Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
Endülüs Köşesi

Endülüs’te Dil ve Edebiyat

Çeşitli dini ve etnik unsurun bir arada bulunduğu Endülüs’te İslam hakimiyeti boyunca Müslüman ve Gayrimüslimler farklı alanlarda pek çok çalışma yapmışlardır. Onların yapmış olduğu bu çalışmalar medeniyetlerin incisi denilen Endülüs medeniyetinin doğmasında büyük bir rol üstlenmiştir. Endülüs dil, edebiyat, bilim, sanat ve kültürde kendine özgü bir yorum geliştirmiştir. Birçok dilin konuşulduğu bu toplumda edebî çalışmalar artmıştır. Kendine has şiir ve yazı türleriyle öne çıkan Endülüs’ün, Arap edebiyatına büyük katkıları olmuştur. Bu alanlarda yapılan yeniliklerle Endülüs’te edebiyat oldukça gelişmiş bir seviyeye ulaşarak özgün bir Arap edebiyatı meydana gelmiştir. Bu yazımızda ise öncelikle Endülüs’teki filoloji çalışmaları hakkında bilgi vereceğiz. Daha sonra Endülüs’te nesir ve şiir konularını ele alacak ve Endülüs’e özel şiir türlerinden bahsedeceğiz. Son olarak Endülüs’teki kadın şairlere yer vereceğiz.

Filoloji Çalışmaları

Din, dil ve etnik çeşitliliği barındıran Endülüs toplumunda Hristiyan yerli halk Latince konuşurken Yahudi cemaati ise İbranice’yi kullanıyordu. Fetihle birlikte bölgeye gelen Müslümanların ise bir kısmı Berberîce bir kısmı ise Arapça konuşuyordu. Bu durum Endülüs’te fetih sonrası çok dilli bir toplumu oluşturmuştur. Fetihten sonra bölgede kullanılan Arapça genellikle Araplar tarafından kullanılmış olsa da zamanla toplumun diğer unsurları tarafından da çeşitli nedenlerle kullanılmaya başlanmış ve Endülüs’ün yaygın dili haline gelmiştir. Arapçanın Endülüs’te müşterek bir kültür dili olmasında resmi dil muamelesi görmesi, eğitim dili olması ve evlilik yoluyla olan kültür kaynaşmasının etkileri büyüktür. Zaman içinde bölgede Arap kültürüne olan hayranlık onların dili olan Arapçayı içine katmıştır. Gayrimüslimlerin Arapçaya duyduğu bu hayranlıktan bahseden Hristiyan Rahip Alvaro, Hristiyan gençlerin Arapçayı ve Arap edebiyatını öğrenebilmek için gösterdikleri büyük çabalardan hayıflanmıştır. Arapça toplum nezdinde yaygınlaştığı gibi ilmi anlamda da ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda öncelikler Doğu örnek alınmıştır. İlerleyen yıllarda ise metot ve muhteva bakımından Doğu’dakilerden aşağı kalmayacak şekilde eserler telif etmişlerdir. İbnu’l-Kutiyye, Ebû Bekir ez-Zübeydî, İbn Malik ve Ebû Hayyan gibi isimler bu alanda önemli çalışmalar yapan Endülüslü ilim adamlarıdır. 

Nesir

ibn hazm
İbn Hazm

Düz yazı anlamına gelen nesir Endülüs’ün ilk dönemlerinde komutanların askerleri motive etmek için yaptıkları konuşmalar, Cuma hutbeleri, anlaşma metinleri ve idarecilerin gönderdiği mektuplarla sınırlıyken ileriki zamanlarda bu tür eserler gelişmiştir. Edebi türdeki nesirde gelişmeler yaşandığı gibi bilimsel nesirler de ortaya çıkmıştır. Yazılı Edebî nesirde öncelikle doğudaki gelişmeler takip edilmiş ardından kendilerine göre geliştirmişlerdir. Bunlardan ilki resmi yazılardır. Divan kâtibi tarafından yazılan bu yazılar açık ve anlaşılır olduğu gibi içinde edebi sanatlar ve seçili ibareler de yer almaktaydı. Yazılı Edebî nesirin ikincisi ise ihvâniyyat risaleleridir. Bunlar ediplerin birbirlerine yakın olanlarının farklı his ve düşüncelerini birbirlerine anlatmak amacıyla kaleme aldıkları yazılardır. Fesahat ve belagat alanındaki ustalıklarını da yansıttıkları bu yazılar genellikle tebrikleşme, taziyede bulunma, özür dileme, muhabbet duygularını dile getirme, sitem etme ve tasvir etme amaçlarıyla kaleme alınırlardı. Bunlar ise geçek kişiler arasında olan ve hayali figürler arasında olan olarak ikiye ayrılırdı. İbn Bürd el-Asğar’ın günümüze ulaşmış olan ve gerçek kişiler arasında geçen ihvaniyyat risalesi buna örnek olarak gösterilebilir. Risalenin bir kısmı şu şekildedir:

Senin neşe içinde olman, bana eziyet verdi; kardeşlik toprakların bana engebeli geldi. Cefâdan dolayı fayda vermeyen azarlama karşısında vicdanının duyarsız olduğunu görmekteyim. Keşke bu dostu katılaştıranın ve çiçeğini solduranın ne olduğunu bilseydim!

İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı adı ile Türkçeye çevrilen Tavku’l-Hamâme’si Endülüs edebiyatının gurur kaynağı ve orijinal bir aşk felsefesi denemesidir. Aşkın mahiyeti, belirtileri, âşık olma şekilleri kavuşma, vefa, ayrılık gibi pek çok konunun yer aldığı bu eser toplam otuz bölümden oluşmaktadır. Aşk, sevgi ve bu kavramlarının tezahürüne ilişkin orijinal bir deneme olmasının yanı sıra saraylardaki harem hayatına dair de bilinmeyenleri gün ışığına çıkarmıştır. Eserin en önemli özelliklerinden biri ise İbn Hazm’ın kendi şahsi tecrübe ve görüşlerinden ibaret olmasıdır. Bu nedenle bu eser bir derleme değil her satırında müellifin varlığının hissedildiği gerçek anlamda bir teliftir.

Şiir

Endülüs’ü şiirsiz, şiiri de Endülüssüz düşünmek neredeyse imkansızdır. Endülüs İslam hakimiyetine girdiği günden çıktığı güne kadar bağrından yüzlerce şair çıkarmıştır. Endülüslüler camide, sarayda, savaşta, düğünde yani hayatın her alanında şiirle iç içe olmuştur. Endülüs’teki insanların yazmış olduğu eserlerin çoğunun şiirle uzaktan veya yakından ilgili olması da bunun göstergesidir. XVII. yüzyıl tarihçisi el-Makkarî ise şiir söylemenin Endülüslülerin kadını ve erkeğiyle fıtrî bir özelliği olduğunu ifade etmiştir. Buna göre bu zarif medeniyetin şiir alanında böyle yüksek düzeye ulaşmış olması doğal bir gelişme olarak kabul edilebilir. Endülüslüler şiirde de doğudaki gelişmeleri takip etmişler ve daha sonra müveşşah ve zecel adlarında iki yeni şiir türü geliştirerek edebiyat tarihine katkıda bulunmuşlardır.

Klasik Şiir

Endülüs’te ilk dönemlerde doğudaki gibi kaside formundaki klasik şiir egemen olmuştur. Aruzla yazılan ve iki mısralık beyitlerden oluşan kasidede her beyit cümle yapısı ve anlam bakımından müstakil bir özelliğe sahiptir. Endülüslü şairlerin bu tarz şiirlerinde sıla hasreti, etnik çatışmalar, toplumsal olaylar, aşk, özür dileme ve ülkenin tabii güzellikleri gibi pek çok tema işlenirdi. Ülkesini ve şehrini öven şairlerden biri olan İbn Hısn İşbiliye’nin güzelliğini taze bir gelinin güzelliği ile mukayese etmiştir:

Gün batarken güzelliklere bezenmiş bir gelin gibisin

Irmak gerdanlığındır

Dağ ise,

Güneşin yakut gibi başına konduğu tâcındır senin

Müvaşşah – Zecel  

Endülüslü şairlerin edebiyata en büyük katkıları şüphesiz Müvaşşah ve Zecel’i icat etmiş olmalarıdır. Aşk, ağıt, övgü ve yergi gibi birçok konuda beste ile söylenen bir şiir türü olan Müvaşşah’ın kelime anlamı ise kadınların omuzlarından çapraz şekilde taktıkları inci ve değerli taşlarla bezeli deri bir kuşak olarak ifade edilir. Bu tür şiirler, katı aruz kalıpları dışına çıktığı ve tek tip kafiye düzenine uymadığı için Arap şiirinde bir inkılap olarak değerlendirilmiştir. Müvaşşahlar, klasik şiirlerdeki gibi sadece beyitlerden değil, biri tam beyit diğeri mısralar içeren iki kısımdan oluşmaktadır. Endülüs’te bu şiir türünün en önemli temsilcisi olan Ubâde el-Kazzâz’dır. Öyle ki kendi çağdaşlarından kimsenin onunla boy ölçüşemediği ifade edilmiştir. el-Kazzâz’ın müvaşşahlarından birinin bir bölümü şöyledir:

O sevgilinin yüzü dolunaydır

Kuşluk vaktinde güneştir

Taze bir fidandır boyu posu

Gerçek misktir teninin kokusu

Görünüşü ne parlak ne hoş serpilmiş,

Hem de ne güzel yeşillenmiş

Hoş kokusu nasıl da yayılmış

Her görenin âşık olacağı kuşkusuzdur

Fakat görenler hep ona kavuşmaktan mahrumdur

Muvaşşahlar yaygınlaştıktan sonra Arapça dil bilgisi kurallarına uyulmayıp basit bir Arapça ile halk ağzı ve kullanımların esas alınarak oluşturulduğu halk şiir türü ise Zecel adını almıştır. Muvaşşahlar yalnızca fasih Arapçayla söylenirken Zecellerde Arapça, Berberîce ve Latince kelimeler mevcuttur. Zeceller özellikle halk arsındaki düğünlerde, şenliklerde, çalgı aletleri eşliğinde ve koro halinde söylenirdi. Muvaşşah ve Zecellerde işlenen temalar ise benzerlik göstermektedir. Bu türün en ünlü şairi ise İbn Kuzmân’dır ve kendisine ‘’zecel söyleyenlerin piri’’ denmiştir. Zecel türünde yazan şairlerden bir diğeri ise İsa el- Beledî’dir. Onun yazmış olduğu zecelin bir kısmı ise şöyledir:

Artık zaman çok geç

Kalbim kapılmışsa da kurtulmak hevesine

Aşk okları çoktan saplanmış kalbime

Tanığısın onun hücumlarının

Biçare aşığa verdiği derin ıstırabın

Irak olsa da sürmeli âhu gözlerinden âşığın gözleri,

O, sürmeli âhu gözlere esirdir şimdi

Kadın Şairler

Endülüslü kadınların, hayatın farklı alanlarındaki varlığı diğer İslam coğrafyalarından daha fazla olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Şiir alanında da Endülüslü kadınlar Doğu’daki hemcinslerinden daha aktif olmuşlardır. Tarih kitaplarında sayıları onları geçen pek çok kadın şairin ismi anılmıştır. Bu kadın şairlere Endülüs bölgesinin neredeyse tamamında rastlanır. Onlar şiirlerinde aşk, politika, tabiat, methiye ve hiciv gibi temaları işlemişlerdir. Özellikle Endülüslü kadın şairlerin en meşhurlarından olan Vellâde’nin İbn Zeydûn’la arasındaki duygusal bağ neticesinde birbirlerine yazdıkları şiirler oldukça meşhurdur. İlerde müstakil bir yazı olarak ele alacağımız bu konuda ise Vellâde’nin bir şiiri şu şekildedir:

Karanlık bastığında bekle ziyaretimi,

Bilirim sırları en iyi gecenin gizlediğini,

Ben sana öyle bir sevgi besliyorum ki,

Bir benzerini hissedebilseydi şayet,

Güneş doğmaz, ay gözükmezdi

Ve yıldızlar etmezdi hareket

Endülüs’te edebî faaliyetlerin bu denli gelişmiş olmasında toplumun üst kesiminin öncü rolünün etkisi oldukça önemlidir. Onların bu öncülüğü toplumun her tabakasını etkilemiş ve bunun sonucunda her kesimden insan şiirle iştigal etmiştir. Netice olarak klasik Arap şiirinin ilk mayalanması üst kesim içerisinde olsa da zamanla toplumun diğer tabakalarında da etki etmiş, özellikle eğitimli orta tabaka edebî faaliyetleri üstlenen ve yürüten bir kesim olmuştur.

Kaynakça

  1. Özdemir, M. (2021). Endülüs Müslümanları Kültür Medeniyet. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
  2. Hitti, P. K. (2020). Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi. İstanbul : Bilge Kültür Sanat.
  3. Kanık, M. (2016). Endülüs Edebiyatı ve İbn Hazm. İ. Hazm içinde, Güvercin Gerdanlığı (s. 255-195). İstanbul: İnsan Yayınları.
  4. Yasin Kahyaoğlu, F. Z. (2019). Genel Hatlarıyla Endülüs Arap Edebiyatı. Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 67-86.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu