İslam Şehirleri: Konya
İslam şehirleri serimize pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, Selçuklu diyarı Konya ile devam ediyoruz.
Medeniyetin Beşiği Konya
İç Anadolu bölgesinin ortasındaki geniş düzlükte bulunan ve Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden olan Konya’da yerleşim, tarih öncesi çağlara kadar uzanmaktadır. UNESCO’nun dünya miras listesine aldığı Çatalhöyük’te yapılan kazılar sonucu Neolitik Çağ’a ait kalıntılara ulaşılmıştır. M.Ö. 7000’li yıllara kadar giden araştırmalar neticesinde bulunan duvar resimleri ise bölgede yerleşik hayatın en büyük göstergesi olmuştur. Burada bulunan kalıntılarda ortaya çıkarılan bitişik evler ve sokaksız yerleşim, bu alanı Anadolu’daki diğer Neolitik yerleşim alanlarından farklı kılmaktadır.
Selçuklu Payitahtı
Şehir, Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler ve Büyük İskender’in istilalarına uğradıktan sonra uzun süre Doğu Roma İmparatorluğu hâkimiyetinde kalmıştır. Bu dönemlerde İconium adını alan Konya, 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından Anadolu içlerine yapılan fetihlerle İslam devletlerinin hâkimiyetine girmiştir. 1076 yılında Süleyman Şah tarafından Anadolu Selçuklu Devleti’nin başşehri yapılan Konya, bu hüviyetini 1277 yılındaki Karamanoğulları Beyliği dönemine kadar sürdürmüştür. Bu tarihten sonra Karamanoğulları Beyliği’ne baş şehirlik yapan Konya, bu devlet ile Osmanlı Devleti arasında on altı kez el değiştirdikten sonra 1467 yılında II. Mehmet tarafından fethedilerek Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
Peygamberler Şehri
Maneviyatın, her kare taşına yansıdığı Konya’da kimi kaynaklara göre 329, kimi kaynaklara göre 355, kimi kaynaklara göre ise 379 adet peygamber ve evliya mezarı bulunmaktadır. Araştırmacıların ulaştığı kaynaklara göre altı adet ismi belirlenen, sekiz adet de ismi belirlenemeyen peygamber Konya’da metfun bulunmakta. Bu özelliği ile on üç peygamberin yattığı Şanlıurfa ve on peygamberin yattığı Diyarbakır illerinden daha fazla peygamber mezarı barındırmakta Konya. Resmî olarak peygamberler şehri kimliği kazanamasa da bu yönde yapılacak derin araştırmalar neticesinde kazanacağı unvana kavuşacağı günleri beklemektedir.
Hazreti Mevlana ve Şeb-i Arus
1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlana Celaleddin Rûmi, Moğol tehlikesi sebebiyle babasının önderliğinde ailesiyle Belh’ten ayrılmıştı. Uzun süren bir yolculuğun ardından bugün Karaman şehrinin bulunduğu bölge olan Larende bölgesine gelmişti. Burada ilim ve riyazetle geçen yedi yılın ardından aile, Sultan Alâeddin’in daveti üzerine 1299 yılında Konya’ya gelmiştir. Konya’ya geldikten kısa süre sonra babası Bahaeddin Veled’in seksen yaşında vefat etmesi üzerine Mevlana Celaleddin, Konya’da halka ilim öğretmeye ve onları irşat etmeye başladı. İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerden biri olan Mevlana Celaleddin Rûmi, vefat ettiği tarih olan 17 Aralık 1273 tarihine kadar Konya’da ilim ve irşat vazifesine devam etmiştir. Mevlana’nın ölüm günü, Mevleviler tarafından “düğün gecesi” manasına gelen Şeb-i Aruz olarak adlandırılmıştır. Günümüzde her 17 Aralık’ta Şeb-i Aruz isminde anma programları düzenlenmektedir. Adına yaptırılan türbede metfun bulunan Mevlana Celaleddin Rûmi’nin kabri, günümüzde yerli ve yabancı pek çok turistin ziyaret ettiği bir müzedir.
Mecmâu’l Bahreyn
“İki denizin birleştiği yer” manasına gelen bu tanımlama, Hazreti Mevlana ile Tebrizli Şems’in Konya’daki buluşmasının adı olmuştur. Rivayete göre Konya’ya gelen Tebrizli Şems ile İplikçi Camii’ndeki vaazından çıkan Hazreti Mevlana, bugün Alâeddin Tepesi diye adlandırılan yerin önünde buluşurlar. Burada Şems Mevlana’ya “Bistamlı Beyazıd mı daha büyüktür yoksa Hazreti Muhammed (sav) mi?” diye bir soru yöneltir. Aldığı cevap karşısında dehşete kapılan Tebrizli Şems oracıkta bayılır. Ayıldığında kendisini dergâhta bulan Tebrizli Şems ile Hazreti Mevlana’nın ünsiyeti böylece başlamış olur. Tebrizli Şemsin riyazeti neticesinde “piştim” makamına eren Hazreti Mevlana, artık bir aşk eridir ve kıyamete kadar yönünü bulması hususunda insanlığa yardımcı olacaktır. Günümüzde bu iki büyük insanın buluştukları yer olan bölgeye küçük bir anıt yaptırılmış ve bir de kitabe konulmuştur.
Penceresi Kapısından Büyük Cami: Aziziye
Konya, cami sayısı bakımından Türkiye’de İstanbul’dan sonra ikinci sırada gelir. Selçuklular ve Osmanlılar döneminden kalma pek çok caminin bulunduğu şehirde Kapu Camii, Şerafeddin Camii, Sultan Selim Camii, Alaaddin Camii ve Aziziye Camii gibi ecdadın emaneti olan camiler var. Bu camilerin her birinin kendine göre yapısal ve mimari anlamda özellikleri mevcuttur. Mesela 17. yüzyıl Osmanlı dönemine ait olan Aziziye Camii, kendisinden önce mevcut bulunan caminin yanması sonrası Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan adına 1867 yılında tekrardan yaptırılarak bugünkü şeklini almıştır. Son dönem Osmanlı barok tarzı mimari ile yapılan caminin en önemli özelliği ise pencerelerinin kapılarından büyük olmasıdır.
Şivlilik ve Fener Alayı
Konya haricinde dünyanın başka hiçbir yerinde rastlayamayacağınız bir adettir şivlilik ve fener alayı. Üç ayların müjdecisi olan Regaip Kandili’nin sabahında Konya halkı, çocukları sevindirmek için aldığı ikramları, ellerinde poşetleri ile kapı kapı dolaşan çocuklara verirler. Şehirde birlik ve beraberliğin yaşandığı bu günün bir önceki akşamında ise çocuklar, yine ellerinde kartondan yapılmış fenerlerle sokaklarda dolaşırlar. Tam bir görsel şölenin yaşandığı gecede yakılan ateşlerin etrafında oynayan çocuklar, gönüllerince eğlenirler.
2021 İslami Dayanışma Oyunları
Kısa adı İİT olan İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye devletler arasında organize edilen İslami Dayanışma Oyunları’nın beşincisi bu yıl ağustos ayında Konya’da gerçekleştirilecektir. 2021 yılının yaz aylarında yapılması planlanan etkinlik, tüm dünyayı etkisi altına alan salgın nedeniyle 2022 yılının ağustos ayına ertelenmek zorunda kaldı. Atletizm, okçuluk, yüzme ve benzeri pek çok branşta altmışa yakın ülkeden üç bin kadar sporcunun katılması beklenen etkinliklerin, uluslararası barış ve uyuma katkı sunması hedeflenmektedir.