HaberlerCamiDavet-TebliğFransaHidayet Öyküleriİslamofobi

30 Dakikada İslamofobi Nasıl Ortadan Kaldırılır? (Süleymaniye Camii Günlükleri)

Bugün mühendis bir abimiz ile birlikte turistlere İslam’ı anlatmak için Süleymaniye’deydik. Yaptığımız şey camiye gelen turistleri tebessümle karşılamak, Müslümanlar ve İslam hakkındaki ön yargılarını kırmak, yanlış bildiklerini düzeltmek ve dinimizi güzel bir şekilde anlatmaktı. Çünkü bu yolla İslam’a girenlerin sayısı bir hayli fazla. Anlattık, yaptık, ettik dediğime bakmayın. Ben genel olarak gözlem için oradaydım, anlatımı Eray abi yapıyordu. Kendisi 4-5 ülkede bu konuda farklı eğitimler almış ve 10 yıldır da bilfiil turistlere davet çalışması yapıyor. Bu samimi çalışmayı da herhangi bir karşılık beklemeden hatta çoğu zaman birçok şeyden fedakarlık ederek gerçekleştiriyor. Ben ise böyle birini bulmuşken kapabileceğim ne varsa kapayım diye onunla beraber gidip notlarımı alıyordum sadece.

Nasıl olduğunu anlatmaya başlayalım. İlk önce camiye gelen turistleri süzüp iletişime kimler açık, kimlere İslam’ı anlatabiliriz diye ufak bir gözlem yapıyoruz. Zaten bir şeyler öğrenmek isteyenler hemen kendini belli ediyor. Yanlarına gidip “Sorularınız var mı? ” diyerek konuya giriyoruz. Soru soruyu açıyor derken bir de bakmışsınız saatler geçmiş.

Bugün de bahsettiğim şekilde gidip konuştuğumuz birçok kişi/grup oldu. Danimarka, Arjantin, Şili ve Fransa gibi farklı ülkelerden insanlarla konuşup İslam’ı anlattık. Aslında her birine ayrı olarak değinilebilir ama ben bir tanesine değinmek istiyorum. O da bizi gayet ilgiyle dinleyen Fransız aile. Genç bir anne-baba ve 7 yaşındaki oğulları Robin.

Robin
30 Dakikada İslamofobi Nasıl Ortadan Kaldırılır? (Süleymaniye Camii Günlükleri) 1

“Anne bak birinci oldum “

İkindi vakti yaklaşıyordu. Caminin musait bir yerine geçip oturduk ve konuşmaya başladık. Namazın nasıl kılındığıyla ve camilerle ilgili sorular ile muhabbet başladı. İlk önce namazın camide kılınmasının zorunlu olup olmadığını, ardından namaz vakitlerini sordular derken sorular başka soruları takip etti. O esnada ben de bir yandan turistlerin tepkilerini yüzlerinden okumaya çalışıyordum. Anne babası ilgiyle dinlerken oğulları küçük Robin’in gözü camide koşan çocuklardaydı. Bir süre sonra beden diliyle “Gel istersen koşabiliriz.” dedim ve Eray abi ailesine tebliğ yaparken ben de küçük Robin’le oynamaya başladım.

Koşu yarışı mı dersiniz, ebelemeç mi dersiniz artık camide neler yapılabilirse. Velhasıl çok güzel eğlendik, bir de yarışı kazandığı için defterimden bir sayfa yırtıp birincilik belgesi hazırladım ona. Çok sevindi ve mutlu oldu heyecanla koşup annesine “Bak birinci oldum altta da benim ismim yazıyor.” diye gösterdi.

Robin 1
Bileğinin hakkıyla kazandı itiraf etmliyim 🙂

Tüm bunları anlatıyorum ama işin gerçeği Robin ile aramızda tek bir cümle dahi geçmedi dillerimizin farklı olmasından ötürü. Tüm iletişimi beden diliyle hallettik. Ama elhamdülillah iki insandan çok daha iyi anlaştık diyebilirim. Her neyse Eray abinin onlarla konuşması bitti biz de bayağı yorulmuş bir vaziyette oyunlarımızı bitirdik ve sonunda İslam’ı anlatan birkaç Fransızca broşür ve bir de Kur’an meali hediye ederek, aile ile vedalaştık.

Bunları neden anlatıyorum ?

Gelelim günün degerlendirmesine. Çünkü tüm yazının yazılma sebebi de bu. Batı’da İslamofobinin yaygınlığından ve medyanın İslam aleyhindeki etkisinden bahsediyoruz ama bu düzenin böyle gitmesinin sebeplerinden biri de biziz. Yani insanlara ulaşma noktasında yeterince gayret gösteriyor olsaydık bu durumda olmazdık. İşin güzel kısmı ise küçük hareketler ile büyük faydalar elde edebilme imkanı. Mesela gelen turistler ve küçük Robin özelinde birlikte düşünelim.

Bu kişiler bizle oturdular ve konuştular ki konuşmalarda hem akla hem de duygulara hitap etmeye çalışıyoruz tabi bazen de espri yapıyoruz ki ortam daha samimi olsun. Konuşma bitince de ortaya çıkan manzara şu oluyor:

Ne kadar güzel bir dininiz var ve sizler ne kadar hoş insanlarsınız

Şimdi bu kişiler ülkelerine döndüklerinde televizyonda birisi onlara “İslam şöyle, Müslümanlar böyle.” dediği zaman belki de sadece gülecek veya bir sohbet ortamında “Müslümanlar şöyle cani ve terörist.” dendiğinde “Hayır kardeşim hiç de öyle değiller.” diyebilecekler. Bunu sağlayan şey ise sadece 30 dakikalık muhabbet.

Robin ve Hakan Hoca mutluluktan ölürken
Bu da onca oyunun arkasına “yorgunluktan ölüyoruz” temalı bir foto 🙂

Peki ya küçük Robin için durum nasıl? Hepimizin hiç unutmadığımız çocukluk anıları vardır. Hele çok farklı şeyler yaşadığımız veya çok eğlendiğimiz o özel anların yeri ise bir başkadır. Bugün Robin için işte onlardan birini yaşattığımı umuyorum. İleride Müslümanlar veya İslam dendiğinde ilk hatırlayacağı şeyin çok güzel ve eğlenceli bir anı olmasından daha hoş ne olabilir ki ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu