HaberlerAmerika Birleşik DevletleriBilim-Teknoloji

1000 Yıl Önce İbn-i Sina Bunu Yazmıştı

Yazısına göre, üç ay boyunca yıldızlar arasında parlaklığı görülen “kuyruksuz bir yıldız” formunda geçici bir göksel nesnenin, kıvılcım saçtığını ve ışıkların renklerinin siyahtan yeşile1 (sarı) sonra da beyaza dönüştüğünü, nihayetinde ise parlaklık derecesinin gittikçe azalmaya başladığını söylüyor İbn-i Sînâ.

İbn-i Sînâ

980-981 yılında şimdiki Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Buhara şehrinin yakınındaki Efşene köyünde doğdu. İslâm dünyasında “İbn Sînâ” künyesiyle meşhur olup bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumu ifade etmek amacıyla kendisine genellikle “eş-şeyhü’r-reis” unvanıyla atıfta bulunulmuş, Batı’da ise “Avicenna” olarak tanınmıştır.

Öncelikle İbn Sînâ’nın hayatı hakkında biraz bilgi verelim. Daha küçük yaşlarda babasının girişimiyle entelektüel olarak faal olan başkent Buhara’ya yerleşerek iyi bir öğrenim gördü. Evi kısa sürede felsefe, geometri ve Hint matematiğiyle ilgili konuların tartışıldığı bir merkeze dönüştü. Bunun yanında İbn Sînâ olağanüstü bir zekâya sahip olduğu için küçük yaşta dikkatleri üzerine topladı. Önce Kur’an’ı ezberledi; dil, edebiyat, akaid ve fıkıh öğrenimi gördü. Daha sonrasında ise felsefe, tıp, eczacılık, mantık ve matematik, fizik ve metafizik öğrenimini sürdürdü.

İslam Filozofları içerisinde en çok eser vermiş müelliflerden biri olan İbn Sînâ, felsefe ve bilimin hemen her alanında kaleme aldığı metinlerle kendisinden sonrasına büyük bir külliyat bırakmıştır. İbn Sînâ’nın eserleri oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış, belirli ölçüde İslam dünyasında bugüne kadar devam eden felsefî eğitimin temelini oluşturmuştur. Felsefe tarihinin en önemli ve etkili filozoflarından biri olan ve felsefeyi dil ve muhteva açısından, İslâm kültürünün ana çizgilerinden biri haline getiren İbn Sînâ, Doğu’yla sınırlı kalmayıp, Batı’da da gelişen ilmî faaliyetler üzerinde ciddi yönlendirici bir tesire sahip oldu.2

avicenna

İbn Sina, nesnenin daha sık görülen geçici nesnelerden, kuyruklu yıldızlardan ayıran “kuyruksuz” olduğunu yazdı.

New York’ta Cornell Üniversitesi tarafından yayınlanan bir makalede, Alman bilim adamları tarafından meşhur filozof ve bilim insanı İbn-i Sînâ’nın (Avicenna) ‘Kitab-üş Şifâ’ kitabında 1006 yılında, tarihin en parlak süpernovalarından birine dair gözlemleri tespit edildi. Kayıtlara göre, Venüs’ten daha parlak olduğu yazılan MS 1006 yılında meydana gelen (bir yıldızın ölüm anı anlamına gelen) süpernovanın parlaklığı, Dünya’dan 3 ay boyunca gözlemlenebildi.

İbn Sînâ Doğu ve Batı’da muazzam ilgi uyandırarak eserleri; İbrânice, Süryânice, Latince, Türkçe, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, İspanyolca ve Lehçe gibi pek çok dile tamamen ya da kısmen tercüme edilmiştir.

İbn Sînâ şöyle yazdı:

“Görünüşe göre yanma ve parlama uzun süre kalıyor, bazen saç lülesi biçiminde, bazen de yıldız kuyruğu gibi görülüyor. Genelde kuzeyde fakat bazen de güneyde beliriyor. Bazen de yıldızların arasında bir yıldız gibi görülüyor, tıpkı 397 [Hicrî] yılında görülen yıldız gibi. Üç aya yakın gökte kaldı, zamanla soluklaştı ve yok oldu. Başlarda siyaha yakın ve yeşilimsiydi. Sonra kıvılcımlar saçmaya başladı. Giderek beyazlaştı ve sonra da solmaya başladı. Bazen şekli bir sakalı andırırdı, bazen de bir hayvanın boynuzuna benzerdi.”

Süpernova ve Dev Bulutsular

Gökbilimciler tarih boyunca gökyüzünü renkten renge boyayan süpernovalara dair gözlemlerini kaydedip günümüze ışık tuttular. Peki, bu kayıtları hangi yöntemlerle ele alıyoruz? Bilim insanları, “Tarihi raporlar, gözlem tarihini (dolayısıyla, süpernova kalıntısının yaşı ve eğer varsa, nötron yıldızının) bir ışık eğrisiyle (bu nedenle muhtemelen süpernova tipi), süpernovanın konumunu, bazen de renk ve onun evrimini, sunabilir” diye bildiriyorlar.

Milattan sonra 185’de Çinli gökbilimcilerin gözlemlediği SN 185, 1054’te gözlemlenen Yengeç Nebulas (Doğu Asya ve Arabistan’dan), 1181 yılında (Doğu Asya), 1572 ve 1604 yılında (Doğu Asya ve Avrupa’da) çeşitli süpernova manzaraları gibi.

Milattan sonra 1054 yılında görülen bir üstnovanın sonucu olan Yengeç Bulutsusu, gizemli iplikçiklerle doludur.

Dünya’dan görünmesi 1006 yılına denk gelen patlamaya dair tarihte Mısır’dan, İsviçre’den, Çin’den ve Amerika kıtasından da çok sayıda kayıt var.

Mesela Ali bin Rıdvan (998-1068) Mısırlı Müslüman doktor, fizikçi ve astronom olan bilim insanı bu olayı not etmiştir. MS 1006 yılında meydana gelen süpernova hakkında çeşitli gözlem notları olsa da, hiçbirinin İbn Rıdvan’ın bilimsel doğruluğu ile tarif etmediği söyleniyor:

“Çalışmalarımın başında, size gözlemlemiş olduğum bir manzarayı tarif edeceğim şimdi. Bu manzara, Güneş’in karşısındaki Zodyak işareti Akrep’te ortaya çıktı. O gün güneş, Boğa’da 15 derece ve Akrep’in 15. derecesinde yer aldı. Bu manzara, Venüs kadar büyük, iki buçuk ila üç katı büyük dairesel bir gövdeydi. Gökyüzü, ışığından dolayı parlıyordu. Işığının yoğunluğu, ay ışığının (çeyreğinden) biraz fazlaydı. Bulunduğu yerde kalıyordu ve sonra birden gözden kayboldu. (…)”

Enerjisi tükenen bir yıldızın patlaması durumuna süpernova, açığa çıkan gaz ve toz bulutuna da nebula (bulutsu) adı veriliyor. 18 Eylül 2006’da gözlemlenen süpernova yakın tarihte bilinen en parlak patlamaydı.


Kaynaklar

  1. [1] Astronomi’de yeşil bir yıldız, optik yanılsama nedeniyle yeşil görünen beyaz veya mavi bir yıldızdır. 
  2. [2] “İslam Felsefesi Tarih ve Problemler”, M. Cüneyt Kaya s. 251-253

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu