Güney Afrika’nın Asi Kadını: Nadine Gordimer
Serimizde rotayı yeniden Güney Afrika’ya çevirirken, daha evvel de değindiğimiz Apartheid rejimini tekrar kısaca yeni okurlara hatırlatalım. Güney Afrika’yı yüzyıllarca sömüren beyaz azınlık, siyah ve melez halka yönelik ırkçı yaklaşımlarını 1948 yılında yasal hale getirmiş ve bu ırkçı politikaya da “Apartheid” ismini vermiştir. Tüm ülke genelinde, beyazlar ve beyaz olmayanlar arasındaki ayrım, yaşamın her sahasına katı bir şekilde yansıtılmıştır. Yerli siyah halk ve melez halk, çoğu haktan mahrum edildiği gibi, beyazlara ait olan mekânlara ve kurumlara girişleri de yasaklanmıştır. Beyaz halk son derece ayrıcalıklı hayat sürerken, yerli halk açlığın eşiğinde, sıradan imkanlardan yoksun bir halde yaşam mücadelesi vermiştir. Bu insanlık dışı rejim, 1990’lı yılların başında büyük lider Nelson Mandela’nın verdiği benzersiz mücadelenin neticesinde resmi olarak sonlandırılsa da, etkisi halen hissedilmektedir. Gerek ekonomik gerek sosyal açıdan beyazlar ve beyaz olmayanlar arasındaki ayrım, beyaz azınlığın devam eden ayrıcalıklı statüsü nedeniyle devam etmektedir.
Güney Afrika’nın Asi Kadını
Nadine Gordimer 1923 yılında Johannesburg’da dünyaya geldi. Babası Litvanya kökenli bir Yahudi olan yazar, anne tarafından da Yahudi olmasına karşın seküler bir ailede büyüdüğünü ve kendisini ateist olarak tanımladığını dile getirir. Katolik okuluna kayıtlı olsa da ailesi kendisini okula pek göndermediği için, Gordimer yalnız bir çocukluk geçirdi. Bu yalnızlık onu sürekli düşünmeye ve yazmaya itti. İlk öyküsünü çocuklar için 15 yaşındayken yazdı.
Apartheid rejimine karşı mücadele veren yazar, Nelson Mandela’nın iki avukatıyla çok yakın arkadaş olduğu gibi, Mandela’nın “Ölmeye Hazırım” isimli meşhur konuşmasının tashihini de yaptı. Afrika Ulusal Kongresine üye oldu. Yalnızca ırkçılığa karşı değil, AİDS hastalığına karşı verilen mücadele hareketlerine de katıldı.
July’in İnsanları ve Burger’s Daughters isimli kitapları Güney Afrika yönetimi tarafından yasaklanmıştır.
1991 yılında Nobel ödülünü alan yazar, “The Conservationist” isimli eseriyle Booker ödülünü de kazanmıştır.
Devranın Tersine Dönüşü: July’ın İnsanları
Gordimer’in kurgusunda, Apartheid rejimi siyahilerin ayaklanması ve şiddete başvurmasıyla son bulmak üzeredir. Beyazlar ya ülkeyi terk etmek zorundadır ya da hayatlarından vazgeçmek. Apartheid karşıtı liberal bir beyaz aile olan Smales ailesi ise, on beş yıldır yanlarında çalışan uşakları July tarafından kurtarılır. July hizmetlerinde çalıştığı bu aileyi bir hayli tenha olan köyüne götürür.
Birçok şey gibi saat kavramının da olmadığı bu köyde, lüks hayatlarına ait çok şeyden yoksundurlar. Su ve elektrik yoktur. Mevcut suyu içmek için kullandıklarından, banyo yapmak için yağmuru beklemek zorundadırlar. Sıtma ilaçları tükenmiştir, çeşit çeşit hastalığa yakalanma riskiyle karşı karşıyadırlar. Çok sayıda odası, mutfağı, banyosu olan evleri geride kalmıştır. Basit bir kulübede, sarı arabalarından söktükleri araç koltuklarında uyurlar.
July’ın İnsanları: Olay Örgüsü
Bayan (Maureen) Smales, July’ın karısına ve annesine yardımcı olarak vaktini geçirmeye başlar. Çeşit çeşit yemekler yemeye alışkın aile, köyde pişirilen tek yemek olan mısır unu lapasıyla karnını doyurmaya çalışır. Yalnızca çocuklar köye hızlıca uyum sağlar. Yeni hayata çabuk adapte oldukları gibi, köydeki çocuklarla da arkadaşlık kurarlar. Bay (Bam) Smales ise köy için bir su tankı yapmaya uğraşır. En çok zorlanan aile bireyi Maureen olur.
July, ilk zamanlar beyaz aileyi getirmiş ve kurtarmış olmanın gururunu yaşarken, zamanla onların varlığından rahatsız olmaya başlar. Neticede beyaz bir aileyi saklamak büyük bir risktir. Yıllardır araba kullanmayı öğrenmeyen uşak, köydeki bir gençten araba kullanmayı öğrenince çok şey değişir. Artık otorite odur. Sarı araçlarının anahtarlarına el koyar.
Maureen ve Bam Smales, July’ı hizmetlerinde çalıştırdıkları süre boyunca, ona mümkün olduğunca iyi davranmış, eşini ve çocuklarını görmesi için sık sık izin vermişlerdir. July ile yaşadıkları onca yıl, yalnız bir kez kamp yapmak için ziyaret etmeyi akıllarından geçirdikleri köyde, şimdi hayatta kalmaları July’ın elindedir. Kaçmaları için tek fırsat olan sarı araçlarının anahtarı bile July’dadır. Dış dünya ile kurdukları tek bağ, basit bir radyodur.
Hikâyede sıklıkla Maureen ve July arasındaki efendi ve uşak ilişkisini analiz eder. Maureen her ne kadar July’ya karşı kibar ve iyi davrandığını düşünse de, July aslında kendisini her zaman köle gibi hissetmiştir. Köye ilk geldiklerinde, yaptığı büyük fedakarlığa rağmen, ailenin sarı aracın anahtarını kendisinden saklamış olmaları da, hala onu uşak olarak gördüklerinin bir nişanesi olmuştur.
Şimdi, siyahların arasında Maureen kendi konumunu sorgulamaya başlar. Dilini bilmediği insanların içinde, tüm yaşantısı July ve onun insanlarına bağlıdır.
Maureen sık sık derin düşüncelere dalar ve çocukluk anılarına seyahat eder. Evin siyah yardımcılarından Lydia isimli kızla çekindiği fotoğrafı anımsar. Fotoğrafta küçük Maureen’in okul çantasını neden Lydia’nın taşıdığını şimdiye kadar kendisine hiç sormamıştır, peki neden bu soruyu şimdi sorabilmiştir?
July’in ailesi, beyaz bir aileyi saklamanın ne kadar tehlikeli olduğunu gündeme getirip durur. Köyün şefine kadar giden bu konu, Smales ailesine gergin günler yaşatır. Nereye gideceklerini bilmemenin endişesi çok büyüktür. Ancak şef onların kalmasına, bir şartla müsaade eder. Bam ona silah kullanmayı öğretecektir. Yakın zamanda siyahları özgürlüğüne kavuşturmak için komşu ülkelerden gelecek destek müjdesinin, siyah şefi rahatsız etmesi ve mevcut rejimin (beyaz yönetimin) devam etmesinden yana olması da Gordimer’in statükocu insanların varlığını göstermek için başvurduğu bir element olarak karşımıza çıkacaktır.
Gündelik yaşamlarına devam ederken, bir gün Maureen July’in kulübesini ziyaret ettiğinde, ona verdiği ufak tefek eşyaların yanı sıra, vermediklerini, yani July’ın kedisinden çaldığı eşyaları da görür, fakat o an için ses etmez. İlerleyen zamanlarda July, Maureen’i ailesine ve kendisine sıkıntı yaratmakla suçlayınca Maureen de onu hırsızlıkla suçlar. Ancak artık aralarındaki bağ kopmuştur. July eskiden olduğu gibi onların getir götür işlerine koşan uşağı değil, yaşamlarının bağlı olduğu koca bir adamdır.
Gordimer, ülkenin beyaz halkından bir kadın olarak, adeta kendi başına gelebilecekleri kurgularcasına roman boyunca Maureen karakterinin iç dünyasını analiz eder. Siyah halkın ruh halini ve zihnini okuyabilmek daha afaki kalacağı için, diğer karakterlere bir iç ses vermekten kaçınır. Yıllardır şahit olduğu beyaz ikiyüzlülüğünü çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdiği roman, apartheid rejimi sona ermeden önce 1981 yılında kaleme alınmıştır.
Okur, yazar ve çizer.