğü için İslam kültür merkezlerinin açılması için 1920’leri, camilerin inşası için ise seksenli doksanlı yılları beklemek gerekiyor. Arjantin’de yerel makamların da tanıdığı ilk cami olan Mescid-i Ahmed 1985’te açılıyor. Bu camiyi çeşitli Müslüman ülkelerin destekleri ile I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Osmanlı pasaportuyla orta doğu ülkelerinden gelen ve ElTurko olarak bilinen Müslümanlar inşa etmiştir.
Bu cami nerede inşa edilmiş? Böyle başka camiler var mı?
Mescid-i Ahmed Buenos Aires’in San Cristopal semtinde açılmış. Önemli diğer camii ise 2000 yılında Suudi Arabistan Krallığı’nın inşa ettiği ve yönettiği Kral Fahd Camii’dir. Bunun yanında diğer eyaletlerde bazı mescitler ve İslam merkezleri de mevcuttur. Bu yapılar genelde uygun olan bir binayı satın almak, kiralamak veya zengin bir Müslümanın evini bağışlaması suretiyle meydana gelmiştir.
Şu anki durum nasıl peki? Müslümanların tanınırlığı veya Müslüman toplulukların büyümesi açısından cevaplayabilirsiniz.
Müslümanlar eskiden dağınık bir vaziyette ve küçük gruplar halindeydiler. Daha çok bayram, Ramazan ve cenaze gibi vesileler ile toplanıyorlardı. Evet, kıta ülkelerinde vardılar ama şu anki düzeylerinde ve ayrıca muhatap alınacak düzeye ulaşmamışlardı. Şu an daha organize durumdalar. Her ne kadar istenilen düzeyde olmasa da resmi toplantılarda ve İslam ile ilgili konularda muhatap alınıyorlar.
Pandemi bu durumu etkiledi mi? Ya da nasıl etkiledi?
Dediğim gibi geçmişe göre daha iyi olsa da yine de az sayıda Müslüman var burada. Ve bu insanların kültürlendikleri, sosyalleştikleri mekân camilerdi. Burası için camiler neredeyse tek sosyalleşme mekânıydı diyebilirim. Hatta insan buraya gelince caminin işlevi ve önemi üzerine bakışı her yurtdışına çıkan görevli gibi değişiyor. Pandemiye gelirsek, pandemi süreci ile birlikte camiler yaklaşık 8 ay kapandı. Müslümanların azınlık olduğu bu coğrafyalarda buluşma ve tanışma noktaları cami olduğu için haliyle Müslümanlar olumsuz etkilendi. Özellikle tek sosyalleşme mekânı cami olan yeni Müslümanlar bundan mahrum kalmış oldu. Sosyal medyada bazı aktiviteler yapıldı ama sonuçta etkisi bir yere kadar. Daha sonra camiler açıldı, şu ana kadar ise mesafe korunarak ve sayı sınırlamasına riayet ederek gidip gelebiliyorduk. Hasta sayısının artması, pandemideki ikinci dalga dolasıyla Müslümanlar Ramazan ayının ilk günlerinde tekrar camilerinden mahrum oldular.
Pandemi ile birlikte Ramazan’da nasıl bir değişiklik söz konusu? Önceki Ramazanlar ile kıyaslarsak neler değişti?
2019 Ramazan’ında her gün iftar sofraları kuruluyordu camide. Burada kahve çok yaygındır tıpkı bizdeki çay gibi. İftar sonrası Müslümanlar kahvesini alır, birbiriyle muhabbet sohbet ederdi. Bu gibi vesilelerle toplanılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira bu buluşmalar ailelerin de İslam kültürüyle tanışmasına vesile oluyordu. Mesela aile fertlerinden biri İslam’a girmiş ama diğerleri hala Müslüman değil. Böyle durumlarda ailenin bir endişesi, kuşkusu varsa İslam’ı böyle etkinliklerle yakından tanıyarak endişelerinin azaldığına şahit oluyorduk. Çünkü ortamı görüyorlar ve tanıyorlardı. Bu da aile içi iletişime katkı sağlıyordu.
Bahsettiğimiz kişilerin çoğunun mühtedi olduğunu göz önüne alırsak onlar için ayrı bir önem arz ediyor sanırım. Sonuçta dinini yaşayabileceği bir ortam lazım değil mi?
Kesinlikle öyle. Bu tarz etkinlikler İslam’a yeni girenler için bir kültürlenme imkânı sağlıyordu. Evet, bir şeyleri öğreniyorlar. Bilgiyle donanıyor ve şuur kazanıyorlar. Ama bunların yaşanacağı bir yer lazım. Bunun de tek yeri camiydi. Ama pandemi ilk çıktığında herkeste bir tedirginlik hakimdi. Mesela pandemi öncesi camide tanıştığım arkadaşları çaya davet ederek daha yakından tanışıyor, dini ve kültürel konular üzerine konuşuyorduk. 2020’deki Ramazan’da ise kimse birbiriyle görüşemedi. İftarı herkes kendi evinde yaptı. Teravihler de aynı şekilde evlerde kılındı.
Bu süreçte yaşadığınız önemli olaylar var mı?
Aslında ibret nazarıyla bakan için her olay önemli ve alınacak dersler var. Ama madem sordunuz bir tanesini anlatayım. Sonradan Müslüman olan bir arkadaşımız vardı ama eşi hala Katolik. Müslüman kardeşimiz Ramazan’da camiye gelirken ailesi ile birlikte gelirdi. Müslüman olmamasına rağmen camideki o sıcaklık ve karşılıksız yardım onları o kadar etkilemişti ki. Bu pandemi zamanı ailece buluştuğumuzda hanımefendi “Ramazan’ı özlüyorum” dedi. Kim bilir bu olaylar olmasaydı ve birkaç Ramazan sonra o da hidayete erebilirdi. Çünkü insanlar manevi bir değişim içine giriyor ve çevreden farkında olmadan besleniyor, etkileniyordu. Ayrıca Türkiye gibi ülkelerden gelen yardımlara çok şaşırıyorlar. İhtiyaç sahibi olan Müslümanlar yardım geldiği için, hali vakti yerinde olanlar da dünyanın bir ucunda kardeşleri onları hatırlıyor diye seviniyorlardı.
Dünyanın bir ucunda yardım gerektiğinde milletçe destek veriyoruz ama bu ne gibi etkilere vesile oluyor bilmiyoruz. O yüzden bu söyledikleriniz bence çok anlamlı. Peki iki ülkeyi Ramazan iklimi açısından kıyaslayacak olsak neler söylersiniz?
Bence iç ve dış unsurların etkisi diye ayırabiliriz iki ülkeyi. Türkiye’de dini hatırlatan dış unsurlar daha çok hâkim. Yani ülke genelinde yerleşmiş bir İslam kültürü var. Hayatta yaşanır halde bunu tecrübe ediyorsunuz. Türkiye’de Ramazan kültürü çok farklı ve detaylı yaşanıyor. Beş vakit okunan ezanlarla Ramazan’a özel yemek ve tatlılarla, pide kuyruklarıyla Ramazan kendini hatırlatıyor. Özetle dışarıda sana Ramazan’ı hatırlatacak birçok şey var. Arjantin’de ise bunlar yok. Onun yerine İslam’a yeni giren mühtedilerin samimiyeti ve gayreti var. Dışarıdan Arjantinli olarak dursa da hali tavrı ve İslam’ı yaşaması içselleştirmesi bende bambaşka bir etki bırakıyor.
Arjantin’deki Müslümanların Ramazan’a özgü adetleri var mı?
Burada Müslümanlar henüz kültür oluşturacak seviyede değiller. Ayrıca burada bir dirençten bahsedebiliriz. İslam’ı öğrendikleri kaynakların bakışı dolayısıyla dinin emri olan ile dinin kültürü olanın neliği konusunda bir fikir karışıklığı yaşıyorlar. Mesela İslam’a girince İslam ile çatışmayan önceki kültürünü yaşatabileceğini düşünemiyorlar, ikilem yaşıyorlar. Böylece Müslüman bir çevrenin ve kültürün doğuşu baskılanıyor. Dine aykırı olmayan yerli kültüre devam hususunda çok katı olmayıp hoş gördüğü için tasavvufi hareketler bazı yerli yeni Müslümanlara daha cazip geliyor denebilir. Ayrıca Türkiye’nin Avrupa’ya yakınlığı dolayısıyla buradaki Müslümanlar tarafından kendileri için en yakın yorumun ve İslam kültür birikiminin Türkiye’de olduğunu ifade ettiklerine sık rastlıyorum. İslam kültür eserlerinin insanların İslam dinine ilgi duymasında, İslam dinini tanımasında oldukça etkili olduğuna şahit oluyorum.
Diğer din mensupları ile iletişiminiz nasıl? Sizlere nasıl yaklaşıyorlar?
Buradaki insanların kahir ekseriyeti Katolik. İnsanlar İslam konusunda birçok şeyi merak ediyorlar. Çünkü İslam onlar için yeni bir şey. İslam ile ilgili merak ettiklerini, öğrenmek istediklerini bizlere soruyorlar. Bir defasında Müslüman olduğumu bilen bir kırtasiyeye girmiştim. Kendi tuttukları paskalya orucundan bahsedip bizim orucu sordu. Ben de anlattım sahuru, iftarı ve orucun süresini, şartlarını. Sonrasında ne kadar tuttuğumuzu sordu. Bir ay deyince biraz şaşırdı. Ve “o zaman çok zor olmalı sizin için” dedi. Ben de zor olmadığını “birkaç gün deneyebileceğini, güzel bir tecrübe olacağını söylemiştim”. Ramazan’ın ikinci günü bana denediğini ve kendisi için değişik bir tecrübe olduğunu söyledi. İnsanların bizle aslında bu kadar rahat konuşabiliyor olmasının sebebi de ülkedeki ötekine karşı olan hoşgörünün olmasıdır. Avrupa ülkelerindeki gibi yoğun bir İslamofobi olmamasıdır. İnsanlar İslam’a ve Müslümanlara düşman değiller ve korkmuyorlar. Onlar için bilmedikleri bir olgu. Haliyle öğrenmek istiyorlar.
Yani genel olarak güzel bir iletişim var aranızda o zaman?
Kesinlikle. Mesela bir komşum var, yaşlı bir hanımefendi. Her ayın namaz vakitlerini internetten indirip yazıcıdan çıkartır ve bize getirir. Kapımızı çalar, biz evdeysek buyur ederiz, çay kahve içip muhabbet ederiz. Değilsek kapının altından atar. Bunu yapma sebebi de hani namaz vakitlerinde sizi rahatsız etmemek, hem de bir iyi niyet göstergesi. Aynı komşumuz geçen senenin başında “Ben Meryem’e dua ediyorum siz burada kalın diye.” demişti. Başka bir komşumuzla olan başka bir anekdotu anlatayım. Pandeminin başladığı günlerdi. Bir gün telefonuma baktım mesaj gelmiş: “Komşum, bu günler zor günler. Para ihtiyacın olursa bana haber etmen yeterli. Biraz birikmiş param var oradan istediğin zaman kullanabilirsin.” Tabi bunları yaşamak bizler için yabancı olduğumuz bir ülkede çok güzel hatıralar.
Harika değil mi? Yani burada bile yeri geliyor öyle davranışları din kardeşimizden veya akrabamızdan göremiyoruz.
Evet bazen umduğumuz kişilerden aynı şeyleri göremiyoruz. Sadece onlarla selamlaşmamız, onlara karşı komşuluğun gereklerini yerine getirmeye çalışmamız bu olayları yaşamamıza sebep oldu. Peygamber Efendimiz’in (a.s) “Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” hadisini buraya gelince daha iyi anladım.
Bu Arjantin tecrübesi size çok şey katmış gibi görünüyor. Biraz da toplu iftarları konuşalım. Onlar hakkında ne dersiniz?
Burada İslam merkezlerinde ve camilerde bağış yapan kişilerin desteğiyle iftar sofraları kurduruluyor. İnsanlar iş saatinden çıkmış oluyor mesela. Geçerken camiye uğrayıp iftarını yapıp evine geçiyor. Aslında buradaki kişiler için de güzel oluyor. Çünkü çoğu kişi tek yaşıyor. Bu vesileyle hem iftarını yapıyor hem camide namazını kılıyor. Haliyle evdeki yalnızlığından kurtulmuş oluyor. O yüzden camideki iftar sofraları sadece karnı değil, Müslümanların ruhunu ve maneviyatını da besliyor.
Kadir Gecesi’nde durum nasıl?
Son 10 günün tek gecelerinde aranıyor daha çok. O yüzden bizdeki gibi bir atmosfer kutlama olmuyor. Burada öğrendiğim bir başka şey de bu günlerin önemi oldu. Kimileri bidat dese de o günler toplumun bazı duygularını diri tutmasına, azınlık olarak İslam’ı yasayanlar için bir araya gelmeye vesile oluyor. İnsanların camiyle münasebeti yenileniyor. Bence böyle gün ve geceler çok mühim. Yanlış tartışmalara kurban etmek yerine bu günlerin kutlanmasının kıymetini bilmeliyiz.
Bayağı bir şey konuştuk. Son olarak bir de bayramları sorayım.
Burada bayramlar tam bir festival havasında geçiyor. İslam merkezi tarafından merkezin bahçesinde yemekler yapılır, çocuklar için oyun alanı hazırlanır. Bayram burada Müslümanların heyecanla beklediği ve hep birlikte kutladığı bir gün. Gerçekten bayramın gelişi coşkuyla karşılanıyor.
Diğer ülkelerdeki söyleşileri okumak için tıklayın: Ramazan Söyleşileri
Kaynaklar
- Kral Fahd Cami, Arjantin (görsel), http://detallesdebuenosaires.blogspot.com/2010/12/mezquita-de-palermo-centro-cultural.html
- Buenos Aires Cami, Buenos Aires, Arjantin (görsel), https://www.beautifulmosque.com/king-fahd-mosque-buenos-aires-argentina
- Türkiye Diyanet Vakfı Arjantin Kurban Organizasyonu (görsel), https://tdv.org/tr-TR/tdv-arjantinde-kurban-eti-dagitti
Öylesine biri