Dünyada Osmanlı İzleri: Filistin
Şehir, ismini M.Ö. 12. yüzyılda Kavimler Göçü sırasında deniz yolu ile bu topraklara gelen Filistinlilerden almıştır. Bu bölge tarih boyunca birçok büyük devletin hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu durum bölgede kültürel, dini ve etnik çeşitlilik meydana getirmiştir. Filistin ve çevresini kapsayan coğrafya, bu çeşitliliğin neden olduğu sorunlarla, siyasi mücadelelerle yoğun olarak karşı karşıya kalmıştır. Bölge, üç farklı dine ait kutsal yerleri barındırmaktadır. Bu yönüyle özgün bir yapıya ve stratejik öneme sahiptir.
İslamiyet öncesinde İbrani, İran, Roma, Emevi; İslamiyet sonrası Abbasi, Memlük İran İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde kalmıştır. Daha sonra ise 1516 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığı sonrasında ise Kanuni Sultan Süleyman da çevresi ile bölgenin fethini tamamlamıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Harem’in etrafındaki duvarlar yeniden inşa ettirilmiş, Kubbetü’s-Sahra’nın duvarları ve kapısı yenilenmiştir. Osmanlı dönemi boyunca bölge daima çeşitli hizmetlerle güzelleştirilmiştir.
Şehirler imar edilmiş, huzur ve barış sağlanmaya çalışılmıştır. Serinin tanıtım yazısında da kısaca değindiğimiz gibi Osmanlı’nın hâkimiyeti altında bulunan şehirlerin hepsi eşit görülmekte, tüm eyaletlere hizmet ve koruma sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı hâkimiyetindeki bütün tebaa, vediatullah (Allah’ın emaneti) olarak; şehirler ise Mahrûsa veya Mahmiye (korunmuş, himaye edilmiş) olarak görülmüştür. Ancak Kudüs, Medine ve Mekke Osmanlı eyaletleri içerisinde kutsal değerlere sahip eyaletler arasındadır. Dolayısıyla Filistin’de güven ortamını temin etmek, bölgenin bayındırlık hizmetlerini sağlamak Osmanlı’da ayrıca önemli görülmüştür. Buna bağlı olarak Osmanlı’nın izleri bölgede birçok yerde görülebilmektedir. Biz de sizlerle bu yazıda Osmanlı’nın Filistin’deki izlerini süreceğiz.
Yavuz Sultan Selim döneminden Birinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar (1516-1918) bölgeye hakim olan Osmanlı; bölgede belediye teşkilatının kurulması, Müslümanlara ve gayrimüslimlere yönelik okullar oluşturulması, postane ve telgraf hatlarının meydana getirilmesi, Suriye’nin ilk demir yolu hattı olan Kudüs-Yafa demir yolunun inşa edilmesi, yıllar içinde bağlantılarının güçlendirilmesi, Hicaz Demiryolu’na bağlanması ile demir yolu ağının genişletilmesi gibi bölgede çok sayıda kayda değer bayındırlık işlerine imza atmışlardır. Tüm bunların yanı sıra bölgede, bu yazının da asıl konusu olan birçok Osmanlı eseri; saraylar, hanlar, saat kuleleri gibi kamu binaları, cami ve hamam inşa etmişlerdir.
Saraylar
İlk bahsedeceğimiz saray olan Osmanlı Hükümet Sarayı, Filistin’in Yafa şehrinde 1740 yılında inşa edilmiş ve yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Zaman içerisinde kat ilavesi ile kaymakamlık binası, belediye binası, İngiliz Karargâhı olarak da kullanılmıştır. Sultan Abdülhamit döneminde saat kulesi yapıya ilave edilmiştir. Ancak yapı günümüzde metruk olarak durmakta ve yapı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.
İkinci olarak bahsedeceğimiz saray olan Eski Osmanlı Sarayı, 19. yüzyılda Osmanlı saray ve yönetim binası olarak hizmet vermiştir. 1948 yılından sonra ise sabun fabrikası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Fotoğraflarına bakıldığında yapımında taş malzemenin kullanıldığı ve ilk bahsettiğimiz Hükümet Sarayı’na göre daha iyi bir durumda olduğu anlaşılmaktadır. Genel yapısında kesme taş malzeme hakim olsa da çeşitli yerlerinde betonarme izlerine rastlanmaktadır. Yapının sivri kemerli pencereleri, taş süslemeli bir girişi bulunmakta ancak günümüzde herhangi bir işlevde kullanılmamaktadır.
Hanlar
El-Umdân Hanı (El-Cezzâr Hanı) ise, 1785 yılında Filistin’in Akka şehrinde Cezzâr Ahmed Paşa tarafından inşa edilmiştir. Cezzar Ahmet Paşa tarafından sütunları Kayseriyye’den getirilmiş olan han, kare şeklinde iki kattan oluşmaktadır. Yapının kuzeydeki girişinin üzerine ise II. Abdulhamid’in tahta çıkışının yirmi beşinci yıl dönümü hasebiyle 1906 yılında bir saat kulesi inşa edilmiştir.
Saat Kuleleri
Filistin’deki bir diğer eser türü saat kuleleridir. Ülkede saat kulelerinin inşası El Cezzâr Hanı’nda da bahsettiğimiz gibi II. Abdülhamid’in Osmanlı tahtına çıkışının yirmi beşinci yıl dönümü kutlamaları ile başlar. Bu kutlamalara bağlı olarak yedi Filistin şehrinde yedi saat kulesi inşa edilmiştir. Kudüs’teki kule İngiliz birlikleri tarafından yıkılmış, günümüze ulaşan kule sayısı altı olmuştur.
Camiler
Saray, han, kale yapılarından camilere geçecek olursak, Filistin’de Osmanlı tarafından yapılmış çok fazla sayıda cami bulunduğu görülmektedir. Biz sizlere burada birkaç tanesinden bahsedebileceğiz. İlk olarak, bir ilim merkezi, kervansaray, bir kütüphane işlevini de bünyesinde barından Fatıma Hatun Camii, 1566’da Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilmiştir. Camiye ismini veren Fatıma Hatun, Suriye’ye gerçekleştirdiği bir seyahat sırasında buradan geçerek bu alana bir cami yaptırmaya karar verir. Yaklaşık beş yüz yaşındaki bu cami yıllar içinde defalarca restore edilmiştir. Cami, Osmanlı’nın bu topraklardaki en eski eserlerinden sayılmaktadır. Aynı zamanda Kubbetü’s-Sahra’dan sonra en büyük kubbeye sahip olduğu belirtilmektedir.
Filistin’in Yafa kentinde yer alan Hasan Beg Camii ise Yafa Valisi Hasan Basri el-Cabi tarafından 1914’te yaptırılmıştır. Cami 1970’lere kadar Siyonistler tarafından çeşitli saldırılara uğramış, etrafı eğlence mekânları ile çevrilmiştir. Bir dönem ise cami tamamen Müslümanların kullanımına kapatılmıştır.
Kapatılan cami; ahır, barınak, eğlence kulübü vb. gibi işlevlerde kullanılarak tahrip edilmiştir. Uzun yıllar boyunca ibadete kapalı kalan cami, bölgedeki Müslümanların ve çeşitli derneklerin yoğun çabalarıyla 1970’te tekrar açılmıştır. Ancak hâlâ Filistinli Müslümanlar bölgedeki Siyonistler sebebiyle camide yüksek sesle ezan okuyamamaktadır. Zorluklar içinde ibadetin gerçekleştirildiği bu caminin fiziki ve mimari yapısına baktığımızda bölgedeki diğer camilere göre özgün bir üsluba sahiptir. Yapımında bölgedeki yerel ve yaygın olarak kullanılan malzeme olan sarı taş yerine beyaz kalker kullanılmıştır. Caminin duvarlarında bulunan vitrayların bazıları dikdörtgen formunda ve üzerinde at nalı kemerle, bazıları ise üç yapraklı yonca şeklinde daire formundadır. Bu şekilde farklı geometrik şekiller ve desenler kullanılarak yapıya hareketlilik ve zenginlik kazandırılmıştır. Yüksek bir platform üzerine kuruludur. Etrafı palmiye ağaçlarıyla donatılmış olan Hasan Beg Camii’nin avlusuna yine kemerli bir büyük bahçe kapısından geçilerek merdivenlerle çıkılmaktadır. Hem mimarisi hem de geçirdiği tahribatlar ve uzun süre cemaatten mahrum kalmış olması ile cami, Filistinli Müslümanlar ve aynı zamanda uzun yıllar bölgede hüküm sürmüş Türkler için önemli bir konumdadır. Caminin restorasyonunda Filistinlilerin yanı sıra Türklerin desteği de söz konusu olmuştur.
Gelelim cami olarak bahsedeceğimiz Osmanlı eserlerinden sonuncusuna. Bahr Camii (Deniz Camii), Yafa’da Hashiniya limanının kenarında yer almaktadır. Osmanlı’nın, Filistin’de inşa ettiği en eski cami olduğu tahmin edilmektedir. Cami iki katlı ve sarı renkli taş malzeme ile inşa edilmiştir. Caminin denize bakan cephesinde yuvarlak kemerli kapılar bulunmaktadır. Kapılardaki özen, üst kattaki pencerelerde de devam etmektedir. Ahşap kepenkli ve yuvarlak kemerli pencerelere ve terasa açılan bir kapıya sahiptir.
Hamamlar ve Çeşmeler
Osmanlı aynı zamanda bu bölgede birçoğu Kanuni döneminde olmak üzere; Sultan Hamamı, Haseki Sultan Tekkesi, Silsile Kapı Çeşmesi (Kanuni’nin inşa ettirdiği çeşme), Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi olmak üzere hamam, çeşme, imaret inşa etmiştir. Bunlardan Osmanlı (Sultan) Hamamı, eski sarayın arkasında bulunmakta, zamanla yapıya getirilen ilaveler, onarımlar ile özgünlüğünü yitirmiş bir durumdadır. Yapı Yahudi mülkiyetinde olması nedeniyle ziyaret edilememektedir.