Afrika'da YaşamRuanda

Gael Faye ve Küçük Ülke Filmi

Afrika Edebiyatı serimizde bu haftaki durağımız Ruanda. Küçük bir Doğu Afrika ülkesi olan Ruanda, 1961 yılında bağımsızlığını ilan edene dek Almanya ve Belçika tarafından sömürüldü. Sömürge yönetimi tarafından dağıtılan kimlikler yüzünden ülke Hutu ve Tutsi kabileleri olarak ikiye bölündü. Afrika’nın hemen her yerinde benzer şekilde uygulanan böl ve yönet politikası elbette olumsuz bir netice verecekti.

Öncesinde Belçika tarafından Tutsilere çeşitli ayrıcalıklar tanınıp Hutular temel haklarından mahrum edilince, birbiriyle akraba olan bu iki toplum arasında gerilim oluşmaya başladı. Gücü istediği şekilde kullanan Belçika, siyasi çıkarlardan ötürü bu defa da Hutuların tarafını tutup onları güçlendirince intikam söylemleri yükselmeye başladı. Batılı güçlerden destek bulan radikal Hutular, 1994 senesinde Tutsileri ve ılımlı Hutuları intikam bahanesiyle katletti. Yalnızca yüz gün içinde 800.000’den fazla insan öldürüldü. Milyonlarca insan da komşu ülkelere sığınmacı olarak göç etmek zorunda kaldı. Tüm bunlar yaşanırken ülkede bulunan Birleşmiş Milletler ve tüm diğer uluslararası organizasyonlar katliama seyirci kalmakla yetindi.

Soykırımın acısını notalarla dindiren yazar: Gael Faye

Gael Faye
Gael Faye Çizer: Sare Şanlı

1982 yılında Tutsi kabilesine mensup Ruandalı bir anne ve Fransız bir babanın çocuğu olarak Burundi’de dünyaya geldi. Burundi’de başlayan ve Ruanda’da yaklaşık bir milyon insanın ölümüyle sonuçlanan Tutsi soykırımının gerçekleştiği 1994 senesinde, babası ve kız kardeşiyle birlikte baba memleketi Fransa’ya yerleşti. Bir yıl sonra Fransa’nın Versailles şehrinde annesiyle buluştu. On iki yaşında geldiği ülkede rap ve hip-hop tarzı müziğe ilgi duymaya başladı. Kendi ifadeleriyle, sürgünün ve sevdiklerini kaybetmiş olmanın acısını dindirmek için teselliyi müzikte buldu. Ülke çapında müziği ve söz yazarlığıyla tanındı.

İşletme tahsilinin ardından ekonomi alanında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra, iki yıl süreyle Londra’da yaşadı. Londra’da yaşadığı ve bir yatırım bankasında çalıştığı bu kısa sürede yazmaya başlayarak, kendisine Goncourt Ödülünü kazandıracak olan kitabı Küçük Ülke‘yi (Petit Pays) kaleme aldı. 2016 yılında basılan ve uluslararası tanınırlık sağladığı otobiyografik öğeler barındıran bu romanı, Eric Barbier tarafından 2020 yılında sinemaya uyarlandı.

Fransa’daki parlak müzik kariyerine rağmen 2015 yılında eşi ve çocuklarıyla birlikte bir süre Ruanda’nın başkenti Kigali’de yaşayarak, vatanına olan özlemini gidermeye çalıştı.

Küçük Ülke

Küçük Ülke Film Afişi

Soykırım tıpkı bir petrol sızıntısı gibiydi, içinden boğulmadan çıkanlar hayatları boyunca katrana bulanmış oluyordu.

Hikâye 33 yaşındaki Gabriel’in hatıralarıyla başlar. 1990’ların Burundi’sinde Fransız babası, Tutsi kabilesine mensup annesi ve kız kardeşiyle nispeten daha imtiyazlı ve güvenli bir yaşam sürdüğü 10’lu yaşlarına yolculuk yapar. Kitabın ilk kısmında Gabriel’in masum çocukluk yılları tasvir edilirken, ikinci kısmında savaşın patlak vermesi ve Tutsilere yönelik soykırımın başlamasıyla birlikte tüyler ürpertici sahneler betimlenir.

Küçük Gabriel (Gaby) etrafındaki hayatların değişmeye başlamasını hayretler içinde gözlemler. Tutsi olan annesi, hem savaşın şiddetinden korkar hem de artık anlaşamadığı kocasından uzaklaşmak ister ve Ruanda’ya kaçar. Gaby babası ve kardeşiyle kalır, bir süre savaşı görmezden gelmeye çalışır, çocukça yaşamaya, arkadaşlarıyla küçük yaramazlıklar yapmaya devam eder. Hatta bir mektup arkadaşı edinir. Yaşlı komşusu Yunan bir kadının evini ziyarete giderek teselliyi kitaplarda bulur. Kitap okuyarak çıkmazın sınırlarını aştığını ve nefes aldığını hisseder. Ancak savaşın kanlı elleri Gabriel’in yaşadığı mahalleye de ulaşınca, gerçeklerden daha fazla kaçamayacağını anlar.

Hutuların Tutsileri neden öldürdüğünü anlayabilmek için aynı topraklara sahip olmamak, dillerin farklı olması, Tanrıların farklı olması gibi sebepler ararken, burunları arasındaki fizyolojik farklılığın soykırıma bir sebep olmasını kabullenmekte zorlanır. Birbirleriyle yüzyıllardır kardeş gibi yaşayan iki halk arasındaki savaş için, böylesine akıldışı bir sebebin öne sürülmesini bir türlü kabullenemez.

Küçük yaşta, insanların sırf mensup oldukları kabile yüzünden hunharca katledilişini ve hayatta kalanların korkuyla duruma seyirci kalışını izler. Masumiyetini yitirdiği çocukluğu, kendisinden öylesine uzaklaşır ki, bunu şu cümlelerle ifade eder:

 Ben hep ülkemden sürgün edildiğimi düşünürdüm, geçmişime yaptığım yolculuklarda anladım ki ben asıl çocukluğumdan sürgün edilmişim.

Gaby, Fransa’ya kaçtığında ülkesi Burundi’yi de içinde, beraberinde götürür.

Serimizin bir sonraki durağı tekrar Güney Afrika Cumhuriyeti. Bu defa dünya çapında tanınan komedyen Trevor Noah’ın kaleminden apartheid döneminden günümüze uzanan farklı bir yolculuk yapacağız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu