Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
Bi' Âlim Hikâyesi

Bin Bir Adla Bir Adam

Hakikâtten Hikâyelenen Bi’ Âlim: İmam Buhârîrahmetullahi aleyh

Kur’an-ı Kerim ve onun pratiği olan sünnet, bin dört yüz kırk dört yıldır bu ümmetin temel başvuru kaynakları olmuştur. Bu kaynakları evvela Rasûlullah aleyhisselam, akabinde sahabe-i kiram efendilerimiz ve devamında onların izinden giden âlim ve imamlarımız bizlere taşıdılar. Hz. Peygamber’den gelen söz, fiil ve takrirlerin yani hadis-i şeriflerin yazı ve sözlü rivayet yoluyla gelmesi, onları rivayet eden isimlerin güvenilirliklerinin araştırılmasını gerektirmiştir. Hem kendi devrinin hem de günümüze değin bu alanın şüphesiz en meşhur ismi olan İmam Buhârî  (810 d.- 870 v.) hadis rivayet eden kişilerin yani ravilerin güvenilir sayılması için çok büyük şartlar ortaya koymuş; şehir şehir, diyar diyar gezerek bizzat kendilerinden hadis dinlemiştir. Hafızasında altı yüz binden fazla hadis, bir o kadar da ravi ismi olan Buhari’nin bu başarısı pek tabii Allah vergisi olmakla beraber; bunda Peygamber mirasından pay alma gayreti, tüm yeteneklerini bu uğurda harcama arzusu da etkilidir.

İmamla ilgili tarih kitaplarında yazılan bir olay vardır ki; onun hafızasına, hadis ilmindeki yetkinliğine hem kendi döneminde hem de günümüzde hayranlık uyandırmakta; hakkında yapılan ilmi olmayan birçok eleştiriyi de vicdan muhasebesine çağırmaktadır. Haberi olmadan Bağdat’ta verdiği bir hadis imtihanından akıllara durgunluk verecek şekilde alnının akıyla geçen bu peygamber sevdalısı âlimin bu bahsinin hikâyesini siz kıymetli okuyucularımıza sunuyoruz.

Not: Bu yazı İmam Buhârî’nin tarih kitaplarında belirtilen yaşamından esinlenilerek kurgulanmıştır. İleri ve daha objektif okumalar yapmak isteyenler için yararlanılan kaynaklar hikâye sonundaki kaynakçada belirtilmiştir.

Bin Bir Adla Bir Adam

“Buharalı Ebû Abdillâh yarın şehre gelmiş olacak. Biz hadis ehli olarak deriz ki onun o meşhur hafızasını bir denemeye tabi tutalım.”

“Altı yüz binden fazla hadis-i şerifi ravileriyle, isnatlarıyla ezbere bildiği söyleniyor. Bu hadislerin hepsini rivayet etmesini mi isteyeceğiz?”

“Hayır! Aklımızda başka bir şey var. Hele bir gelsin, meclisimize bir teşrif etsin…”

İlmin başkenti Bağdat’ın hadis âlimleri bir meclis kurmuş, dönemin en meşhur ismine komplo düzenlemek üzere hazırlanmışlardı. Peygamberin hadislerine adanmış bir ömrün sahibi olan Buharalı Ebû Abdillâh, namı diğer İmam Buhârî, hazırlanan komplodan habersiz olarak şehrin doğu kapısından girdi. Yardımcısının dizginlerini tuttuğu atı, hadis ve ravilerin yazılı olduğu sayfaları taşıyordu. O sayfalar Buhârî’yi övgüyle temsil ederken, atına da Peygamber sözü taşımanın haklı gururunu yaşatıyordu. Aslında muhaddislerin meclisi de İmam Buhârî’nin o mübarek sözleri yanında taşıdığı gibi hafızasında da taşıyıp taşımadığını öğrenmek için toplanmıştı.  

O dönemde ilmin damarlardaki kan gibi dolaştığı şehirlerde en çok övülen, buna mukabil en çok da yerilen bir âlim olarak İmam Buhârî, ezber kuvvetinin sınavını vereceğinden bir haber meclise geldi. Bağdat’ın sözü muteber on âlimi, arkalarında yoğun bir halk kalabalığıyla onu karşıladı. Allah’ın selâmı verildi, Rasûl’üne salat getirildi; hâller hatırlar soruldu, yolun yorgunluğu giderildi. Derken Buharalı âlimi gören herkesin ekseriyetle yaptığı gibi hadis konuşma vakti geldi. Buhârî, hoca olsun, talebe olsun kendisine hadis sorulmasına alışıktı; o gün de sorulacak soruları ilgiyle bekliyordu.  

“Ya Ebû Abdillâh, seni burada bulmuşken biz hadis ehli, sana birkaç hadis sormak isteriz. Elimizde yüz kadar hadis-i şerif var, kendi bildiğimize göre bunların senetleri, ravileri de elimizde lâkin bakalım sen ne dersin… Muhammed b. Sinân, Sâlih b. İbrâhîm b. Abdurrahman b. Avf’tan, o, Adiyy b. Sâbit’ten, o, Mücâhid’den, Mücâhid de Abdullah bin Ömer radıyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah aleyhisselam buyurdu ki: Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimse, muhacir de Allah’ın yasak ettiği şeylerden hicret eden kimsedir.” Durdu ve meclisteki herkes gibi pür dikkat imamın yüzüne baktı. Buhârî çehresini hiç değiştirmiyor, söylenen isimleri ve özelliklerini düşünüyordu. Hadisin metni doğruydu ama kendi senedine göre ravi isimleri hatalıydı. Açıklamasını ertelemek üzere tek kelimelik bir cevapla “Bilmiyorum.” dedi.  

Bunun üzerine mecliste bir uğultudur kopuverdi. İlk suali soran muhaddis ise bir şey demeden ikinci hadisi sordu: “Yûsuf b. el-Mâcişûn, Sa‘îd b. en-Nadr’dan, o, Katâde’den, o, Abdullah ibnu’l-Hâris’ten, o da Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah aleyhisselam şöyle dedi: Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” Buhârî’ye dikilen gözler, bu meşhur hadisçiden makul bir cevap bekliyordu lâkin imam yeniden “Bilmiyorum.” dedi, fısıltılar bu kez daha da arttı. Meclisin düzenini bozmamak için muhaddis suallerini sormaya devam etti; toplam on hadisi senetleriyle sordu ve imamdan her defasında bilmiyorum yanıtını aldı.

İşin burada bittiğini, bu imamın şöhretinin koca bir yalandan ibaret olduğunu düşünenlerin yanında imamın olayı çözdüğünü, bir imtihana tabii tutulduğunu anladığını düşünenler de vardı. Herkes imtihanın sonunu merak ediyordu ve sıra ikinci muhaddise geldi: “Abdula‘lâ b. Hammâd,  Yezîd b. Zuray’dan, o, Şu‘be’den, o, Ebu’l-Halîl’den, o da Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah aleyhisselam buyurdu ki: Kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi din kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olamazsınız.” Buna bilindik cevap olarak yine “Bilmiyorum.” denildi. Ardından dokuz hadis daha sordu ve her defasında aynı cevabı aldı.

Dakikalar, saatlere evirildi, saatler sabırları cezbetti. Onuncu muhaddis onuncu hadis-i şerifi de sorduğunda meclisi düzenleyen ilk âlim sözü aldı: “Ya Ebû Abdillâh! Sana soracaklarımız bu yüz hadisten ibaretti. Sen hepsine bilmiyorum dedin. Başkası olsa buna inanırım lâkin mevzu bahis sensin, bilmiyorum dediklerin de hadis-i şerif! Söyleyeceklerin bu kadar mı?”

İmam vakarını kaybetmeden, heyecan ve kaygıdan uzak, kendinden emin bir duruşla söyleyeceklerini hazırlıyordu. Onar hadis soran on muhaddise birden çevirdi bakışlarını, her birinin gözlerinin içine baktı; her birinin gözlerinin içinde sordukları on hadisi nakleden ravilerin yüzlerini, sözlerini, huylarını gördü. Çok değil, birkaç dakika içinde bütün isimler var olmaları gereken yerlere yerleşti, artık cevap vermeye hazırdı.

Euzu besmele çekti, peygamber efendimize salât-u selâm getirdi: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim. Hakkı ihlâl etmekten Allah’a sığınırım. Bana bu mecliste değer verip sorduğunuz yüz hadis-i şerifin hepsine bilmiyorum dedim. Çünkü sorduğunuz şekilde bilmiyordum. Benim bildiğim şekilde dinlemek ister misiniz?”

Orada bulunan herkes ivedilikle başlarını sallayarak onayladılar. İmam hemen sağında oturan ve ilk on hadisi soran muhaddise dönerek sözüne devam etti: “Öncelikle sizin bana sorduğunuz ilk hadis-i şerif, yani ‘Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.’ hadis-i şerifi sahabe efendilerimizden Abdullah bin Ömer’den değil, Abdullah bin Amr radıyallahu anh’dan naklen gelmiştir. Tabiin neslinden bu hadisi duyan ise bana sorulan otuz dördüncü hadisin ravilerinden Şa’bî’dir. Ondan işiten kişi ise sorulan altmış beşinci hadisin ravilerinden Abdullah b. Ebî Sefer’dir. Ondan nakleden hocamız da sorulan on ikinci hadisin ravilerinden Şu’be’dir. Bana da Âdem b. Ebî İyas söylemiştir. O hâlde bu hadis-i şerifin doğru senedi şöyledir: Şu’be, Abdullah b. Ebî Sefer’den, o, Şa’bî’den, Şa’bî, Abdullah b. Amr radıyallahu anh’dan, o da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetle: Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir…”

Ne toplanan muhaddisler, ne diğer imam ve âlimler ne de halk tek kelime edemedi, herkes pür dikkat Buharalı imamın sözlerini dinliyordu. İmam vakit kaybetmeden hemen ikinci hadis-i şerifi açıklamaya koyuldu: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız hadis-i şerifi sahabe efendilerimizden Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan nakledilmiştir. Ondan nakille bu hadisi rivayet eden sorulan yetmiş altıncı hadisteki Ebü’t-Teyyâh’dır. Ondan Şu‘be, ondan Yahyâ b. Saîd ve son olarak Muhammed b. Beşşâr’dan nakille bize gelmiştir. Öyleyse hadis-i şerifin doğru senedi: Muhammed b. Beşşâr, Yahyâ b. Saîd’den, o, Şu‘be’den, o, Ebü’t-Teyyâh’tan, o ise Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız…” İmam neredeyse hiç fasıla vermeden ilk muhaddisin on hadisinin hepsini düzeltti, hemen ikinci âlimin hadislerinden devam etti: “Zikrettiğiniz ‘Kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi din kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olamazsınız.’ hadis-i şerifinin doğru senedi, elli dokuzuncu hadisin zikredilen senedidir. Yani şu şekilde olmalıydı; Müsedded bin Müserhed, Yahya b. Said el Kattan’dan, Şube b. Haccac, Katâde’den, o ise Enes b. Malik radıyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi din kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olamazsınız.”

Ve saatler sonra İmam Buhârî mecliste zikredilen yüz hadisi, aslolan ravi zincirleriyle nakletti. Böylece hadis âlimlerinin onun hafızasını denemek üzere hazırladıkları hayırlı komplonun gerçek yüzü de ortaya çıkmış oldu. Yüz hadisin tüm ravileri birbirine karıştırılmış, her on muhaddise onar hadis verilerek dağıtılmıştı. Niyetleri hiçbir zaman İslâm coğrafyalarında peygamber sözü deyince akla gelen ilk âlimi küçük düşürmek, onun otoritesini sarsmak olmamıştı. Bilâkis bu imtihanın sonunda her biri onun ilmini yalnız bineğinde değil, belleğinde; yalnız belleğinde değil gönlünde taşıdığına şahit olmaktan memnuniyet duymuşlardı.

İşin sonunda yapılan oyunu imama açıkladıklarında imam tebessüm etmiş, ne maksatla olursa olsun daha ayağının tozunu atmadan geldiği bu şehirde, Rasûlullah aleyhisselam’dan yüz hadis-i şerif konuşmalarına vesile oldukları için onlara müteşekkir olmuştu.

“Ya Ebû Abdillâh! Bildik, gördük ki sen hadis ile hemhâl olmuşsun; tavrından, hâlinden belli ki gördüğün, duyduğun, gidip konuştuğun bin bir adamla ahbap olmuşsun. Bağdat’taki bu meclisimize girdiğinde zannediyorduk ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerini taşıyan tek bir adam geldi. Saatler sonra hepimiz şahit olduk ki; O mübarek sözleri taşıyan tek bir adam değilsin; Peygamber sözü taşımış bin bir adamla birlikte, binden de fazla bir adamsın. Biz seni takdir ettik, bu ilimde muktedir olduğunu bildik. Umarız ki bu ümmet de seni böyle bilir, bin yıl da geçse peygamber mirasındaki payın bilinir…”

Hadis ki değeri kitapla kati olan ahkâm,
İlmin şeriatına mağlup bir makam,
Peygamberin sözleriyle oldu biri, âlim-i azam,
Hıfzında taşıdığı bin bir adla bir adam.

Dipnotlar

  1.  Ravi: Peygamber Efendimiz aleyhisselam’ın hadislerini nakleden, rivayet eden kimselere verilen addır.
  2.  İsnad: Hadis ilminde, hadisi nakleden ravileri rivayet sırasına göre zikretmektir.
  3.  Muhaddis: Hadis ilmiyle uğraşan âlimlere verilen unvan.
  4.  Buhârî’, İman 4-5
  5.  Buhârî’, İlim 11; Edep 80
  6.  Buhârî’, İman 7

Kaynaklar

  1. Akpınar, Ömer Faruk (ed.). İslâm İlim Geleneğinde İmam Buhârî- Hayatı ve Eserleri. İstanbul: Siyer Yayınları, 2021
  2. İmam Zehebi. Tarihü’l-İslâm. İstanbul: Cantaş Yayınları, 1994.
  3. İmam Zehebi. İlmi Böyle Tahsil Ettiler (der. Abdülmecid Abdurrahman Zeynelabidin) İstanbul: Beka Yayıncılık, 2019.
  4. İmam Buhari. El- Edebü’l Müfred- Hadislerle Müslümanın Edep ve Ahlakı (terc. Hanifi Akın) İstanbul: Çelik Yayınları, 2014.
  5. Kandemir, M. Yaşar. Hadis Karşıtları Ne Yapmak İstiyor? İstanbul: Tahlil Yayınları, 2018.
  6. Alhila, Nour. Hadis Lafızlarının Tespiti: Sahîhu’l-Buhâri Örneği. Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2021.
Kaynak
İslam Ansiklopedisi Buhariİslam Ansiklopedisi Tarihül Kebir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu