İslam Tarihi KöşesiRamazan Yazıları

Hz. Peygamber’in Ramazan’ı

Aşıklara eydin sala
Oruç ayı geldi yine
Rahmet denizi cûş edip
Alemlere doldu yine
Kur’an’da Allah övdüğü
Cümle nebîler sevdiği
Ümmete Allah verdiği
Oruç ayı geldi yine

Allah’a hamd olsun ki bu yıl da rahmet denizlerinin coşup dalgalandığı, azgın şeytanların zincire vurulduğu, alemlerin sürur ile dolduğu on bir ayın sultanı Ramazan’a bizleri ulaştırdı. On bir ay hasretle beklediğimiz, özlemle yollarını gözlediğimiz Ramazan-ı Şerif ayına vasıl olmanın saadeti içerisindeyiz hepimiz. Her ne kadar yüreğimize düşen ateş sebebiyle tüm Türkiye buruk bir saadet içerisinde olsak da temennimiz o ki bu mübarek ay gönüllerimizdeki yangını söndürsün, bizleri felaha çıkarsın. Biz bu yazımızda Ramazan’ın bereketinden, feyzinden istifade edebilmek için alemler sultanı sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın Ramazanını ele almayı uygun gördük. Allah Rasûlü Ramazan’ı nasıl geçirirdi? Bu sorunun cevabını hep beraber bulalım istedik. Hepinize keyifli okumalar…

Allah’ım Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır.”[1] Hz. Peygamber (s.a.v.) Ramazan-ı Şerif’e ulaşmak için işte böyle dua eder, rahmet, mağfiret, sabır ve şükür ayına kavuşmayı arzu ederdi. Ramazan kâinatın manevi bir iklime büründüğü, kulun Yaradan’ına yöneldiği kutlu bir aydır. Zira onda insanlığın hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim nazil olmuş, müminleri Allah’a yaklaştıran oruç farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Bin aydan daha hayırlı[2] olarak tavsif edilen Kadir Gecesi de bu ay içerisindedir.

Oruç İslam’ın Beş Şartından Biridir

Ramazan Oruc

Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.”[3] buyrularak Müslümanlara Ramazan ayında oruç tutmak farz kılınmıştır. Hz. Peygamber de (s.a.v.) orucun İslam’ın beş şartından birisi olduğuna şu sözleriyle dikkat çekmiştir.

İslam beş esas üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek ve ramazan orucunu tutmak.[4]

Ramazan orucu Medine’ye hicretten sonra on sekizinci ayda Şaban ayının son on günü içerisinde farz kılınmıştı. Esasında orucun bugünkü halini alması üç aşamada gerçekleşmiştir. Oruçla ilgili nazil olan ilk ayetle Ramazan ayında oruç tutmakla, fidye vermek arasında ashap muhayyer bırakılmış, bu sebeple ashaptan bazısı oruç tutarken, bazıları fidye vermeyi tercih etmişti. Ancak daha sonra “Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor. Sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu göstermesinden ötürü Allah’ı tazimle anmanız için ve şükredesiniz diye.”[5] Ayet-i kerimesiyle oruç ibadeti tüm Müslümanların üzerine farz kılınmış, yalnızca hasta ve yolculara kaza etmeleri şartıyla ruhsat verilmiştir. Önceleri ashaptan oruç tutanlar uyumadıkları takdirde yiyip, içebiliyor ve eşleriyle beraber olabiliyorlardı, şayet uyurlarsa bu fiiliyat onlara sonraki günün akşamına kadar yasak oluyordu. İşte son olarak bu uygulama da değiştirilerek Ramazan orucu bugünkü halini almıştır.

 “Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.”[6] buyuran Allah Rasûlü Ramazan ayının kutsiyetine dikkat çekerek, kurtuluşa ermek isteyen Müslüman için son derece büyük bir fırsat olduğuna temas etmektedir. Sözlük anlamı itibariyle “Yaz sonunda yağıp yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur” manasına gelen Ramazan, tıpkı yeryüzünü kirlerden temizleyen yağmur misali müminleri günahlarından arındırır, tertemiz kılar.

Hz. Peygamber ashabına orucun faziletlerinden söz eder, oruç tutan kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağı ve cehennem ateşinden korunacağını söylerdi. Nitekim Allah Rasûlü “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[7] buyurmaktadır.

Oruç Tutanların Gireceği Reyyan Kapısı

Kapi

Hz. Peygamber yalnızca Allah rızası için yemeden, içmeden uzak durarak nefislerini büyük bir sabır eğitiminden geçiren ashabını oruç hususunda şevklendirmek için Allahu Teala’nın oruçlular için cennette bir köşk hazırladığını müjdelemekte ve cennette yalnızca oruç tutanların girebileceği Reyyan isimli bir kapıdan söz etmektedir. Bu öyle bir kapıdır ki son oruçluyu içeri aldıktan sonra kapanacaktır. Allah Rasûlü “Kim Reyyan kapısından girerse sonsuza kadar susuzluk hissi duymaz.” buyurmaktadır. Yine Allah Rasûlü “Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”[8] buyurarak Allah katında oruçlunun kıymetini ortaya koymuştur.

Hz. Peygamber orucun kuru bir açlık ve susuzluk olmadığını, kişiye manen çeki düzen veren, günahlardan ve kötülüklerden alıkoyan bir kalkan vazifesi görmesi gerektiğini söylemiştir. Oruçlunun tıpkı düşman darbelerinden kendini kalkan ile koruyan asker gibi orucu kalkan bilerek kötülüklerden kendisini koruması gerekir. Nitekim “Oruç bir kalkandır. Oruçlu saygısızlık yapmasın, ahlaksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa ‘Ben oruçluyum’ desin.”[9] buyuran Allah Rasûlü oruçlunun hem kendisinden sadır olacak hem de dışarıdan gelecek kötülüklere karşı nefsini muhafaza ederek, orucun hakkını vermesini istemiştir. Oruç yalnızca yemeden, içmeden uzak durularak yapılan maddi bir ibadetten ibaret değildir, kişinin her şeyiyle Allah’a yönelerek, manen tezkiye olmasıdır. Hz. Peygamber “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır.[10] buyurarak işledikleri günahlarla, kötü amellerle orucunu zayi edenlere işaret etmektedir.

Hz. Peygamber’in Sahuru

Gun dogumu

Seher kelimesiyle aynı kökten gelen sahur sözlükte sabah olmadan önceki vakit, gecenin son üçte biri manalarına gelmekte, dini bir terim olarak ise fecirden önce yenen yemek için kullanılmaktadır. Bazı hadislerde sahur için “ekletü’s-sehar” veya “ekletüs’s-sühûr” ifadeleri geçmektedir.

Hz. Peygamber Ramazan ayında gündüzleri kuvvetten düşmemek için fecir doğmadan önce sahur yemeği yer, ashabına da bunu tavsiye ederdi. “Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır.[11] buyuran Allah Rasûlü bir yudum su ile dahi olsa sahur yapılmasını istemiştir. Sık sık ashabına sahurun bereketinden söz eden Hz. Peygamber, Allahû Teala’nın sahura kalkan kişiye mağfiret edeceğini, meleklerin de onun bağışlanması için dua edeceğini ifade etmiştir. Sahuru bereketli bir yemek olarak tavsif eden Resûl-i Ekrem Efendimiz sahabeden Irbâd b. Sâriye’yi “Mübarek yemeğe gel[12] buyurarak sahura çağırmıştır.

Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey) sahur yemeğidir.[13] buyuran Hz. Peygamber, Ehl-i kitapla Müslümanların orucu arasındaki en büyük farkın sahura kalkmak olduğunu söylemiştir. Rasûlullah’ın tavsiyelerine uyan sahabe de sahur yemeği yerdi. Nitekim kaynaklarda ashaptan Sehl b. Sa‘d’ın ailesiyle sahur yemeği yerken, Hz. Peygamberle namaz kılabilmek için ecele ettiği, Zeyd b. Sabit’in de bir defasında Rasûlullah ile sahur yemeği yediği geçmektedir.

Hz. Peygamber sahur yemeğinin geciktirilmesini tavsiye eder, tüm ibadetlerin niyet ile makbul olacağına dikkat çekerek oruca da fecirden önce niyet edilmesi gerektiğini söylerdi. Allah Rasûlü’nün her işi gibi sahuru da abartıdan uzak, ölçülü ve dengeliydi.

Hz. Peygamber’in İftarı

Iftar 1

İftar tüm gün boyunca Allah’ın rızasını kazanmak için yemeden, içmeden uzak duran Mümin gönüllerin sevinç ile dolduğu andır. Hz. Peygamber Müminin iftar anındaki sevincine dikkat çekerek, şöyle buyurur; “Müminin iki sevinci vardır. Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükafatından kaynaklanan) sevincidir.”[14] Öyle mübarek bir zamandır ki o anda Allahû Teala sabretmesine karşılık müminlere mağfiret eder. Nitekim sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) “Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu -azat etme işlemi Ramazan’da- her gece olur.[15] buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber “Gece gelip gündüz gidince ve güneş kaybolunca oruçlu iftar eder.[16] buyurarak ashabına iftar vaktinin zamanını açıklamıştır. Allah Rasûlü iftar zamanı geldiğinde orucunu açmak için acele davranmış, ashabından da böyle yapmalarını istemiştir. Hz. Peygamber Allah’ın en sevdiği kulların oruçlarını en önce açanlar olduğunu, Müslümanların iftar etmede acele davrandıkları sürece hayırla beraber olduklarını söyleyerek oruç açmada acele etmenin önemini belirtmiş, kendisi de akşam namazını kılmadan evvel orucunu açmıştır. Aynı zamanda “İftar etmekte acele ediniz. Çünkü Yahudiler iftarlarını geciktirirler.” buyurarak iftarı geciktirmeyerek Yahudilere muhalefet edilmesini istemiştir.

Hz. Peygamber’in iftar sofrası abartıdan, gösterişten ve israftan uzaktı. O iftar sofrasında özel bir yemek aramazdı. Eğer taze hurma varsa taze hurmayla, yoksa kuru hurmayla orucunu açar, hurma olmadığı takdirde de birkaç yudum su içerdi. Zaman zaman orucunu su ile açan Allah Rasûlü “Susuzluk gitti, damarlar suya kavuştu. İnşallah orucun ecri de hasıl oldu.[17] derdi. Bazı rivayetlerde Hz. Peygamber’in sevik denilen bir çorbayla da iftar ettiği geçmektedir.

İftar Vakti Yapılan Dua

Dua

Hz. Peygamber iftar vakti yapılan duaların makbul olduğunu söylemiş, duası geri çevrilmeyen üç zümreyi sayarken iftar zamanı oruçlunun yaptığı duayı da zikretmiştir. “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır.” buyuran Hz. Peygamber’i işiten sahabeden Abdullah b. Âmir’in iftar sofrasında “Allah’ım! Senden her şeyi kuşatan rahmetinle beni bağışlamanı dilerim.” şeklinde dua ettiği rivayet edilmektedir.[18] Allah Rasûlü kendisi de orucunu açtıktan sonra çeşitli dualarda bulunmuştur. Bazen “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım. Bizden kabul et, çünkü sen ziyadesiyle işiten, hakkıyla bilensin.” der, bazen de “Allah’ım senin için oruç tuttum, sana inandım, sana tevekkül ettim, senin rızkınla iftar ettim. Ramazan ayı orucuna niyet ettim. Önceden işlediğim ve sonradan işlediğim günahları bağışla.” şeklinde dua ederdi.

 “Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; oruçlunun ecrinden hiçbir şey eksiltilmez.”[19] buyuran Hz. Peygamber ashabını oruçluyu iftar ettirme hususunda teşvik ederdi. Ramazan’da müminin rızkının genişleyeceğini ve iftar veren kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağını, cehennem ateşinden kurtulacağını müjdelemiştir.   Ashaptan bazılarının Resûl-i Ekrem Efendimize herkesin oruçluyu doyuracak kadar zengin olmadığını söylemesi üzerine, kuru bir hurma, bir yudum su ya da bir yudum süt bulamacı ile iftar ettirene de Allah’ın aynı sevabı vereceğini söylemiştir. Hz. Peygamber kendisi de bazen sahabeye iftarda konuk olur, iftar yapar ve ev ahalisine dua ederdi. Nitekim bir keresinde Sa‘d b. Ubade’nin evine iftara gitmiş ve ev halkı için şöyle dua etmiştir “Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin ve melekler size rahmet dilesin.”[20]

Hz. Peygamber’in Ramazan’a Özgü İbadetleri

Mukabele

Mukabele

Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında nazil olmaya başlamasından dolayı Hz. Peygamber Ramazan’da her zamankinden daha fazla Kur’an okur ve dinler, ashabına da bunu tavsiye ederdi. Ramazan’da her gece Cebrâil (a.s.) Hz. Peygamber’in yanına gelir, Hz. Peygamber Kur’an okur, Cebrâil de Allah Rasûlü’nü dinler, böylelikle karşılıklı okuma manasını gelen mukabele yapmış olurlardı. Bu şekilde Kur’an-ı Kerim’in o ana kadar inen ayet ve surelerini kontrol ederlerdi. İşte Hz. Peygamber’in Ramazan’a özgü ibadetlerinden biri mukabele idi.

Ümmetine Ramazan gecelerinin ibadet, tövbe, istiğfar için iyi bir fırsat olduğunu söyleyen Allah Rasûlü Ramazan gecelerini ihya etmeye büyük önem vermiştir. O Ramazan orucunu tutan, karşılığını yalnızca Rabbinden bekleyerek gecelerini ibadetle geçiren kimselerin kul hakkı hariç geçmiş günahlarının affedileceğini müjdelemiştir.

Teravih

Namaz 1

Allah Rasûlü Ramazan ayında yatsı namazından sonra mescitte namaz kılardı, “Bir gece yarısı yine Hz. Peygamber evinden çıkıp mescitte namaz kılmıştı. Bu durumu gören bazı insanlar da ona uyarak beraberinde namaz kıldılar. Sabah olunca insanlar birbirlerine geceleyin Hz. Peygamber’in mescitte namaz kıldığını anlattılar. Bu haber yayılınca ertesi gece daha çok insan toplandı ve Hz. Peygamber ile namaz kıldılar. Sabah olunca insanlar bunu yine aralarında konuşup yaydılar. Üçüncü gece mescitte halk iyice çoğaldı. Allah Rasûlü yine çıkıp namaz kıldı, insanlar da onun namazına uyup namaz kıldılar. Dördüncü gece mescit, toplanan insanları zor aldı. Fakat Hz. Peygamber o gece ancak sabah namazını kıldırmak için çıktı. Sabah namazını kıldırınca cemaate yönelerek şehadet kelimelerini söyledikten sonra, o gece namaza çıkmama gerekçesini şöyle açıkladı “Sizin mescitte toplanmanızdan habersiz değildim. Fakat bu namazın üzerinize farz kılınmasından ve onu yerine getirmeye gücünüzün yetmemesinden endişelendim (ve bu yüzden yanınıza gelmedim).”[21] Görüldüğü üzere Hz. Peygamber ashabına farz olur korkusuyla teravih namazını düzenli bir şekilde, cemaatle kıldırmamıştır. Kıldırdığı zamanlarda da kısa tutmuş, ashabını yormak istememiştir. Ancak sahabeden gelen çeşitli rivayetlerden hareketle Kadir gecesi olma ihtimali bulunan günlerde teravih namazını uzatarak cemaatle kıldırdığı söylenebilir.

Hz. Ebû Bekir zamanında da Hz. Peygamber’in uygulaması devam ettirilmiş olup, teravih namazı ancak Hz. Ömer döneminde cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Esasında bu namazın teravih ismini alışı da daha sonraki dönemlere rastlamaktadır. Hz. Peygamber döneminde teravih için daha çok Ramazan gecelerini ikame etmek, ihya etmek manasında “kıyamü’l-leyl” ifadesi kullanılmıştır. Allah Rasûlü’nün teravih namazını kaç rekât kıldığı da ihtilaflı meselelerdendir.  Yirmi rekât kıldığına dair rivayetler olmakla birlikte sabit olan sekiz rekât kıldığıdır. Bu noktada bazı alimler sekiz rekâtın müekked sünnet olduğunu, yirmi rekâtın ise müstehap olduğunu söylemektedir.

İtikaf

itikaf

Hz. Peygamber bilhassa Ramazan’ın son on gününde ibadetlerini arttırır, Allah’a yakınlaşmak için daha çok gayret gösterirdi. Bu yüzden Ramazan’ın son on gününde mescitte itikafa girer, Rabbiyle baş başa kalırdı. Hz. Âişe “Rasûlullah (Ramazan’ın) son on gününde ibadet hususunda başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi.[22] buyurmaktadır. Allah Rasûlü önceleri Ramazan’ın ilk on gününde veya ortasında itikafa girerken, Cebrâil’in kendisine Kadir gecesinin son on günde aramasını söylemesi üzerine son on günde itikafa girmeye başlamıştı. Esasında Hz. Peygamber’in itikaf için gösterdiği özen bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihya etmek içindi.

Hz. Peygamber itikafta bulunduğu vakit dış dünyadan ilişiğini tamamen kesmezdi. Zira İslam’da Hıristiyanlıkta olduğu gibi bir ruhbanlık, sosyal hayattan izole olma durumu söz konusu değildir. O itikaftayken beşerî ihtiyaçlarını gidermiş, gerektiğinde insanlarla iletişim kurmuştur. İtikafta olduğu sırada mescidin bitişiğindeki odasından başını Hz. Âişe’ye uzatır, o da saçlarını tarardı. Yine bir gün Hz. Peygamber mescitte itikafta iken eşi Hz. Safiyye yanına uğradığında onunla konuşmuş, ayrılırken de kapıya kadar onu uğurlamıştır.  Allah Rasûlü insanı Rabbine yaklaştıran ve manen olgunlaşmasını sağlayan itikafı ashabına da tavsiye etmiş ve itikafta bulunan kişi için şöyle buyurmuştur “O günahlardan uzak kalır ve kendisine hayatın içinde tüm iyilikleri yapan kimse gibi iyilikler yazılır.” Hz. Peygamber’in eşlerinin de itikafa girdikleri bilinmektedir.

Fıtır Sadakası

Sadaka

Hz. Peygamber’in Ramazan’a özgü bildirdiği ibadetlerden biri de fıtır sadakasıdır. Sadakatü’l-fıtr Ramazan ayını yaşamanın şükrünü ifade etmektedir. Oruçla bedenini kötülüklerden arındıran, Allah’a yakınlaşan kul malından infak ederek de Ramazan’ın feyzinden ve bereketinden istifade etmenin şükrünü ifa etmiş olur. İnsanların en cömerdi olan Hz. Peygamber bilhassa Ramazan ayında daha da cömert olur, ashabına da bunu tavsiye ederdi. Allah Rasûlü henüz zekât farz olmadan Ramazan ayında fıtır sadakasını ashabına emretmişti, zekât ayetinin nazil olmasıyla fıtır sadakası konusunda ashap serbest bırakılmış ve sadakalarını vermeye devam etmişlerdi.  Ramazan Allah’a yaklaşmanın, ibadet ve taatın ayı olmanın yanında sosyal dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ayıdır. Fıtır sadakası oruç ibadetindeki noksanlıkları izale ettiği gibi, Müslümanlar arasında yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularını pekiştirmektedir. Zira İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre, Rasulullah hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kılmıştır.[23]

Alemler sultanı Resul-i Ekrem Efendimiz on bir ay içerisinde yegâne bir yeri olan rahmet ve bereket ayı Ramazan-ı Şerif’i Kur’an’la, namazla, duayla, itikafla, ibadetle en güzel şekilde ifa etmiş, bizlere de bu mübarek ayı en güzel şekilde geçirmeyi tavsiye etmiştir. Allahu Teala bizler için Ramazan-ı Şerif’i rahmet, bereket, esenlik ve kurtuluş vesilesi kılsın, bu mübarek ayı Hz. Peygamber’in yaşadığı gibi yaşayabilmeyi nasip etsin. Hepinizin Ramazan-ı Şerif’i mübarek olsun! Esenlikle kalın

Kaynakça

  1. Atalay, Nazan. Hz. Peygamber Dönemi Ramazan Günlüğü. İstanbul: Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014.
  2. Doğan, Esma. Hz. Peygamber’in Ramazan Ayındaki İbadet Hayatı. Şanlıurfa: Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
  3. Diyanet İşleri Başkanlığı. Hadislerle İslam. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2015.
  4. Kur’ân Yolu. Erişim 13 Mart 2023.
  • [1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslam, 2/389.
  • [2] Kur’ân Yolu (Erişim 13 Mart 2023), Kadir 30/3.
  • [3] el-Bakara 2/183.
  • [4] Hadislerle İslam, 2/399.
  • [5] el-Bakara 2/185.
  • [6] Hadislerle İslam 2/391.
  • [7] Hadislerle İslam 2/391.
  • [8] Hadislerle İslam 2/415.
  • [9] Hadislerle İslam 2/415.
  • [10] Hadislerle İslam 2/413.
  • [11] Hadislerle İslam 2/413.
  • [12] Hadislerle İslam 2/426.
  • [13] Hadislerle İslam 2/421.
  • [14] Hadislerle İslam 2/427.
  • [15] Hadislerle İslam 2/427.
  • [16] Hadislerle İslam 2/427.
  • [17] Hadislerle İslam 2/418.
  • [18] Hadislerle İslam 2/428.
  • [19] Hadislerle İslam 2/423.
  • [20] Hadislerle İslam 2/428.
  • [21] Hadislerle İslam 2/259-260.
  • [22] Hadislerle İslam 2/433.
  • [23] Hadislerle İslam 2/443.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu