İslam Şehirleri: Bağdat
Dicle Irmağı’nın iki yakası üzerinde yer alan ve yüzyıllar boyunca İslam dünyasının bilim, kültür ve ticaret merkezi olan şehirden bahsedeceğiz sizlere. İsminin hikayesinden önemli yapılarına ve meşhur seyyahların hakkında neler dediğine kadar birçok önemli bilgiyi bulabileceksiniz bu yazımızda. Bahsettiğimiz şehir elbette Bağdat. Keyifli Okumalar 🙂
Dicle Nehri’ne Hakim Bir Başkent
Bağdat, Dicle Nehri’nin iki yakası üzerine kurulmuştur. Konum olarak Irak’ın kalbiymişçesine tam ortasında yer alır. Irak’ın başkenti olan Bağdat’ın yer olarak nerede olduğunu daha iyi bilebilmek adına Irak’ın konumuna da değinelim. Irak; Batı Asya’da bir ülke olup kuzeyde Türkiye, doğuda İran, güneydoğuda Kuveyt, güneyde Suudi Arabistan, güneybatıda Ürdün, batıda ise Suriye ile komşudur.
Bağdat Kelimesinin Kökeni
İsim olarak Bağdat’ın Farsça ‘Tanrı’ anlamına gelen ‘bag’ ve ‘verilen’ anlamına gelen ‘dād’ kelimelerinden oluşmuş olup “Tanrı’nın ihsanı veya armağanı” anlamına geldiği kabul edilir. Şehir için farklı dönemlerde farklı isimler kullanılmıştır. Mesela milattan önce Bagdasa olarak anılmıştır. Abbasiler Dönemi’nde ise cennet şehir ve barış şehri anlamlarına gelen “Medinetu’s-Selam” ismiyle anılmıştır.
Yaklaşık 1400 Yıllık İslam Hakimiyeti
634 yılında Müslümanlar tarafından fethedilen şehirde, fethedildiği günden bu yana İslam Hakimiyeti sürüyor. Şehrin İslam hakimiyeti, İslam tarihiyle bir sayılır. İslam tarihinin miladı 610’dur. Bağdat’ın İslam’la şereflenmesi ise 634’tür.
Mezopotamya’nın Kültürel Zenginliği Burada
1926 yılında Bağdat Arkeoloji Müzesi olarak kurulan Irak Ulusal Müzesi’nde Mezopotamya bölgesinde yaşamış uygarlıklara ait 5 bin yıllık tarihi geçmişe sahip çok önemli eserler bulunmaktadır. Fakat dünyanın en büyük arkeolojik koleksiyonlarından birine sahip olan müze 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesiyle ABD Silahlı Kuvvetleri tarafından yağmalandı. Birçok eser dünyanın farklı bölgelerine kaçırıldı. Yağmalamanın büyük tepki görmesi üzerine savaştan sonra müzeden çalınan eserlerin bir kısmı UNESCO’nun da devreye girmesiyle bulunarak müzeye iade edildi. 2015 yılında kapılarını yeniden açan Irak Ulusal Müzesi Bağdat’ta mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.
Şehrin Simge Yapısı: Abbasi Sarayı
Abbasi Sarayı, Abbasi Dönemi’nden günümüze kadar ulaşan tek yapıdır. Dicle Nehri’ne bakan tarihi iki katlı yapı, muhteşem mimarisi ile görülmeye değer bir mekan. 12. yüzyılda Abbasi Halifesi El-Naser tarafından yaptırılan bu saray Arap-İslam kültürünün en önemli eserleri arasında yer alıyor. 1963 yılından bu yana Al-Mustansiriya Üniversitesi yerleşkesi olarak kullanılıyor yapı. Ortasında geniş bir avlusu olan iki katlı saray, kemerlerle bezenmiş büyüleyici bir mimariye sahiptir.
Altın Kubbesi Ve Minareleri İle Kazimeyn Cami
Şehrin önemli merkezlerinden Kazimeyn’in simgesi haline gelmiş Kazimeyn Camii, kentin en meşhur tarihi yapılarından biridir. Cami, altın kubbesi ve minareleri ile göz alıcı bir güzelliğe sahiptir. Şii inancında büyük yeri olan İmam Musa el-Kazım ve İmam Muhammed Taki’nin türbeleri de burada yer almaktadır. Ne yazık ki birçok defa terör saldırılarının hedefi olarak zarar görmüştür cami. Son yıllarda gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarından sonra yeniden ziyarete açılan cami, şehrin görülmesi gereken yapılarından biridir.
İbn-i Battûta’nın Gözünden Bağdat Tasvirleri
1326 yılında İbn-i Battûta ziyaret ettiği Bağdat için Seyahatname’sinde şöyle der: “Bu çok eski şehir, Abbasi hilafetinin başşehri ve Kureyş kökenli imamların davet merkeziydi. Lakin onların inşa ettiği her şey mahvolmuş, yalnız ismi kalmıştır. Zamanın vahşilerinin oraya kanlı kılıçlarını uzatmadan önceki hâline nispetle şimdi hiçbir eser kalmamış denilebilir. Dicle’den başka dikkat çekici bir güzelliği yok.”
Ancak İbn-i Battûta aynı tarihte aynı Bağdat’ı “İslam’ın merkezi, halifelerin payitahtı ve alimlerin yatağı olması nedeniyle pek şerefli ve faziletli bir şehirdir.” şeklinde tanımlamaktan da kendini alamamıştır.
Evliya Çelebi’nin Kaleminden Bağdat
1655 yılında Bağdat’a giden Evliya Çelebi Kânûnî Sultan Süleyman ve 4. Murad’ın Irak’ta özellikle de Bağdat’ta yaptıkları eserleri anlatır. Daha sonra 4. Murad’ı kastederek “Sultan, Bağdat’ı yedi bin mühendisiyle öyle sağlam ve müstahkem etti ki Bağdat, Bağdat olalı bu imaret ve abadanlığı ilk defa görmüştür.” diyerek Osmanlı’nın İslam’ın gözbebeği bu şehri ihtişamlı günlerine döndürme gayretlerini dile getirir.
Bir Medeniyet Zirvesi
Ahmet Davutoğlu “Medeniyetler Ve Şehirler” isimli kitabında bir medeniyet tarafından kurulan şehirlerden biri olarak Bağdat’ı şöyle anlatır: “Bu şehirler, bir medeniyet ana unsurlarıyla tarih sahnesine çıktıktan sonra siyasi iradeyle kurulan şehirlerdir. Bu türün tipik örneği Bağdat’tır. Bağdat kurulduğu zaman İslam Medeniyeti teşekkül devrini tamamlamıştı. Başka bir deyişle, Bağdat’ı kuran bir ‘zihin’ ve o zihnin ürettiği bir şehir hayatı tecrübesi vardı. Abbâsî Halifesi Hârûn Reşîd, o zihin etrafında Bağdat’ı döneminin en önemli ilim ve kültür merkezi haline getirdi. Öte yandan, bu şehre verilen ‘Medînetü’s-selâm’ adının da açıkça ortaya koyduğu gibi Bağdat, bir barış şehri, yani siyasal düzenin başşehri olarak tasavvur edildi.”
Ayrıca Bağdat’ın medeniyet açısından düzeyini ortaya koyan şu cümlelere de yer verir kitabında Ahmet Davutoğlu: “Bağdat, döneminin en iyi rasathanelerine, medreselerine ve kütüphanesine sahipti. Sadece bir filozof değil; aynı zamanda bestekâr, müzik kuramcısı, mantıkçı ve gökbilimci olan Fârâbî, Bağdat’ta kaldığı dönemde ideal şehrin ve siyasal düzen idealinin en çarpıcı klasiğini yani Medînetü’l-fâzıla’yı yazdı. Büyük tercüme hareketi bu şehirde yaşandı. Antik Yunan felsefesinin eserleri İslam medeniyetinin birikimiyle bu şehirde yeniden yorumlandı.”
Diğer Şehirler İçin Tıklayınız!