Bir Bakış Açısı Meselesi: Sara Minkara’nın Gözlerinden Dünya
Yaşamımızda sıradan bulduğumuz ancak gerçekte hiç de sıradan olmayan tek bir şey, bir anda çıksa hayatımızdan nasıl bir hâl içinde bulurduk kendimizi? Bütün dünya bizim için biter miydi, bütün umutlarımız değerini kaybeder ve yaşamak çekilmez bir hâl mi alırdı nazarımızda? Yahut zamanla o yitirdiğimiz tek bir şeyden ibaret olmadığımızı, çok daha fazlası olduğumuzu idrak eder ve ücra kıyı köşelerden yüreğimize doğru süzülen umut ışıklarını tebessümle ağırlayabilir miydik?
Sara Minkara bunu başarabilmiş ve çok daha ötesini gerçekleştirmekte olan genç bir kadın. Yedi yaşında görme yetisini kaybeden Lübnan asıllı Amerikalı Minkara ailesinden aldığı desteğin yanı sıra İslam’ın ona kazandırdığı sarsılmaz inancı, azmi ve umuduyla başarılı bir girişimcilik örneğini gözler önüne seriyor. Görme yetisini kaybeden fertlerin hayata dahil edilmesi ve eğitimleri hususunda yol göstermesi amacıyla herhangi bir kâr amacı gütmeyen ETI’nın (Empowerment Through Integration) kurucusu olan Sara Minkara benzersiz bakış açısıyla, içgörüsüyle umudu aşılayan fevkalade bir örnek.
ETI’nın nasıl ortaya çıktığından, Müslüman toplumun ötekileştirmeden daha kapsayıcı olabilmesi noktasında neler yapabileceğine kadar pek çok konuda sorular sorulan bir röportaj ile Sara Minkara’yı bizzat kendi ifadelerinden tanıyalım.
Sıklıkla, engelleri ne olursa olsun, bütün insanların belirli yeteneklere sahip olduğunu vurguluyorsunuz. Bu, kabul etmeniz gereken bir şey miydi?
Sara: Allah’ın her yarattığının arkasında bir güzellik vardır. İnsanlar bu mercekten baktıklarında yavaş yavaş bunu ve tüm kimlikleri güzel bir şekilde kucaklayabilirler. Bu açılıp kapatılan bir lambanın anahtarı değil, otomatik değil. Gerçek olalım: “Ev” dışında o sakatlık damgası var. “Daha azsın! Farklısın! Yetersizsin! Zavallısın!” Bununla birlikte ailem özellikle annem evde net bir söylem getirdi. “Hayatta bir amacın var, onu başaracaksın. ‘Bunu yapamam çünkü göremiyorum’ demene asla izin verilmiyor.” Annem, bizi değeri ve potansiyeli olan fertler olarak gördü ve bize kendi potansiyelimizi keşfetmemiz için alan verdi. Bir de bunu iman ile birleştirin. Bu, toplumun bizi nasıl gördüğüyle gerçekten başa çıkmamızı sağladı.
Ben bunu bir adım daha ileri götürüyorum. İnsanların “Engelli olmama rağmen bunu başardım.” demeleri hoşuma gitmiyor. Buradaki ‘engelli olmama rağmen’ ifadesi engelliliği olumsuz olarak gördüğünüz anlamına gelir. Benim için engellilik, her şey gibi benim bir parçam ve en büyük engel görme yetisini kaybetmiş olmak değildir. Elbette göremiyorum ama bu teknik bir şey. Dürüst olmak gerekirse, her şey kolay olsaydı, hayat kolay olurdu. Aslında en büyük engel toplum ve damgalarıdır.
“Engelliliğime rağmen zorlukların üstesinden gelme” ifadesinin olumsuz olduğunu söylüyorsunuz. Bunun arkasında yatan nedenleri biraz daha açabilir misiniz?
Sara: Bir düşünün; herkes gibi yaşıyor, evleniyor ve çocuk sahibiysem neden beni ilham verici buluyorsunuz? Bu, kişinin hayatta bunlara ulaşmasının asla beklenmediğine dair temel bir varsayım olduğu anlamına gelir. Bunu yüzeysel bir düzlemde düşünürseniz “Aman Allah’ım! Bu harika, yapabildiğiniz bu şeyler harika!” şeklinde olumlu bir yorum olabilir. Ancak altında yatan ifade “Engelli insanların bunu yapabilmesini beklemiyorum.” dur. Bu ifade çok zararlı. Çoğu insan bunu kasıtlı yapmaz ancak zamanla bu ifade bilinçaltınıza kazınır. Benim için, “Ben göremiyorum.” ifadesi teknik bir şeydir. Bu yüzden fazla ileri götürmeyin, bunu ne anlama geldiğine dair varsayımlarda bulunmayın. Varsayım, gerçekten acı veren ve sosyal damgalanmayı oluşturan şeydir. Oysa direkt sorsan ki sorulması benim için daha iyidir, “Bunu nasıl yapıyorsun?”, “Bana işinden ve bunu nasıl yaptığından bahsedebilir misin?” ya da “Aman Allah’ım, işini yapmak senin için gerçekten zor olmalı!” gibi.
Bu ifadeler iki yönlü olabilir mi? Yani toplum bu varsayımları engellilere yansıtır ve sonuç olarak engelli fertler bu ifadeler ile hareket eder.
Sara: Etrafınızdaki herkesin size acıdığını hayal edin, sonunda bunu kabul edeceksiniz ve bu bir kısır döngü haline gelecek. Bunu dünya çapında çalışmalarım aracılığıyla gördüm. Ancak onların suçu yok. Bu bir döngü ve engelli ferdin ‘ah, yapamam.’ ya da ‘yardıma ihtiyacım var’ diyebileceği bir noktaya ulaştırır. Bu ifadelerin önünü kesmemiz gerekiyor. Üzücü nokta ise, bu yargıları kırdığımızda yalnızca engelliler cephesindeki olumsuz söylemleri sonlandırmış oluyoruz. “Engellilere sahip çıkalım. Onlara potansiyellerini ortaya çıkartabilecekleri araçlar verelim. Onlara sevgimizi verelim…” Dürüst olmak gerekirse, onları güçlendirmek ve akabinde onları gerçekten zorlu bir dünyaya sokmak? Bu engelli bireyleri kabul etmek değildir.
Yeterli desteğe veya eğitime sahip olmayan görme engelli camia nasıl bir hayat yaşıyor?
Sara: ETI’ deki çalışmalarım sayesinde güçlendirme ve entegrasyon konusunda dünya çapında görme engelli çocuklarla aynı zamanda görme yetisini kaybeden çocuklara destek sağlama konusunda yetersiz olan ailelerle, topluluklarla çalışıyoruz. Örneğin, Lübnan’da âmâ çocuklara bu damgalama yüzünden beyaz baston verilmiyor. Bunu Tayland’da ve diğer yerlerde bile gördüm. Çocukları programımıza dahil ettik ve onlara beyaz bastondan bahsettik ve çocuklar bunu çok sevdi. “Aman Allah’ım bu bana özgürlük veriyor. Bu harika!” dediler. Ancak sonra, aileleri gelip beyaz bastonu ellerinden alıyor. Daha sonra beyaz bastonun üzerindeki toplumsal damgalanmayı anlayan çocuklar beyaz baston kullanmayı reddediyorlar. Bu gösteriyor ki, işimiz çocuklar, aileler, eğitimciler, politika üyeleri, halk, yönetim kurulu gibi toplumun her kesimiyle bir işbirliği gerektiriyor.
Tayland’da âmâ olan bir milletvekiliyle tanışmıştım. Köyüne geri döneceği zaman, milletvekili olmasına rağmen, annesinin damgalanma sebebiyle beyaz bastonla köye gelmemesini söylediğini anlatmıştı. Yani, her yerde! Başarılı bir insan olsanız da olmasanız da bu damgalanma hep orada. İşin en üzücü yanı, çocukları potansiyellerinin kaybolduğu bir yerde görüyorum. Bunun nedeni, onlara görülmek, duyulmak, tanınmak için bir fırsat verilmemesi. Bu, “Çizme atkısını çizmelerden ayrılması gerekiyor.” demek gibi bir şey ve hiç adil değil! O fırsat verilmediyse onlardan bunu bekleyemezsiniz.
Bu konu hakkında özellikle Müslümanlar ile ilgili ne konuşabiliriz?
Sara: Müslüman toplumlar, engellileri kendi toplumlarına dahil etmenin değerinin farkında mı? Yoksa bir hayırseverlik merciinden mi bakıyorlar? Toplumun “Değerli oldukları için engellileri de dahil etmek istiyoruz” dediği bir noktaya gelmelerini istiyorum. Bu ifadeyi tüm toplum idrak etmeli. Görme engellileri özel bir proje sınıfında bir köşeye koymaktan ziyade liderlik programlarından altyapıya kadar tüm çerçeveye dahil olmalılar. Dürüst olmak gerekirse, “Burada, çok fazla engellimiz yok.” diyen çok imam oldu. Onlar yok çünkü onları görmüyorsunuz; çünkü hoş karşılanmadıklarını, değer verilmediklerini hissediyorsunuz. Çoğu imam için bu kötü niyet değil, farkındalık eksikliğidir. Dünya nüfusunun 1/7’si engelli. Camilere girdiğimde gözler üzerimde gibi hissediyorum. Her zaman hayır kurumu olarak görülüyorsam geri dönmem. Cidden, bir kişi değer verildiğini hissediyorsa, orada olacaktır. Altyapılarımızdan kaç tanesi engellilerin erişebileceği şekilde inşa edildi? Hutbelerimizin kaç tanesinde altyazı yahut hutbeyi açıklayan başka bir araç var? Âmâlar için kaç program erişilebilir? Ancak zamanla, bu noktalarda geliştiğimizi gördüm.
Kendimizi eğitmek elbette önce gelir. Peki, bundan sonra Müslümanların daha kapsayıcı olması için sonraki adım nedir?
Sara: Engelliler dünyasında bir tabir var. “Bizim hakkımızda değil, bizsiz!” (not being about us, without us). Şöyle ki, bizimle ilgili olan her şey bizsiz oluşmuştur. Geniş bir yön yelpazesidir. Evet, brallie Kur’an’larımızın olması harika. Bu harika bir şey ama bundan çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Ramazan’da veya başka bir zamanda işitme güçlüğü çeken özellikle COVID sürecinde çevrimiçi dersler aracılığıyla öğrenme arzusunda olan ve hiçbir derste altyazı bulunmayan bir bireyin yaşadığı durumu düşünün. Ne kadar izole olduğunu hayal edin. Sorun şu ki, bu toplulukların çoğunda yönetim bunu düşünmüyor bile, akıllarından bile geçmiyor. Bu nedenle şu adımları takip etmeliyiz: a) iletişim, b) kim oldukları ve neye ihtiyaçları olduğu açısından çeşitlilik gösteren bir engelli topluluğu olduğunu kabul etmek, c) onları entegre etmek ve öğrenmelerini sağlamak. Bunu bir adım daha ileri götürelim, toplum onlardan nasıl öğrenebilir?
ETI- Entegrasyon Yoluyla Güçlendirme- nasıl gerçekleşti? Oradaki zaman çizelgesi nedir?
Sara: Üniversite ikinci sınıfta başladı. Bir ekonomi uzmanıydım ancak kâr amacı gütmeyen bir kuruluş kuracağımı hiç düşünmedim, aslında doktora yapma yolundaydım. Ama sonra üniversitenin ikinci yılında, Clinton Vakfı’ndan Lübnan’da kapsamlı bir yaz kampı yürütmek için bir hibe aldım. Âmâ ve gören çocukları bir araya getirdik. Kampın amacı, katılımın değerini göstermekti. Kamp, çocuklar, ebeveynler ve genel olarak Lübnan toplumu için ziyadesiyle etkili olmuştu. Aynı zamanda benim içinde çok güçlüydü. Sanki Lübnan’da topluluğuma karşı ilk kez ayağa kalkıp “Âmâ olmaktan gurur duyuyorum” dediğim zamanmış gibi hissediyorum. Etkili bir yazdı, ama hiçbir şeyin değişeceğini düşünmedim. Sonra üniversite son sınıftayken tez danışmanım bana “Sara, neden doktora programına başvurmuyorsun? O yaz kampı hakkında konuşurken gözlerin parlıyor. Git, bunun peşinden git.” diyerek yönlendirmede bulundu. ETI’ yı üniversitede son sınıftayken kurdum ve son 10 yıldır yönetiyorum.
“Karanlıkta Keşif” (Discovery in the Dark) etkinliğiniz hakkında bana ne söyleyebilirsiniz?
Sara: Bu çalışmamız, perspektifinizi değiştirdiğinizde, aslında daha büyük bir vizyona sahip olduğunuz noktasından hareketle meydana geldi. Çünkü takındığınız gözlüğü çıkardığınızda, o kişinin kim olduğuna dair varsayımlarda bulunamıyorsunuz. Algıladıklarımızın %85’i görsel. Ama birini görmeden tanıştığınız bir anda olduğunuzu hayal edin. Amacımız önce varsayımlarınızı tanımak, onlardan kurtulmak ve bir kişiyle ilk kez tanıştığınızda bu kişiye katkıda bulunacak güzel bir şeye sahip olduğu konusunda bir varsayımda bulunmanızdır. Merakınızı, yaptığınız her şeyde ve tüm etkileşimlerinizde şefkat ve hoşgörü perspektifinden uygulayın. Bunu yapmaya başladığınızda, güçlü bir etkileşimle hakiki kapsayıcı alana doğru kaydığınızı göreceksiniz.
Bu biraz da Hac ibadetine benziyor. İslamî öğretiler yaptığınız işi ne ölçüde etkiledi?
Sara: Kuruluşumuz İslami bir kuruluş değil. Ancak, İslam, hayat hakkındaki düşüncelerimi etkiledi ve işte tekrar bu noktaya geri dönüyor. Hepimizi Allah yarattı, yaratılışımızın bir amacı ve güzelliği var. Bununla birlikte, başkalarını ‘izmcilik’ gibi ayrıştırıcı bir merciiden nasıl görebiliriz? Nasıl? Allah’ın her yarattığına güzel bir pencereden bakarsak, bu bize güç verir. Bunda güç vardır. Allah kulunu kötülüğe maruz bırakmaz ama imtihan eder. Bu imtihanların Allah’a yaklaşmanın bir yolu olduğuna gerçekten inanıyorum. Allah en çok sevdiklerini imtihan eder. Açıkçası ben Allah tarafından sevildiğime inanıyorum. Her zaman körlüğümün en büyük nimet olduğunu söylemişimdir ve insanlar “ne?” diye karşılık verirler. Bana “bu bir lanet”, “bu bir ceza” dedirtmek isterler, aileme bile söylediler.
İnsanlardan genellikle duymaya alışkın olduğunuz geri dönüşlerden bazılarını paylaşabilir misiniz?
Sara: “Aa, hiç böyle düşünmemiştim”. Yanlış bakış açılarına sahip olmak kötü niyet taşıdığı anlamına gelmez. İnsanların çoğunun kalbinin kocaman olduğuna ve nazik- şefkatli olmak istediklerine inanıyorum. Ama aynı zamanda insanlar olarak bunu kabul etmemiz gerektiğini de biliyorum, kendimle konuşuyorum. Bu söylemleri oluşturup yayan bir bütünün parçasıyız. Ben bu “izmleri” yaratanın bir parçasıyım, hepimiz öyleyiz. Bu, kendinizi tanımanız ve kendinize şefkat göstermeniz, kendinize karşı merak duymanızdır. Bu söylemlere nasıl katkıda bulunuyorum? İster engellilik ifadeleri ister ırk ya da cinsiyet ifadeleri yoluyla olsun. Sadece bu dünyadaki sorunların ne olduğunu değil, aynı zamanda bu sorunlara nasıl katkıda bulunduğumuzu görmenin bizim için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Önce kendimize, içimize bakmalıyız.
ETI’ye başladığınızdan bu yana toplumda herhangi bir gelişmeden söz edilebilir mi?
Sara: Gördüğüm kadarıyla bu aşamalı bir süreç. Irk veya cinsiyet söylemleri gibi yıllar veya on yıllar alır. Değer temelli bir bakış açısı aracılığıyla kapsayıcı ifadelerimiz, uluslararası kalkınma düzeyinde dahi yaygın ifadeler değildir. Eğer buna değer temelli bir mercekten bakmaya başlarsanız, işler değişir. Engelli fertleri dahil etmek isteyen şirketler, engelli öğrencileri dahil etmek isteyen okullar… Her biri olur. Ancak hala bu anlatıdan uzağız.
Ancak ailesel küçük düzeyde güzel gelişmelerle karşılaşıyoruz. Geçen yaz Lübnan’dayken üç gönüllü yanıma geldi ve “Sara, yıllar önce kamplara ve programlara katılıyorduk. Şimdi gönüllü olarak geri döndük. ETI sayesinde üniversiteye gidebildik ve güçlenmiş hissedebildik.” Bu anlamda, kesinlikle bir değişiklik oldu.