Kitap Tavsiyeleri

Amerikan Mektupları & Düşünen Adam Aranızda – Nurettin Topçu

Kitap köşemizin bugünkü misafiri, güzel ülkemizin nadide düşünürlerinden olan ve mütevazı bir yaşamı popülerliğe tercih etmiş, bu nedenle birçoğumuzun adını dahi duymadığı dava adamı Nurettin Topçu hocanın Amerikan Mektupları-Düşünen Adam Aranızda adlı eseri. İzninizle kitabın içeriğine göz atmadan daha önce belki adını dahi duymadığımız ahlak abidesi dava adamının hayatından kesitler sunayım.

Kendileri 7 Kasım 1909’da İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Erkek Lisesi mezunudur. Mezuniyetinin ardından Avrupa’da eğitim görmek için girdiği imtihanda başarılı olur ve Fransa’da eğitim görmeye başlar. Lise yıllarından beri felsefeye ilgi duyan Topçu, burada İslam Tasavvufu ile ilgilenmeye başlar. Avrupa’ya giden Türk öğrenciler arasında ahlak üzerinde çalışmalar yürüten ilk Türk olan Nurettin Hoca, 1934 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde savunduğu teziyle üstün bir başarı elde eder. Orada kalmasına yönelik teklifleri reddeder ve Türkiye’de ömrünün sonlarına dek devam edecek bir eğitim-öğretim kariyerine başlar. Bu sırada birçok eser ve yazı yazan Nurettin Hoca, 1974 yılında yaş haddinden emekli olur. 1975 yılında geçirdiği bir hastalık sonucu vefat eden Nurettin Hoca’nın kabri Topkapı Tozlu Kabristanı’ndadır.

Kitabımızın müellifini tanıdığımıza göre şimdi de kitaptan bahsedelim. Kitabın ilk baskısı 2004’te Dergâh Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Kitap, merhumun Ocak 1948-Şubat 1949 tarihleri arasında yayınladığı ve İstanbul’u ülkemizin yansıması olarak gören bir Amerikalı gözüyle yazılmış mektuplardan oluşan “Amerikan Mektupları” ve 1964’te yayınladığı, uzun zaman sonra memleketine dönen bir İstanbullu’nun karşılaştıklarının anlatıldığı “Düşünen Adam Aranızda” adlı 2 bölümden oluşmaktadır.

Amerikan Mektupları

mektup

Mektupları yazan kişi olarak tanıdığımız karakter, birkaç yıldır İstanbul’da yaşamaktadır. İlk mektubunda dünyanın en güzel şehri olduğunu söylediği İstanbul hakkındaki görüşleri, zamanla dünyanın en bedbaht şehri olduğuna evrilmiştir. Türkiye’nin aynası olan bu şehir adeta “kocaman bir yaralı vücut” tur ve bu haliyle geleceğe dair ümit vermekten çok uzaktır. Doğu’nun kudretli, kadirşinas evlatları Avrupa’nın her yaptığını körü körüne takip etmek suretiyle kendinden uzaklaşmış ancak Avrupa‘ya da yaklaşamamıştır. Türkiye’ye gelirken karşısında bulmayı beklediği; kendisinin heykellerinden dahi ürperti duyduğu Yavuz’u, Fatih’in, Yıldırım’ın torunları olan; asil ve yüce ruha sahip Doğu’nun evlatları yerine ruhları yokmuşçasına yaşayan, anlamsızlık içinde bocalayan ve Avrupa hayranı bir gençlikle karşılaşmıştır.

Evet, var kuvvetleriyle Avrupa’yı taklit etmişler. Öyle ki kendi varlıklarına veda ettikten sonra Avrupa’nın gerçek bünyesiyle de araları dehşetle açılmış. Şimdi onlar ne kendileridir, ne de Avrupalıdırlar. (s.52)

Ülkede bir cemiyet anlayışı bulunmamaktadır. İnsanlar topluluk şuuruna sahip olmayan bir kalabalıktan ibarettir. Bunun yanı sıra, dini emniyetin, tarihi mertliğin timsali olan bu millet, insanların haklarını gasp etmek konusunda çok dikkatsiz bir hale gelmiştir. (Ne yazık ki bu günümüzde de böyledir.) İnsanlar, pek çok hırsızlığı hırsızlık olarak görmemektedir. Oysa herkes bir şeyler çalmaktadır: Randevuya vaktinde gelmeyen biri insanın vaktini, dilenmeyi hak olarak gören ve evlerin kapısına kadar gidip ısrarla para isteyen dilenciler insanın emeğini, haber vermeden kendisini de içeren planlar yapan ve insanı buna dahil etmeyi bir ihsan sayan dostlar insanın huzur ve hayallerini çalmaktadır. Hasılı, bunlar hırsızlığı sadece kişinin malına karşı yapılan bir eylem olarak görmekte ve bunun çok ötesinde olan hırsızlıkları görmezden gelmektedir.

Mektupların sahibi ailelerin çocuklarına muameleleri, toplumdaki şuursuzluk, sokaklardaki düzensizlik, kamu dairelerindeki adaletsiz uygulamalar ve daha bunun gibi pek çok soruna değindikten sonra, bu sorunların teşhis ve çözümlerini de yine kendisi anlatıyor.

Elbette sizin de anlayacağınız üzere, bu hakkaniyetli tespitlerin sahibi, onları bir Amerikalı edası ile anlatan Nurettin Hoca’dan başkası değildir.

Düşünen Adam Aranızda

kalabalık

İlk bölümde bir Amerikalı’nın gözüyle anlatılan konular bu bölümde uzun yıllar sonra İstanbul’a, yapılan devrimler sonrası hayalindeki İstanbul tasavvuru ile mest olarak dönen ancak beklediğinden çok farklı bir manzara ile karşılaşan bir İstanbullu ile dillendiriliyor.

Şehrin en büyük meydanlarındaki viranelik, şehrin alışveriş merkezi olarak adlandırılabilecek çarşıların bit pazarından hallice durumu, medeniyetin göstergesi olması gereken yolların içler acısı hali; tüm bu acı duruma kayıtsız kalan bu memleketin aydınları, hukukçuları (…) ve de kendi kendisine zulmeden halk, dolandırıcılıklar karşısında bu İstanbullu karakter de çözümün kendi benliğimize dönüşte olduğunu vurgular.

istanbul sokak

Günümüzden 50-60 yıl önce yazılan bu yazılar, aslında günümüzde de yaşadığımız sıkıntılara parmak basıyor. Elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim:

  • Henüz randevulara, buluşmalara zamanında gitmek konusunda dikkatsiz davranmıyor, vaktinde buluşulacak yerde olanları ezik, geç kalmayı bir üstünlük olarak görmüyor muyuz?
  • Daha Avrupa’nın, Batı’nın seviyesine çıkmaktan bahsettiğimiz halde, Batı’nın evlatları laboratuvarlarda saatlerini ilerleme adına değerlendirirken, bizler kahve köşelerinde elimizdeki telefonların, bilgisayarların ekranları başında vakit öldürmekten öte bir şey yapıyor muyuz?
  • Henüz daha hem kendi özümüze uzak, hem de Batı’nın kabul etmediği bir noktada durduğumuzun farkında mıyız?
  • Hala daha bir toplum bütünlüğü içerisinde yaşamanın, bir cemiyet anlayışının bizde oturmadığının bilincinde miyiz?
  • Günümüzde bir insanın ilk öğretmeni olan anne-babalar evlatlarının eline sus payı olarak bir telefon tutuşturmaktan başka ne yapmaktadır? Ve de biz bu çocukların yarının bilim adamları olmasını hangi mantık çerçevesi içinde beklemekteyiz?
  • Kitapta da bahsedildiği gibi emniyetin, güzel ahlakın, adaletin, barışın, kardeşliğin timsali olan dinimiz günümüzde ne ölçüde yaşanmaktadır?

Kitabımız, bizleri bu ve bunun gibi birçok eksikliğimizi sorgulamaya, bu eksikleri tamamlamak için çözüm yolları aramaya yönlendiriyor. Bu arada eksiklik demişken, bu kitapta Nurettin Hoca tam olarak “Bizde ne eksik?” sorusunun cevabını gemileri alabora eden dalgaları yüzümüze vururcasına vermekte. Tam da bu nedenle herkesin okuması gereken bir kitap “Amerikan Mektupları-Düşünen Adam Aranızda”. Yazıma Nurettin hocanın çok beğendiğim bir sözüyle son vermek istiyorum:

Nelerin esiri olduğunu anlayanlar, hürriyetin eşiğindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu