Mutlu Müslümanlardan Hidayete: Abdurrahim Green
En güzele giden kapılar, gayretli bir arayışın ardından aralanır. Çünkü arayış, çoğu zaman zorlu yolların sonundaki hazinedir. Ve bütün enkazlarına rağmen hakkın yolunu tutanlar, o en güzel hazinenin sahipleridirler. Abdurrahim Green… Kendisi bu en güzel hazinenin sahiplerinden biri. Tanzanya doğumlu Britanyalı Green, 1988 yılından beri de hazinesine muhafız olarak ülkesinde İslam aktivisti.
Abdurrahim Green’in hikayesi oldukça uzun bir period ile şekilleniyor. Öyle ki 1964 senesinde doğan Green, daha sekiz yaşlarındayken mensubu olduğu Hristiyanlık inancının temel öğretilerini sorgulamaya başlamış. Özellikle teslis inancına dair mantıksız bulduğu konular kafasının bir yerlerinde mantıksızlığını korusa da ifade ettiğine göre çoğu Hristiyan’ın yaptığı gibi dogmatik olmaya devam etmiş.
Hikayesinin en kritik kısmı, iş seyahatleri için gittiği Mısır‘da yaşanıyor. Mısır’daki Müslümanların bütün zorluklara rağmen günün sonunda mutlu olmayı başarmaları, çocukluğundan beri Batı eğitiminin kendisine öğrettiği Batı merkezli gelişmişliğin aslında Doğu eksenli bir gelişmişlik olduğunu fark etmesi, Green’in tekrardan bir sorgulama dönemine girmesine neden oluyor. Özellikle de Müslümanların neden mutlu olduklarını merak eden Abdurrahim Green, o dönemi şu şekilde aktarıyor:
Kriz, bir Mısırlı beni sorgulamaya başladığında geldi. Bana tanrının çarmıhta öldüğünü kabul ettirdiğinde afalladım. Söyledikleri ile Hristiyanlığın ve tanrının sonsuzluğuna ilişkin iddiaların boşluğunu ortaya çıkardı. O an, ergenlik yıllarım boyunca iki artı iki eşittir beştir gibi saçma bir kavrama inandığımı fark ettim.
Batı’nın programlanmış hayatı beni kendinden şiddetle itti. Bir insanın kati bir programda sadece deli gömleği giyerek bir hayat yaşaması gerekip gerekmediğini sorgulamaya başladım. Avrupalıların hayattan zevk almakta çok zorlandıklarını fark ettim. Hayatta daha yüksek bir amaçları yoktu.
Aynı dönemlerde tarih, felsefe ve çeşitli dini yazılar üzerine özel bir çalışma yürüten Green, yaklaşık üç yıl Budizm öğretilerini uygulasa da onu hiçbir zaman resmi olarak kabul etmediğini belirtiyor. Kur’an-ı Kerim’i ilk okuduğunda ise kendisini hemen cezbettiğini ve Kur’an’ın ilahi bir vahiy olduğuna ikna olduğunu aktararak şöyle söylüyor:
Bana sadece Allah’ın rehberlik ettiğine inanıyorum, bir başkasının değil. İslam’ı hak edecek ne yaptığımı ise hâlâ bilmiyorum.