Çok uzun süren kış mevsimi artık Japonya Sapporo şehrine veda etti. Bir buz tabakasının üzerinde yaşamayı da iyice kanıksamıştım aslında.
Gelen baharla birlikte Sapporo’da pek çok festival düzenlenmeye başladı. Hemen hemen her hafta sonu tanıdıklarımızdan şurada bir festival var, oraya gitmelisin tarzı tavsiyeler alıyorum. Bugün bunlardan biri olan Hokudaisai (Uluslararası Yemek Festivali) festivalinden biraz bahsetmek istiyorum. Hokudaisai festivali yıllık olarak düzenlenen katılımcıların Hokkaido Üniversitesi öğrencilerinin olduğu uluslararası bir yemek festivalidir.
Hafif bir yağmur eşliğinde meşhur Ginkgo Aveneu Caddesi’nden girişimizi yaptık. Pazar günü için cadde görece kalabalık ve küçük gruplar halinde insanlar festival alanına girişlerini yapıyorlar. Festival alanı fotoğrafların çok ötesinde renkli ve kalabalık. Genel olarak öğrenci toplulukları, aileler, çocuklar ve yabancı kimseler dalgalar halinde ilerliyorlar festival alanında. Biz ise Gingko Caddesi’ni bitirdikten sonra sağ tarafa doğru döndük.
Genel olarak bir kümeleme yaklaşımı olmasa da sağ tarafta daha çok Japon coğrafyasının aşina olduğu tatlar mevcut; Kore, Çin ve Japon çadırları gibi. Açıkçası burada bizler için bir şey yemek çok kolay değil. Tadına bakabileceğimiz bir şeyler arıyoruz ama kendimizi de büsbütün bırakamıyoruz helal-haram korkusundan dolayı. Dolayısıyla burada sadece sebzeli bir Güney Kore yemeğinin tadına bakabildik. Toppoki pirinç keklerinden yapılan sebze ve deniz ürünleri ile baharatın kullanıldığı bir sokak yemeği türü, bizim yediğimizde sadece sebze ve pirinç kekleri vardı.
Bu alandaki yürüyüşümüze devam ediyoruz. Bu yazıda özel olarak bahsetmek istediğim bir çadır var; aslında şu an ona doğru ilerliyoruz ama biraz daha yolumuz var oraya. Şimdi Karuta Club’dayız.
Çadırın başındaki kimonalı öğrenciler, fotoğraf çekme isteğimi nezaketle kabul ettiler. Karuta, Japonya’daki en klasik ve popüler oyunlardan biri ve yüz adet şiir kartı (Uta garuta) ile oynanan bir oyun. Bir kişi ya da bir takım şiir okumaya başladığında diğer takım bu şiirinin ilk kelimesinin geçtiği kartı bulmaya çalışıyor ve bu başarıldıktan sonra sıra karşı kişiye/takıma geçiyor. Japon şiir kültürünün yayılmasında oldukça önemli bir yere sahip olan bu oyun, aynı zamanda sosyalleşmek için çok önemli bir araç olarak varlığını sürdürüyor.
Bu festival hakkında “Bi’ Dünya Haber” e yazı yazmamın belki de en önemli nedenlerinden biri olan çadıra geldik. Sato Yuya adında mühendislik fakültesinde yüksek lisans öğrenimi gören bir Japon öğrenci, festivale “Türk Kahvesi” adlı bir çadırla katıldı ve gelirin bir kısmını da Türkiye’de depremden etkilenen insanlara bağışlayacağını duyurdu. Bu festival vesilesi ile ben de kendisi ile tanışma fırsatı buldum. Festival ve çadır hakkındaki düşüncelerini ve Türkiye’ye olan muhabbetini kendisine sordum ve aktarıyorum.
Sato Yuya:
Festival alanındaki gezintimiz şimdi aksi istikamete döndü ve devam ediyor. Aksi istikametten (Gingko Caddesi’nin sol kısmında) genel olarak bahsetmek istiyorum. Sonrasında ise niyetim çadırdaki arkadaşlar ile sizi buluşturup aradan çekilmek, en azından şimdilik plan bu yönde.
Sapporo’da sayıca çok yüksek olmasa da nitelik anlamında çok kaliteli olduğunu gördüğüm bir Müslüman topluluk var. Bu alanda daha çok bu kardeşlerimin çadırları mevcut. Ve dışarıda helal yiyecek bulma sıkıntısının yoğun olduğu bu coğrafyada midemiz için festival yeni başlıyor açıkçası. Çok farklı Müslüman coğrafyalarından çok güzel yemekler yeme fırsatı bulduk bu çadırlar sayesinde.
Ve bazı Japonlar da bu vesile ile Müslümanlarla ilk defa direkt iletişim kurmuş oldu ve bu tanışma vesilesi ile çok temel bazı sorularını sorma imkânları buldular. Tesettüre ve helal yemeklere dair bazı soruları, bu tecrübeleri yaşayan arkadaşlarım tarafından bana aktarıldı.
Yazının devamında da çadırları kısaca bir tanıttıktan sonra aradan çekilerek çadır sahiplerinin görüşlerini direkt olarak aktarmaya çalışacağım. İlk olarak komşum ile başlamak isterim. Buraya adaptasyon sürecinde her başım sıkıştığında kapısını rahatlıkla çalabildiğim güzel dostum, kardeşim Karamat Nurillaev ve ailesinin de içinde yer aldığı Özbekistan çadırı.
Karamat Nurillaev:
Bir sonraki çadır ise yine kapı komşularımdan olan ve kardeş ülkelerimizin başında gelen Pakistan çadırına ait. Çadır sahiplerinin görüşlerini direkt belirteceğimi ifade etmiştim ancak burada yediğim Goal Gappay’ı tavsiye etmeden geçmek istemiyorum. Pakistan’da çok popüler olan bir sokak yemeğiymiş. Bir yerlerde bulup yeme imkânı olanlara kesinlikle tavsiye ederim. Belki favori yemeğiniz olmayabilir ama muhtemelen daha önce yemediğiniz bir tatla tanışmış olacaksınız.
Muhammed Mubashar:
Ve Mısır çadırı. Mısırlı arkadaşlar buradaki Müslüman topluluk içinde nicelik ve nitelik açısından ciddi bir farklılık oluşturuyor ve ben gayretlerini dışarıdan bir kardeşleri olarak çok takdir ediyorum. Mısır çadırında gönüllük esasıyla çalışılıyor ve sağlanan gelir ile Sapporo Mescidi’ne, ekonomik olarak dezavantajlı öğrencilere ve bazı yurt dışındaki bölgelere ekonomik yardımlarda bulunulmaya çalışılıyor.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim festivalin her saniyesinde Mısır çadırı önünde hep uzun kuyruklar vardı. Japonları, sharma ve falafel epeyce etkilemişe benziyor.
Ahmed Awad:
Tekil olarak bahsetmek isteyeceğim son çadır ise Hokkaido Üniversitesi İslami Kültür Kulübüne ait. Bu kulüp Sapporo’da Japonlara İslam’ı tanıtmak ve onlar için doğru bilgi ve kaynak sağlamak için çok önemli bir dayanak oluşturuyor. Biz de buradan Bara Pakora yeme imkânı bulduk; sanırım bir çeşit mücver olduğunu söylersem hata yapmış olmam.
Reza K. Nurrohman:
Bunlar dışında daha farklı çadırlar da mevcuttu ama burada en azından kimlere ait olduğunu bildiğim daha önce kendileri ile iletişim kurduğum kimselerin çadırlarından ve onların nasıl faaliyetlerde bulunduklarını aktarmak istedim.
Bitirmeden önce iki fotoğrafı daha sizlere sunmak isterim. İlki, kalabalık ve uzun saat süren etkinliklerin olmazsa olmazı bir küçük çocuk babasının omuzlarında etkinliğe devam ediyor.
Ve son olarak Japonlar bildiğiniz gibi. Festival boyunca belli mesafelerle çöp alanları oluşturulmuş. Ve çöpler için sıkı bir sınıflandırma var görevli arkadaşların kontrolünde. Eğer karışık bir çöp poşeti ile gittiyseniz çöp atma işleminiz beş dakika kadar sürebilir.
Bu eğlenceli ve yararlı olarak gözüken etkinliğin daha büyük güzelliklere vesile olması dileğiyle. Son olarak gelecek sene bir çadır da bizim kurmak gibi bir niyetimiz var. Rabbim nasip ederse belki kişisel tecrübelerimi aktarmak için yine burada olabilirim.
Birkan Girgin 1993 yılında Pendik, İstanbul’da doğdu. Çocukluktan beri koyduğu meslek hedefini gerçekleştirip Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında lisans mezunu oldu. Güncel olarak, mesleğini gerçekleştirmek ve akademik disiplinde ilerlemek amacıyla Japonya’da bulunuyor.
En büyük tutkusu insanı ve dünyayı kitaplar aracılığıyla anlama çabasıdır.