Bu haberimizin konusunu Japonya’da İslam oluşturuyor. Konumuzu, 700 kişilik Müslüman nüfusa ev sahipliği yapan Shizuoka kenti özelinde ele alsak da, Japonya’da bir Müslümanın deneyimleyebileceği her şeyden biraz biraz bahsediyoruz. Eğer siz de ”Doğan Güneş’in Ülkesi’’ olarak bilinen, son teknolojik gelişmelerin mucidi bu ülkede dinimi nasıl yaşarım, İslamiyet bu topraklara nasıl ulaştı gibi soruların cevaplarını merak ediyorsanız bu yazının her bir satırı sizi mıknatıs gibi çekecektir.
Asıl konunun meraklısı Muhammed Shuwekh kardeşimiz. Muhammed tahmini 40.000 Müslüman azınlık nüfusun yaşadığı Japonya’da İslami hayatın nasıl olduğunu araştırmak istemiş. Sonrasında aklındaki sorularını, Dahwa Vakfı Japonya baş temsilcisi Yassine ile paylaşmış. Muhatabımız Yassine ise ABD’de profesör olarak çalışırken bir takım sebepler ve İbn Hurdâzbih1’i (Kitâbü’l-Mesâlik Ve’l-Memâlik’in yazarı) keşfetmek için Japonya’ya taşınmış. Burada profesör olarak ilmi çalışmalarına devam eden Yassine aynı zamanda Japonya Dahwa Vakfı’nın baş temsilcisi olarak hizmetini sürdürüyor.
Bize topluluğunun Japonya’daki deneyimlerinden, Müslüman azınlık nüfus için burada hayatın nasıl olduğundan bahsedebilir misin?
13 yıldır Japonya’da yaşıyorum, dili asla tam olarak anlayamıyorsunuz, temelleri anlıyorsunuz ama her gün çok derin bir dil öğreniyorsunuz. Gazeteyi okumak için en az 4000 kanji (Japonların 3 alfabesinden biri) öğrenmeniz gerekiyor! Japonya’daki Müslümanlar hala birinci kuşak, biz henüz ikinci kuşağa geçemedik. Biz çoğunlukla Endonezyalılardan, Pakistanlılardan ve Türklerden oluşuyoruz, Araplar çok azınlıkta belki de en küçük sayıya sahip olanlar onlar. Bir de sonradan İslamiyet’e yönelen Japonlar var bunların çoğunu da kadınlar oluşturuyor.
Japonya’daki Müslüman topluluğun çoğu mavi yakalı işçiler, fabrikalarda çalışmak için gelmişler ve çok azımız kendi işinin sahibi. Mesela Pakistanlılar çoğunlukla ikinci el araba işiyle uğraşır. Sorun şu ki, iş profillerimiz diğer yerler kadar çeşitli değil. Bu durum Japon ekonomisi o kadar iyi gitmediğinde camilerdeki bağışlara da yansıyor. (Gülüşmeler)
Hem yerli hem de eski Müslümanların yükselen nüfusu ile ülkedeki İslam’ın geleceği hala en erken aşamalarını yaşıyor. Başkent Tokyo’da bile İslam’ın yabancı bir unsur olarak algılandığı bu ülkede Müslüman bir topluluğun karşılaşabileceği benzersiz zorlukları takdir edersiniz;
Ülkedeki Müslümanların sayısı yaklaşık 100.000, ülke nüfusu ise 26 milyon. Azınlık bile değiliz. Avrupa’nın bazı şehirlerinde 100.000’den fazla Müslüman yaşıyor. Japonya Müslümanları üç büyük şehirde, Tokyo, Osaka ve Nagoya’da yaşıyor.’
Japonya’da Müslüman olmak, asimilasyonun zorluklarını da kapsayacak şekilde “bir azınlık içindeki azınlık” deyimiyle ifade edilir. Japon İmparatorluk devletinin çöküşünden sonra güçlü bir sekülerleşme dürtüsü nedeniyle din, Japonlar arasında genellikle özel bir mesele olarak anlaşılmış. Dolaysıyla dinlerini yol gösterici bir ilke olarak gündelik yaşamlarında sürdüren Müslümanlar için bu büyük bir zorluktur. Burada Müslümanlar, Dahwa’nın (tebliğ etme) önemini bilirler, ancak kültürel hassasiyetleri dikkate almak çok önemlidir.’
Japonya’da din tabu gibi bir şeydir, toplum bu konu hakkında asla konuşmak istemez. Bu yüzden Dahwa etkinliklerimizi yapma şeklimiz İslam’ın kültürel yönlerini temsil etmeye çalışmaktır, onları helal yemek pişirme veya hat dersine davet ediyoruz. İlk adımı attıklarında, ikinci adımı atma konusunda kendilerini daha rahat hissediyorlar. Ancak İslam (veya genel olarak din) hakkında bir seminer yaptığınızda insanlar çekimserdir.’
Hem yerli hem de eski Müslümanların yükselen nüfusu ile ülkedeki İslam’ın geleceği hala en erken aşamalarında.
Özelikle İkinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra, dini hayatın her alanından çıkarmak istediler. Onlar için en önemli şey çalışmak ve inşa etmek oldu. Japonya’da pek çok şey iyi olsa da, Dünyadaki en yüksek intihar oranlarından birine sahip bir ülke. Yılda yaklaşık 30.000 civarında evlerin, yurtların terk edilmesi ve yaşlıların ihmali gibi sorunları var. Bunlar İslam’ın kesinlikle çözüm getirebileceğini düşündüğümüz konular.
Japonya’da İslam Kültürüne Yatkınlık Var mı?
Japon kültürü, Japon halkının anlaşmazlıklarını da içinde barındırıyor. Onların çekingen daha doğru bir ifadeyle ketum olma eğilimi de dâhil olmak üzere çeşitli başka zorlukları da beraberinde getiriyor.
Gizlilik, Japonlar için önemli bir şey, alçakgönüllülük bile bu kültürün bir parçası. Ama gerçekte Japonların akıllarında ne olduğunu asla bilemezsiniz. Ne zaman bir üniversitede seminerimiz olsa, onların geri bildirimlerini veya seminerden aldığınız tepkiyi ölçmek için muhakkak anketler yöneltmek durumundayız. Ve bu anketler çoğu zaman birbiriyle çelişen cevaplarla sonuçlanır.
Buradaki bir diğer zorluk dışarıda yemek yemektir. Ailelerimizle dışarıda bir yemek istediğimizde genellikle bir veya iki noktaya saplanmış vaziyetteyiz.
Sohbetimiz doğal olarak iyi yemek arzusuna doğru sallandı. 700 küçük topluluğun Kobe bifteği ve nefis suşi diyarında helal beslenme kurallarına nasıl bağlı kaldığını merak ediyorum doğrusu.
13 yıl önce buraya ilk geldiğimde bu çok daha büyük bir problemdi, Müslümanlar için çöl gibi bir yerdi burası. Ama elhamdülillah şimdi yavaş yavaş helal gıda sadece helal yerlerde değil, Japon süpermarketlerinde de satın alınabiliyor.
Ama hala iyi bir helal restoran bulmak zor. Bu nedenle Dahwa Topluluğu aynı zamanda lokantaların “helal dostu” olarak tasdik edilmesine yardımcı oluyor. Ancak bu, dil bilmedikleri ya da kullanamadıkları için Japoncası olmayan ziyaretçilerimiz açısından problem olmaya devam ediyor. Biz bu yüzden Topluluk merkezimizde İnşaAllah helal restoran da açmak istiyoruz.
Ayrıca namaz için halka açık ibadethanelerin sağlanmasında da güçlü ilerleme kaydettik. Japonya’da her yerde Mussalahlar (ibadet yerleri) yapmak için büyük bir çaba var, yerel havaalanlarında ibadet yerleri var. Hatta işletmeler Müslüman turistleri çekmek için birkaç mescit açmaya çalışıyor.” Shizuoka Müslüman Topluluğunun göz önünde bulundurduğu diğer bir konu ise Japon Müslümanların İslam’ın mesajını iletme meselesi.
Konuşmamız sonunda batı dünyasında bir niş olarak ortaya çıkan “çizgi roman” ya da “grafik roman” Manga’ya kaydı. Ancak sanatın bu formu Japon popüler kültüründe bin yıldır varlığını sürdürüyor. Japonların bilgi edinme konusunda bu sanatı nasıl kullandıklarını anlatıyor;
Büyüklerimizin çoğu İslami kitapları çevirmeye çalışıyordu ama bir şekilde istediğimiz sonucu alamıyorduk çalışma şeklimiz işe yaramıyordu. Fark ettik ki, Japonların bir şeyleri öğrenme şekli Manga imiş. Japonya’da Manga, her yaştan insanın sadece çocukların değil yetişkinlerin de kullandığı bir şey, eğer onlara İslam’ı daha iyi anlatmak istiyorsanız, Müslümanlar olarak bu Manga dünyasına girmeyi ve İslam’ı bu araçla tanıtmayı düşünmeliyiz. Aksi takdirde Japon halkına ulaşmak çok zor.
Yassine, Japonya’da Kyaputen Tsubasa (Kaptan Tsubasa) olarak bilinen Kuzey Afrika’da ise Kaptan Majid adıyla ünlenen Manga’ya atıfta bulunarak, İslamiyet ile yeni tanışan vatandaşlar için ilgi çekici eğitim içeriği oluşturmanın önemine ve yeni bir Manga türünün hazırlanmasının tüm Ümmet’e nasıl fayda sağlayacağına ilişkin açıklamalarına devam ediyor.
Bahsettiği cami projesi iddialı, ancak Shizuoka’daki 700 güçlü Müslüman topluluğu için gerçekliğe dönüştürülebilecek bir proje. Bu fikir, topluluk mensuplarının Müslüman ibadet yerlerinin genellikle toplumsal açıdan bölündüğünün fark edilmesiyle ortaya çıkmış. Bu doğrultuda ‘Shizuoka Müslüman Derneği’ de şehirdeki Müslümanları birleştirmek misyonuyla 2010 yılında kurulmuş.
Yassine:
Biz kadın ve erkekler için mescit de dâhil olmak üzere bir tesis inşa etmeyi hedefliyoruz. Bunun yanı sıra helal restoran, bazı dükkanlar, konferans salonu, misafirler ve ziyaretçiler için odalar ve bir mutfak tasarlıyoruz. Böylece bu binayı bir gelir kaynağına da dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Buranın yalnızca Müslümanlar için değil, dileyen herkesin faydalandığı devamlı sirkülasyonun olduğu bir yer olmasını istiyoruz.
İslam su gibidir. Herhangi bir kap onu tutabilir. Japonya’da İslam’a gelince, gördüğüm kadarıyla Müslümanlar olarak büyük bir sorumluluğumuz var.
“Batı” doğumlu bir Müslüman olarak kıtalar arası konuşmamızı sonlandırırken, Müslümanların daha geniş Japon nüfusu tarafından nasıl görüldüğünü anlamakla ilgileniyorum. Sizce Japonya Müslümanları birçok Avrupalı Müslümanın hissettiği aynı damgalamayla mı karşı karşıya?
Sayılarımızın az olması nedeniyle bizi tehdit olarak görmüyorlar. İslam’ı yabancı bir şey olarak görüyorlar, bu yüzden inşa edeceğimiz bu mescidin Japon tasarımlı ilk mescit olması konusunda ısrar ediyoruz çünkü onlara İslam’ın mesajının bir su gibi olduğunu göstermek istiyoruz. İslam, bulunduğu herhangi bir kapta durabilir. Japonya’da İslam’a gelince, gördüğüm kadarıyla Müslümanlar olarak büyük bir sorumluluğumuz var. Bana göre Müslümanlar olarak rolümüz, Japonları, bizden korkmaları gerekmediğine ikna etmek.
Müslümanlar daha katma değerli olabilirler, örneğin Endonezya için göçmen kapılarını açmaya karar verirlerse, Müslümanların sayıları artacak. İnşaAllah. Ve ben Japonlar Müslümanları bir kez tanıdığında iyi arkadaş olabileceğimizi düşünüyorum. Ancak ilk engel bir Müslüman ile konuşmak o tabuyu yıkmak. O duvarı kırarsak, iyi arkadaş olabiliriz, böylece yapmaya çalıştığımız şey yani onların bizden korkmaları için bir sebep olmadığını gösterebiliriz.
Yassine ile sohbetimizi onun bu sözleriyle tamamladıktan sonra dost Japonya davetiyle kendim ve onun topluluğu arasında sıkı bir bağ hissettim, şüphesiz küresel Müslüman âleminin bir parçasıydılar ama dünyanın tamamen yabancı bir yerinde bulunuyorlardı.
Merak edenler için; Facebook sayfalarında en son gelişmelerine göz atabilir ve çalışmalarını desteklemeye yardımcı olabilirsiniz. Muslim Dahwa Foundation Facebook sayfasına gidebilirsiniz: https://www.facebook.com/JapanDahwaFoundation/
Ek Açıklamalar
Aynı zamanda, IX. Yüzyılda, Japonya İmparatorluğu’nun gelecekteki görkemli halini resmeden bilim insanı.