Yazar Ahmet Melih Karauğuz ile Röportaj

8-14 Mart Bilim ve Teknoloji Haftası için yazar Ahmet Melih Karauğuz ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle kendisine davetimizi kabul ettiği için Bi’ Dünya Haber ekibi olarak teşekkür ederiz.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba. Öncelikle benimle söyleşi yapma teklifiniz için teşekkür ederim. Kendimi, kitaplarımda bahsettiğim şekliyle tanıtsam sanırım doğru olacaktır. 1994 yılının Ekim ayında doğdu. Düştü, kalktı ama hep yürüdü ve büyüdü. Sokaklarda top oynadı, akşam ezanından sonra eve girdi, çok bisiklet sürdü. Sonra kitaplarla tanıştı ve hiç bırakamadı. İçindeki çocuk büyümediği için hikayeler yazma heyecanını hiç kaybetmedi. Üniversiteyi bitirdi doyamadı yüksek lisans yapmaya başladı.
Dijital dünyada yaşadığı için dijitalleşme hakkında kitaplar yazdı. Öyküleri birçok dergide çıktı. Pek çok okulda öğrencilerle dijitalleşme, YouTube kanalları, video oyunları ve siber zorbalık konularında sohbetler yaptı.
Okumayı, gezmeyi, yazmayı ve yemek yemeyi çok seviyor. Ha bir de YouTube’dan videolar izlemeye, bilgisayarda oyunlar oynamaya bayılıyor.
Sosyal medyadan gördüğümüz kadarıyla bir ayda 10’dan fazla kitap okuyorsunuz. Bu sayıyı yüksek tutmayı nasıl başarıyorsunuz?
Kitap okumaya ilkokul yıllarında başlamıştım, ailemin yönlendirmesiyle. Ancak lise birde okurken, kasım ayının kapalı bir günü Açlık Oyunları serisinin ilk kitabını okumuştum. Kitap henüz bitmemişti ve ben ekmek almaya gitmek zorunda kalmıştım. Kitap beni o kadar sarmıştı ki, içimden “Ömrümün sonuna kadar her gün kitap okumalıyım.” demiştim. O günden beri her gün, az çok demeden birkaç sayfa okumaya çalışıyorum. Okumak benim için öğrenme, dinlenme, anlama ve nefes alma alanı olarak yer edindi. Öyle olunca, yemek yer gibi bir gereklilik görüyorum kendim için okumayı. Bundan dolayı zannediyorum, sayısal olarak ayın sonunda fazla bir yekün ediyor.
Çocuk edebiyatı alanındaki ilk kitabınızın “Dört Sonsuz Evren Siber Yaz Tatili” olduğunu biliyoruz. Bu kitabın doğuşunda size ilham olan nedir? Kaleminizin çocuk edebiyatına doğurgan olduğunu anladığınız süreç nasıl ilerledi?
Bir kitap fikri, özellikle dijital dönüşümü çocuklara da doğru bir şekilde anlatabilme hayali hep vardı. Ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Siber zorbalık üzerine yoğun okumalar yaptığım bir dönemde, yakın bir arkadaşımın kardeşi siber zorbalık sonucu hayatını kaybetmişti. Böyle olunca bu konuyu anlatmam gerektiğini düşündüm. Çünkü Türkiye’de bu konuda ciddi bir bilinçsizlik olduğu ve siber zorbalık eyleminin çok yaygın olduğu yapılan çalışmalarda gözüküyordu.
Nasıl yazarım, ne yapabilirim diye düşünürken Cezve Çocuk’tan bir teklif geldi. Ben de bu projemden bahsettim. Melih Tuğtağ ile proje üzerine çalışmaya başladık. Ve kitap yayımlandı. Daha sonra okurların hepsi, bizi tanıyor musunuz, bizi nasıl bu kadar doğru anlattınız gibi geri dönüşlerde bulundu. O an, çocuklar için daha çok yazmam gerektiğini, dilimin onlar için uygun olduğunu ve güzel bir birliktelik yakaladığımızı düşündüm. O günden beridir, çocuklar için çeşitli konularda yazmaya gayret ediyorum.

Genel olarak kitaplarınızı incelediğimizde, teknolojik bilgilerin çocukların seviyesine uygun ve tatlı benzetmelerle okura geçmesini sağladığınız bir dil kullandığınızı görüyoruz. Bu konuda nelerden faydalandınız, örnek aldığınız bir kitap oldu mu?
Açıkçası, bu durumun böyle olmasını biraz şanslı olmama bağlıyorum. Türkiye’de henüz internet kafeler yaygınlaşmamış, evlerde internetin olmadığı bir dönemde, evimizde internet vardı ve ailem gözetimleri altında internette vakit geçirmeme müsaade ediyordu. O dönem temel seviye kodlama, blog tasarlama ve forumlarda paylaşım yapma gibi eylemlerim olmuştu. Hem oyun oynuyor hem de kendimi bir şekliyle internet bilgisi noktasında geliştirmeye çalışıyordum. Yazarken de boş sayfanın başına o dönemki Ahmet Melih geçiyor ve hikâyeyi o yazıyor diyebilirim. Çünkü yazarken sürekli çocukluğuma, arkadaşlarımla yaptığımız sohbetlere iniyor ve o anları hatırlayarak yazıyorum.
Bir de bir dönem çocukların yoğun olarak geldiği bir dernekte yöneticilik yaptığım süreçte çocuklarla çok vakit geçirme imkanı bulmuştum. Bugün de hâlâ, bir çocuk gördüğümde onunla hemen sohbet etmeye çalışıyorum. Çocukların dilini öncelikle bu şekilde ve sayede yakalıyorum diyebilirim. Ancak elbette çocuklar tarafından çok sevilen ve güncel çocuk edebiyatı yazarlarını da yoğun bir şekilde okuyorum ve nasıl daha doğru bir dil geliştirebilirim, buna bakıyorum.
En son çıkan kitap seriniz “İzzet ve Arkadaşları” dört kitaptan oluşan bir seri. Serinin ilk kitabında İzzet ve arkadaşlarının TEKNOFEST macerasını okuyoruz. Devamında girişimcilik ve inovasyonla ilgili deneyimlerini öğrenirken, bir dünya markası olma yolunda ilerlediklerini görüyoruz. Bu seri, çocuk kitaplarınızın içinde, okurken beni en heyecanlandıran, düşündüren seriydi. İzzet İzinde, Mehmet Merhamet, Emir Demir, Derya Deniz ve Bayrak Bayraktar’dan biraz bahsedelim istiyorum.

Dünya 2010 sonrası yeni bir döneme girdi. İnsansız, otonom teknolojiler, yapay zekalarla birlikte, mobil cihazlarda kullanılacak uygulamaların da artmasıyla birlikte iş yapış biçimleri de değişti. Özellikle teknoloji girişimciliği konusu çok fazla ön plana çıkıyor. Hâlihazırda çalıştığım Kapsül Teknoloji Platformu’nda üniversiteli gençlerle bu teknolojilerle birlikte TEKNOFEST süreci için de çalışmalar yürütüyoruz. Bu tecrübeyle birlikte, aslında TEKNOFEST, hayal kurma, teknoloji girişimcisi olma, girişimcilik odağında çalışmalar yürütmenin çok önemli olduğunu gördüm. Odaklandığımız alan gençler, ancak çocuklar için de bu alanın çok önemli olduğunu, özellikle girişimci olmak için yaşın artık bir önemi olmadığını fark ettim.
Seride çocuklara bir sorun karşısında nasıl bir çözüm bulunabileceği, bulduğumuz çözümün aslında sadece bizim için değil birçok insan için çözüm olabileceğini ve bir şekliyle bir iş fikri ve sosyal fayda olabileceğini, inovasyonun nasıl bir şey olduğunu ve dünya markası olma sürecinin nasıl ilerlediğini göstermek istedim. Çünkü bir on yıl sonra bugünün çocukları yavaş yavaş hayatın içerisinde yer almaya başlayacaklar. Ne kadar erken bir şekilde kendi çağlarının gerçeğine dair hayal kurabilir, bir şeyler geliştirirlerse gelecekte hem kendi hayatları hem de ülke için çok fazla katkı sunacaklarına inanıyorum.
Serinin fikri ilk ortaya çıktığında Sıtkı Aslanhan hocam ve Hüseyin Levent Kaptan’a açtım, süreçte çok doğru yönlendirmeler yaptılar, iyi bir editörle çalıştık. Bu sayede çocukların hayallerini bir iş fikrine ve belki de bir gün dünyayı değiştirecekleri bir girişime dönüştürebilecekleri süreci anlatmış olduk.
Kapsül Teknoloji Platformu ile TEKNOFEST yolculuğuna çıktığınızı biliyoruz. Bu konudaki çalışmalarınızın yazar kimliğinize etkileri oluyor mu? Yeni bir TEKNOFEST macerası okuyacak mıyız?
Yukarıda da değinmiştim. Kesinlikle çok katkısı oluyor diyebilirim. Çünkü teknolojik gelişmelerin, fikrî tartışmaların ve belli bir seviyede üretimlerin içerisindeyiz. Bunu yaparken de henüz üniversite okuyan gençlerle birlikte bu süreçleri yürütüyoruz. Hâl böyle olunca da hem yeni fikirleri kolay geliştiriyor hem de teknolojinin doğasını hızlı bir şekilde anlayabiliyoruz. Bir TEKNOFEST romanı daha gelmese bile, teknoloji odaklı, çocukların ve gençlerin dünyasına hitap edecek farklı romanlar üzerinde çalışmalar sürdürüyorum. Özellikle video oyunları, metaverse, yapay zeka konularında okumalarım ve çalışmalarım sürüyor. İnşallah yakın bir zamanda güzel bir eserle okurlarla buluşurum.
Günümüzün Teknoloji Çağı adlandırıldığını zaman zaman duyuyoruz. Gözlemlediğiniz kadarıyla, böyle bir dönemde teknolojinin çocuklar ve gençler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri hakkında neler söylersiniz?
Elbette her şeyin olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da var ve teknoloji de bunlardan azade değil. Burada teknoloji kullanım oranımız çok önemli. Teknolojiyi kullanırken ne kadarını kendimizi geliştirmek için kullanıyoruz ne kadarını zaman öldürmek, zihnimizi dağıtmak için, bu çok önemli. Teknoloji tek başına olumlu ya da olumsuz demek imkansız. Onu iyi ya da kötü yapan şey bizim kullanım pratiklerimiz.
Her bir araç gündelik hayatımızı kolaylaştıracak ya da iş yükümüzü azaltacak etkiye sahipken aynı zamanda bizi günden kopartacak bağımlı yapacak etkileri de içinde barındırır bir hâlde. Burada dijital okuryazar olmak çok önemli. Dijital araçların, teknolojik gelişmelerin ne olduğunu doğru anlamak, nasıl kullanacağımızı doğru bilmek önemli. Bundan sonrası bir şekliyle halledilebilir meseleler olarak karşımızda.

Şimdiye kadar yayınlanan 7 çocuk edebiyatı eseriniz olduğunu biliyoruz. İçlerinde en sevdiğiniz, diğerlerinden ayrı tuttuğunuz bir kitap var mı?
Aslında her biri kendi içerisinde, kendi kıymet ve anlamını oluşturdu. Ancak ilk çocuk romanım olması açısından “Dört Sonsuz Evren Siber Yaz Tatili” her zaman için farklı bir yerde duracaktır diyebilirim.
Ahmet Melih Karauğuz’un çocuk edebiyatıyla ilgilenen okurlarını önümüzdeki günlerde neler bekliyor? Yeni bir kitap müjdesinden söz edebilir miyiz?
Çocuklar için hayatın değerlerini, eldekinin kıymetini bilmenin güzelliğini anlatan bir kitap üzerinde çalışıyorum. Tabii ne zaman kitaplaşır bilmiyorum ama üzerine düşünmek beni heyecanlandırıyor diyebilirim.
Son olarak, geleceğin dünyasında büyük veri mühendisliği, yapay zeka mühendisliği gibi mesleklerin öne çıkacağı söyleniyor. Bu konuda genç okurlarınıza gelecek planları hakkında nelere dikkat etmelerini tavsiye edersiniz?
Bundan yirmi yıl önce, bilgisayar mühendisliği, yazılım mühendisliği, veri bilimcisi gibi alanlar yoktu. Hatta öyle ki muhtemelen bilgisayar mühendisliği birkaç idealist ve bilgisayara meraklı gençler tarafından seçiliyordu. Bugünse en çok tercih edilen bölümler arasında. Bu yeni kurulacak ya da yaygınlaşacak bölümlerde de aynı durumu göreceğiz. Burada önemli olan gençlerin hayal kurmaktan vazgeçmemesi, okuyan, düşünen, sorunlara analitik çözümler getirebilen bir nitelikte olması.
Önemli olan gelecekte hangi mesleği yaptığınız değil nasıl bir insan kaynağına karşılık geldiğiniz olacak. Burada da hayal kuran, sorun çözen, fikirler üretebilenlerin ön plana çıkacağını biliyoruz. Bunun da en ekonomik ve kolay yolu kitap okumaktan geçiyor. Gelecek planları için gençlere, okumalarını ve hayal kurmaktan, insanlarla sosyal ilişkilerini güçlendirmekten ve elbette gördükleri sorunlara dair bir şekilde çözüm önerisi geliştirme jimnastiği yapmaktan vazgeçmemelerini söyleyebilirim.