Dünyada Osmanlı İzleri: Irak
Türkiye’nin kuzeyde 331 kilometrelik sınır komşusu olan Irak’ın başkenti Bağdat’tır. Ülkede Türkmen nüfuslu şehirler de mevcuttur. Dicle ve Fırat nehirleriyle beslenen ülke, geçmişten günümüze önemini korumuştur. Tarihi Mezopotamya topraklarında yer alan sulak ve verimli arazileri olan Irak, birçok göç ve istilaya maruz kalmıştır. Halifelerden sonra Emevi, Abbasi, Selçuklu gibi devletlerin hâkimiyeti altında kalan Irak, daha sonra Osmanlı Devleti hâkimiyetine girer. Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır fetihlerinden sonra gözünü Irak’a çeviren Osmanlı, ilk önce 28 Kasım 1534 yılında Güney Azerbaycan ve Bağdat’ı alır. Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk işi Osmanlı mimarisini yansıtan eserler inşa ettirmek olur. Çeşitli mimari yapıları onaran Osmanlı, yeni yapılar da inşa ederek ülkeye izlerini bırakır. Gelin, günümüzde ayakta kalmayı başarabilmiş o eserlere birlikte göz atalım.
Kerkük Kalesi
Irak’ın Kerkük şehrinde merkezde yer alan bir kaledir. Milattan önce 884 yılında inşa edilen kale, Osmanlı döneminde eklemelerle genişletilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devletlerine ait motifleri taşımaktadır. 1990 yılında bölge sakinleri Türkmen aileler, zorla göç ettirilmiş ve rejim tarafından bir kısmı yıkılmıştır. Günümüzde onarılmayı bekler hâlde bulunmaktadır.
Bağdat Kalesi
Irak’ın başkentinde yer alan kale, Abbasiler döneminde yapılsa da Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1534’te fetihten sonra tamir ettirilmiştir. Daha sonra birçok paşa ve padişah tarafından tekrar tamir ettirilmiştir. Dış kale Bağdat’ın doğu yakasını 20 km uzunluğu ile sarmış hâlde iken, 1869-1871 yıllarında Mithat Paşa’nın şehri genişletmesinden ötürü yıkılmıştır. Kanuni’nin zamanında tamir edilen iç kale ise yine aynı şekilde başka paşalar tarafından dönem dönem tekrar tamir ettirilmiştir. İç kalede devlet ve saray daireleri yer almaktaydı. Günümüzde Bâb-ül Vüstani adı verilen kısmı hariç kale yıkılmıştır.
Şarabiye Medresesi
Bağdat’ın Dicle kıyısının yakınlarında bulunmaktadır. Irak Savunma Bakanlığı içerisinde yer alır. 1239 yılında Şerafeddin İkbal eş-Şarabi tarafından inşa ettirilmiştir. Medrese yapı bakımından Mustansırıye Medresesine benzetilmektedir.
Vefaiye Medresesi
Irak’ın başkenti Bağdat’ta Kebaplar Çarşısı’nda yer alan medreseyi Vefa Hatun yaptırmıştır. Bir diğer adı Âliye Medresesi olarak bilinen medreseyi Cigalazade Yusuf Sinan Paşa tamir ettirmiştir. 1762’de de Ali Paşa’nın yenilediği eser, Mithat Paşa döneminde sanat okulu hâline getirilmiştir.
Esma Hanım Camii
Yine Bağdat’ta bulunan Osmanlı’dan kalma cami, Vezir-i Azam Koca Yusuf Paşa’nın kızı ve Bağdat Valisi Ali Paşa’nın hanımı Esma Hanım tarafından yaptırılmıştır. 1831 yılında inşa edilen cami, Meydan mahallesinde, eski İtfaiye caddesi üzerinde, bugün ise Bağdat Belediyesinin karşısında bulunur.
Şeyh Seraceddin Camii
Ünlü mutasavvıf Şeyh Seraceddin adına Bağdat’ta külliye ve türbe ile beraber yaptırılmış bir camidir. 1718’de cami ve etrafındakileri yapıları Vali Hüseyin Paşa tamir ettirmiştir. 1975 yılında Irak Vakıflar Bakanlığı büyük bir kısmını yıktırarak modern bir cami yapmış, türbeyi betonla kaplamış, camiye ait Osmanlı kitabelerini de müzeye kaldırmıştır.
Muradiye Camii
1567-1570 yılları arasında Vali Murat Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. 1903’te ise Sultan II. Abdülhamid, 1970 ve 1975 yıllarında da Irak Vakıflar Bakanlığı tarafından tamir ettirilmiştir.
Özgün bir şekilde günümüze kadar taşınan yapı, iki kapıdan girilen geniş bir avlunun köşesine yerleştirilmiştir. Taç kapı özelliği taşıyan güneydoğu kapısının kemer alınlığında 1321 yani 1903 tarihli çini kitabesi yer alır. Yatık dikdörtgen planlı kubbeli ibadet yeri, son cemaat yeri ve minaresi Osmanlı mimarisini yansıtır. Beş gözlü olan son cemaat yerinin ortasındaki taç kapısı istiridye yivli yarım tonozlu kavsarası ve kademeli sivri kuşatma kemerleriyle anıtsal bir tasarıma sahiptir. Yaklaşık üç bin metrekareye sahip cami, aynı anda 400 kişiye namaz kılma imkânı sunmakta. İlk restorasyonunda doğu cephesindeki mimarisinin yıkılması üzerine Sultan II. Abdülhamid’e mektup yazılmıştır. Sultan II. Abdülhamid ise yapılmamasında bir hikmet olduğunu söyleyerek böyle bırakılmasını istemiştir. Cami günümüzde aktif olarak kullanılmaktadır.
Ahmediye Camii
1795 yılında Kethüda Ahmet Paşa tarafından yapımına başlanan cami, paşanın katledilmesi üzerine yarım kalmıştır. Kalan kısım bir yıl sonra kardeşi Abdullah Bey tarafından yaptırılmıştır. Medresesi meydan surlarına kadar uzanırken 1865’teki Mithat Paşa genişletmesi yüzünden yıkılmıştır. Camiyi ise daha sonra Irak Vakıflar Bakanlığı birkaç kez tamir ettirmiştir. Plan ve mimari açıdan Murat Paşa Camisi örnek alınarak tasarlanmıştır. Muradiye Camisi (Murat Paşa Camii) gibi giriş revakıyla beş gözlü son cemaat yeri ve anıtsal bir taç kapısı bulunur. Harim (asıl ibadetin gerçekleştiği bölge) ortada dört paye ile taşınan bir merkez kubbesiyle yanlarda küçük kubbe ve tonozlarla örtülüdür. Kuzeybatı köşesinde bir minaresi olan caminin dış mimarisindeki çiniler yenilenmiş, iç süslemeleri de değiştirilmiştir.
Kerkük Köprüsü
Kerkük şehrinin Dakuk ilçesinde yer alan köprü, 1883 yılında yapılmıştır. Osmanlı döneminde Bağdat valisi Mithat Paşa tarafından yaptırılan köprünün inşasına 1870’li yılların başında başlansa da köprü, 1883 yılında tamamlanmıştır. Önceleri Kerkük ili ile Bağdat’ı bağlayan, ticaret kervanlarının yolculuklarında geçmiş olduğu köprü, günümüzde de hâlen ulaşımda kullanılmaktadır. İstanbul’dan getirilen Türk mühendislerin yanı sıra birçok Kerküklü de köprünün inşasında çalışmıştır. Köprünün mimari yapısının özel mana taşıdığı düşünülmektedir. Öyle ki 12 gözden yapılmış olması yılın 12 ay olmasına, 365 metre uzunluğunda olması yılın 365 gününe, 7 metre ene sahip olması da haftanın 7 gününe işaret etmektedir.
Osmanlı Devleti’nin mimarisini yansıtan köprü, hâlen kullanımda olmasıyla aynı zamanda ne kadar sağlam yapıldığını da gösterir. Bugüne kadar ayakta kalmayı başaran köprü, halkın bahar günleri piknik için uğrak yeri olmaktadır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Külliyesi
Kanuni Sultan Süleyman, şehri fethettiğinde askerleri bile şehre almayarak şehri incelemiştir. Bu sırada Sünni dört mezhebin imamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin mezarını bulmuştur. Selçuklu zamanında yaptırılan türbeyi zarar görmesinden ötürü tamir ettirmiştir. 1534 yılında yanına cami, imaret, ribat ve hamam ilavesiyle yeniden restore edilmiştir. 50.000 metrekarelik alanda etrafı surlarla çevrilidir. 1624 yılında Safevilerin fethi ile yıpranan türbe, 1638 yılında Sultan IV. Murad’ın şehri almasıyla yeniden tamir edilmiştir. 1668 yılında Bağdat Defterbaşı Mehmed Bey tarafından cami genişletilmiş, caminin kubbe ve revakları yükseltilmiştir. 1816 yılında Davud Paşa camiyi, 1839 yılında Sultan Abdülmecid türbeyi restore ettirmiştir. 1874 yılında Pertevniyal Valide Sultan külliyede değişiklikler yaptırmıştır. 1903-1910 yıllarında da Sultan II. Abdülhamid külliyenin tamamını genişletmiştir.
Dikdörtgen planlı külliyede caminin revakları dıştan 13 paye, içten 12 sütundur. Harim kısmı L şeklinde çevrelenmiş olup 26 küçük kubbeyle örtülü, kuzeyden 3, batıdan 2 kapılıdır. Kemerler kubbe kilit taşına kadar duvarlar ise yarısından itibaren mukarnaslı olarak süslenmiştir. Caminin güney duvarına bitişik olan türbenin 7 metre çapında bir kubbesi vardır. Harimden ve doğu revaktan olmak üzere 2 kapıyla giriş sağlanan türbenin güney cephesinde 2 pencere vardır. Türbenin kubbesi tamamıyla çini kaplı olup, rumi motifler bulunmaktadır. Türbenin doğusunda kare kaideli, mukarnas altlıklı, bir şerefeli, silindirik gövdeli bir minare bulunmaktadır. Şerefe kısmında kufi yazıları barındıran minarenin yapımında sırlı tuğla kullanılmıştır. Medresenin birçok tarafı yok olmuş, sadece duvar parçaları kalmış olsa da Türk medresesi şeklinde planlandığı görülmektedir.
Abdülkadir-i Geylani Külliyesi
Abdülkadir Geylani, hocasının yapmış olduğu medresede eğitim görmüş, bu medreseye bir de tekke ilave etmiştir. Daha sonra 1165-66 yıllarında vefat edince kendisi de buraya defnedilmiş ve türbe yapılmıştır. 1534 yılında fetihten sonra Kanuni Sultan Süleyman yapıya medrese, cami, tekke hücreler ve imaret yaptırarak genişlettirmiştir. 1534 yılında Mimar Sinan burası için plan çizmiş, 1574 yılında Bağdat Valisi Elvendzade Ali Paşa döneminde tamamlanmıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde camiden bahsederek “Kubbe ve minareli ve kalabalık cemaatli nurlu bir camidir.” demiştir.
İçerisindeki eski türbeye uyarlanmaya çalışılmasından ötürü külliye çarpık bir plan şemasına sahiptir. Geniş bir avlunun içinde yer alan külliye doğu ve batıda 2 tane kapıya sahiptir. 1974 yılındaki restorasyonda kapılar Selçuklu üslubunda yapılmış, külliye avlusu ve güneyindeki hazire modern şekilde düzenlenmiştir. Caminin 18,5 metre çapındaki kubbe ile örtülü ibadet kısmında (harimde) kubbeye geçişler tromplarla sağlanmakta ve kubbe 8 kalın payeyle taşınmaktadır. Üç tarafı iki katlı mahfilli, eyvan şeklinde mihraplı, sade bir minberli, az pencereli bir camidir. Cami kubbesi, Irak yerine İstanbul kubbelerine daha çok benzemektedir. Külliyedeki Abdülkadir-i Geylani türbesi caminin doğu duvarına bitişiktir. Kare planlı türbenin 3 yönden girişi vardır. Osmanlı döneminden kalma bir sanduka da gümüş bir kafes içerisinde muhafaza edilmektedir. Kubbesinin dışı çini ile kaplı olup rumi kollar aleme yaklaştıkça daralmaktadır. Külliyenin minareleri tuğla örgülü, dilimli külahla örtülü olup sırlı tuğla ile süslenmiştir.19. yüzyılda caminin güneybatı köşesine üç katlı saat kulesi yapılmıştır.
Musa el Kazım Külliyesi
Kazımeyn isimli şehirde bulunan Musa el Kazım türbesi, Selçuklular döneminde yapılmış, daha sonraki devletler tarafından da genişletilerek külliye oluşturulmuştur. 1570 yılında II. Selim türbenin hemen bitişiğine cami ve minare yaptırmıştır. Beş kapılı külliye dikdörtgen bir plana sahiptir. Külliyenin geniş avlusunda cami ve türbe, imaret, şeyh odaları, medrese ve kütüphane bulunmaktadır. Caminin harim kısmının kubbesi 8 payeye oturtulmuş, kubbeye geçişler de tromplarla sağlanmıştır. Mihrab kubbeye kadar yükselmiş, niş içindedir. Harimin kuzey duvarına bitişik olan türbe üç yönden revaklarla çevrili, altın kaplamalı iki kubbe ile örtülüdür. Dört köşesinde de birer minare bulunan türbeye giriş 3 kapı ile sağlanır. İçi mermer ve kristal camla kaplı türbenin dış duvarları ve revakların tavanı çini, altın kaplama, renkli taşlar, sedef kakma, kalem işi ile süslenmiştir. Türbenin dört köşesindeki minareler şerefeden aleme kadar altın kaplamalıdır. Minarelerin yapımında sırlı tuğla kullanılmış ve geometrik şekiller ve yazı şeridi oluşturulmuştur.
Kelimelerin elvanından üstüne düşenle renklenmiş bir edebiyatçı. Anlamlar denizinden bir küçük damla dahi alabilmek ve verebilmek için çabalıyor.