Film İncelemesi

Vefa ve Dostluk Filmi: Fish and I

Görme engelli ve yalnız bir adamın, kendi hatası sonucu ölmek üzere olan balığını kurtarmak için hayatının ritmine meydan okuma hikayesi. Fish and I, Babak Habibifar’ın yazıp yönettiği İran yapımı bir kısa filmdir. Bu “kısa” filmde “uzunca” süregelmiş vefalı bir dostluk gözler önüne serilmekte.

Filmin açılış sekansında, uzun metraj filmlerden alışık olduğumuz bir durum görüyoruz. Bu tür filmlerde karakteri henüz görmesek de duvarda asılı fotoğraflar; dış görünümüyle, spor salonu; karakterin ilgi alanıyla, harabe bir ev; içsel bunalımıyla alakalı bilgiler verir. Tıpkı bunun gibi Fish and I’da, düzenli bir masa kullanılmış. Her şey öylesine milimetrik hizalanmış ki yerleri hep orasıymış gibi hissettiriyor. Görme engelli bireyler, rahat ulaşabilmek adına eşyalarını hep aynı yerde ve düzende tutarlar. Buradan yola çıkarak henüz karakter hakkında bilgi sahibi olmasak da yönetmen bize ilk saniyelerden bir ipucu bırakıyor.

Filmin 3. sekansında karakteri ilk kez ve bel plan görmekteyiz. Bir yandan “Şimdi ne olacak?” diye düşünürken bir yandan da karakterin temkinli hareketleri dikkatimizi çekiyor. Yavaştan tahminler kafamızda akarken karakterin yüzünü ilk kez, akvaryumun yansımasında görüyoruz. Yansımanın ilgi çekici yanı; dünyayı olduğu gibi değil, bir görüntü yansıması olarak görüyor olmamızdır. Bu, bizi gerçekliği, bir süreliğine bozulmuş olarak görmeye zorlar. Detay planda kullanılan bu yansıma sahnesi; özellikle gerçek dünyada hayvanlara uygulanan şiddeti, insanların bu yersiz düşmanlığını tersine çevirerek bizi gerçeklikten uzaklaştırıyor ve dostuyla çay içen bir adamın görüntüsünü seyrediyoruz.

Fish and I
Fish and I

Karakterimiz, aniden çalan telefon sesiyle akvaryumu düşürüyor ve çatışma başlıyor. Aynı zamanda, hareket kazanan filmin ritmi daha da artıyor. Kırık camlara aldırmadan dostunu bulmaya çalışan karakterimiz, ilk etapta başarısız oluyor.

Filmi tek eleştirebileceğim nokta oyuncunun, zemini sert bir şekilde araştırmasına rağmen eline hiç zarar vermemesi. Bu noktada filmin inandırıcılığı bir süreliğine kayboldu. (Kesme riski, normal camdan çok daha az olan “sugar glass” tipi bir ürün kullanılmış olabilir.) Yine de duyguyu böylesine yaşatan ve izleyiciyi adeta içine alan bu film için görmezden gelmesi çok da zor olmayacaktır.

Filmin devamında ise akıllıca bir çözüm izliyoruz. Karakter, balığı bulamasa da onu yaşatmak üzere mutfak zeminini suyla dolduruyor. İlk bakışta gerçekleştirilmesi basit bir çözüm gibi görünse de altında daha derin bir anlam yatmakta.

Yazının başında görme engelli bireylerin yaşamında “düzen” kavramının önemine değinmiştik. Bu film için yaşam alanını mutfağa minimalize edersek karakterimiz, hiç tereddüt etmeden kendi düzenini dostunun yaşamı için bir kenara bırakıyor. Ancak yine de dostuna ulaşamayınca artık pes ettiğini, umudunu kaybettiğini görüyoruz. O esnada biricik dostu balık, adamın avuçlarına sığınıyor ve bu vefalı dostları anlatan filmimiz bu noktada son buluyor.

Değinmek istediğim son nokta ise “vefa” kavramı. Beni etkileyen film dışı bir unsur vardı. Yönetmenin diğer çalışmalarını incelediğimde Fish and I ‘dan bir yıl sonra 2015’te yayımladığı “The Cat and I” filminden: “This is the new version of my short film.” (Bu, kısa filmimin yeni bir versiyonu.) olarak bahsettiğini gördüm. Ancak bu yeni versiyonda Fish and I’ın tam tersi olarak bir kedi, yine aynı adamın (Babak Habibifar) hayatını kurtarmakta. Bu da, insanlar ve hayvanlar arasındaki zamansız dostluğun yeşeren çiçeği “vefa” kelimesine, yazımda bir iki kez de olsa mutlaka yer vermem gerektiğini düşündürdü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu