Vapurda Gördüğünüz İnsanları Bir Daha Düşünün
Serin bir kış günü Eminönü-Üsküdar vapurundaydım. Yolcuların içinde iki turist gözüme çarptı. Onlarla bir şekilde tanışmak, sohbet etmek geçti içimden. Daha sonra bir salep aldım, onlar da zaten büfenin hemen karşısında oturuyorlardı. Yanlarındaki boş koltuklara başımla selam verip gülümseyerek oturdum. Tekrar göz göze gelince “hoş geldiniz, nerelisiniz” diye sordum ve sohbet etmeye başladık. Karı-koca Polonya’dan gelmişler. Sonra salebe geldi konu, onlar merak edince isterseniz sizi güzel salep içebileceğiniz bir kafeye götürebilirim, oraya kadar eşlik ederim size dedim.
Üsküdar’da inince rıhtımdan kafeye doğru giderken, içimden “bir vesile olsa da keşke İslam’dan bahsedebilsem” diye geçirmiştim. O esnada kadın turist bana dönüp “ben aslında İslamiyet hakkında sorular sormak için bir imamla görüşmek istiyorum ama nasıl olabilir bu, zor bir şey, imam İngilizce bilmiyordur muhtemelen” dedi. Aslında beni hayra vesile edecek fırsat ayağıma gelmişti. Ben de “ben size yardımcı olurum, ona sorularınızı sorarız ben çeviririm dedim” ve o zamanlar henüz taşınmamış olan Üsküdar müftülüğüne götürdüm onları. Vardığımızda din görevlileri tam toplantı yapacaktı ki durumu anlattım, bir hoca hanım toplantıya katılmayarak bizimle nazikçe ilgilendi, sorulan soruları içtenlikle cevapladı ve sistematik olarak çok güzel izah etti dinimizi. İslam’ın şartları ve imanın şartlarını açıkladı, iman ve karı-koca ilişkisiyle ilgili sorularını yanıtladı, ben de dilim döndükçe çevirdim.
Nasıl Müslüman Olabilirim?
En son “peki nasıl Müslüman olunur, bir ritüel gerekli mi” diye sordular. Biz de kalpten inanarak kelime-i şehadet getirmelerinin kâfi olduğunu söyledik.
Müftülükten ayrılmadan bize çay ikram ettiler, o esnadaki bu küçük ikram da ruhumuzu ısıttı. Çaylarımız bitince çay kaşıklarını bardakların üzerine kapatmanın bir bardak daha çay istemiyorum, çay içmeye devam etmeyeceğim anlamına geldiğini gösterdim. Bu ekstra bilgi de çok hoşlarına gitti. Öte yandan, İslam’la bu kadar ilgili turistlere verebileceğimiz İngilizce Kur’an-ı Kerim, herhangi bir broşür, bilgilendirici bir metin vs. olmaması üzücüydü. Daha sonra lokantaya geçip yerel tatlılardan yedik, aşure de yedik. Bu tatlının dayandırıldığı Nuh peygamber kıssasını da onlara kısaca anlattım.
Ayrılırken not defterime Facebook adreslerini yazmıştım fakat sonrasında tam bulamadım, emin olamadım hesabın onlara ait olup olmadığından ve iletişimi devam ettiremedik. O gün adına böyle güzel ve kısa bir tanışıklığımız olmuş oldu. İletişimi devam ettirebilseydik çok güzel şeylere kapı aralanabilirdi belki de. En azından kendi ülkelerine döndüklerinde zihinlerinde İslam hakkında net bir bilgiye sahip olmuş oldular. İslam’ı daha da araştırmaları için bir kapı aralanmış oldu.