Nefes Şairi: Yunus Emre
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
O yazmış olduğu sözleriyle kalplerimizdeki aşk ateşini harlayan, soluksuz düştüğümüz dünya uğraşılarımıza bir nefes aldıran, akıllara sırları düşünceleriyle fısıldayan şahsiyet: Yunus Emre. Düşünceleriyle yalnız Türk milletinin değil dünya milletlerinin de dikkatini çekmiş olan Yunus Emre, İslam nurunu dillerde dolaşan ilahileriyle yayan mutasavvıf bir şairdir. Tasavvuf Edebiyatı serimizin bu yazısında Anadolu’nun piri, Türk kültüründe yetişmiş derviş Koca Yunus’u konu alacağız.
Hayatı
Yunus Emre’nin yaşamı Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmaya başladığı, Anadolu’da küçüklü büyüklü beyliklerin kurulduğu, Moğolların akın ve yağmalarının yaşandığı, Osmanlı Beyliği’nin filizlendiği döneme denk gelmiştir. Yunus Emre’nin doğum tarihi kaynaklarda 1240-1241 olarak nakledilir. Divanında Mevlana, Ahmed Fakih, Seydi Balım ve Geyikli Baba’dan bahsetmesinden ötürü onların çağdaşı olduğu bilinir. Nerede doğduğuna dair bilgilerde netlik olmamasından ötürü Yunus Emre’nin tam olarak nerede doğduğu veya yaşadığı bilinmez, Orta Anadolu’da yaşadığı kabul edilir.
Yunus Emre’nin yaşadığı dönem sıkıntılı bir dönemdir, geçim sıkıntısı çekilmektedir. Çiftçilikle geçinmeye çalışan Yunus Emre o dönemde fakirdir ve geçimini zor sağlamaktadır. Yunus Emre’nin derviş olmasından önceki hayatına dair nakledile gelen bir menkıbe vardır ki ona göre Yunus Emre Karahöyük’e Hacı Bektaş-ı Veli’ye buğday istemek için gitmiştir. Dergâha gelen Yunus bir süre Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanında kalır ve döneceği esnada buğday ister. Hacı Bektaş ona nefes vermeyi teklif eder ancak Yunus ihtiyacının bu olmadığını düşünerek buğday ister. Bektaş-ı Veli’nin teklifine ısrarla buğday deyince ona istediği verilir ve buğdayı alarak köyünün yolunu tutar. Köyüne yaklaştığı sırada buğdayın bir gün tükeneceğini ama nefesin tükenmeyeceğini düşünüp ne kadar gaflete düştüğünün farkına varır ve geri döner. Tekkeye geri dönüp nasibini istediğinde ise Hacı Bektaş ona şunları iletir: “Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın.” Tapduk Emre’nin yolunu tutan Yunus, dergâha vardığında Tapduk Emre ile görüşür. Tapduk ona bu durumun haber edildiğini, dergâha hizmet edip emek vermesi gerektiğini söyler. Bunu kabul eden Yunus kırk yıl boyunca bu dergâhtaki erenlere eğri odunun yakışmayacağını düşünerek düzgün odunları taşır.
Tasavvufta zahmet olmadan rahmet olmaz, emek verilmeden karşılık bulunmaz. Benden geçmeden asıl benliğe kavuşulmaz. Odun taşıyarak dervişliğe yol alan Yunus, her gün kendi benliğinden vazgeçer, maneviyat kazanır. Tapduk Emre’nin tekkesinde büyük bir meclisin kurulduğu gün Yunus, Derviş Yunus olur. Mecliste Yûnus-ı Gûyende isimli başka bir dervişe Tapduk Emre cezbeye gelip kendinden geçmesinin ardından “Yûnus-ı Gûyende, söyle” der. Tapduk’un üç kere tekrarlamasına rağmen Gûyende işitmeyince Tapduk, Yunus Emre’ye dönüp “Yûnus, vakit geldi, o hazinenin kilidini açtık, nasibini aldın, hünkârın nefesi yetişti, sen söyle! (Tatcı)” der. Gönlündeki karanlıkları aydınlığa açılan, gözündeki perdesi kalkan Yunus Emre mücevher gibi kıymetli nefesler(ilahiler), sözler söylemeye başlar. O gün Yunus, Koca Derviş Yunus emre olur.
Yunus Emre’nin evlendiği ve çocuklarının olduğu bilinmektedir. Öyle ki kendisi buğday istemeye Bektaş’a gittiğinde buğdayı nefese tercih etmesinin nedeni olarak “Ben nefesi neyleyeyim; ehil-ıyâlim (geçindirilecek ailem) var!” demesi de bizlere bunu gösterir. Çocuklarının birinin adının İsmail olduğu arşivlerdeki Konya Defteri’nde kendi malının oğluna intikal ettiğinin yazılmasından ötürü bilinmektedir. Yunus Emre’nin ümmî olduğu düşünülmektedir. Zira kendisi de bunu beyitlerinde dile getirir. Ancak medrese eğitimi görmüş bir kimsenin ilimden geri kalmayacağı düşünüldüğünde onun ümmiliğinin Efendimiz’in (as) ümmiliğine atıf olduğu, bir sıfat olarak, gelenekten gelen saf bilgiye sahip olan, anlamını karşıladığı kabul görülmüştür. (Tatcı) Tapduk Emre’nin mürşidi Yunus Emre pek çok yer gezmiş, sırrın nefesini, manevi aşkı anlatmıştır. Yukarı iller olarak tasvir ettiği Azerbaycan’a kadar gitmiş, gurbette mecnun gibi âşık olup Urum, Şam’da dolaşmış, Şîraz, Bağdat, Tebriz ve Şam gibi yerleri görmüştür.
Sufîler, dervişler Peygamber Efendimiz’den uzun yaşamayı hoş görmezler. Bundan olmalıdır ki 80 yılı aşkın yaşayan Yunus Emre kendi hayatını uzun sayar. Şiirlerinde hayatının uzun olmasını şairler kocası, bir âşık koca şeklinde ifade etmiştir. 1320 yılında vefat ettiği kabul edilen Yunus Emre’nin gerek Anadolu coğrafyasında, gerekse Azerbaycan’da birçok makam ve mezarların olduğu tespit edilmiştir. Bu halkın onu ne denli sevdiğini, hatırasının yaşatıldığını gösterir. Anadolu’da Koca Derviş Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen mezarlar şunlardır: Yûnusemre Köyü (Eskişehir), Karaman, Ortaköy(Aksaray), Bursa, Emresultan Köyü(Manisa), Dutçu/düzcü Köyü(Erzurum), Keçiborlu(Isparta), Sandıklı(Afyon), Nallıhan Emresultan Köyü (Ankara), Ünye(Ordu), Sivas.
Edebi Kişiliği
Yunus Emre’nin edebiyatta ayrı bir yere sahip olmasını sağlayan şey onun Eski Anadolu Türkçesi’nin oluşumunda etkin rol almasıdır. Türkçe daha öncesinde edebi metinlerde çok az kullanılırken Yunus Emre’nin kullandığı kelimeler, ifadeler ile onlara yüklediği manalar Türkçeyi edebi bir dil haline getirmiştir. Tasavvuf edebiyatında onu diğer mutasavvıf şairlerden ayıran özelliği budur. Ondan sonrakilerin onu taklit etkilerini İsmail Hakkı Bursevi şöyle söylemiştir:
Şeyh Yûnus bu lisanın hatmidir. Zira ondan sonra gelen erbâb-ı mezâkın her biri onun mezâkı üzerine gitmiş, nazımda onu taklit etmiştir.
Yunus Anadolu’da gelişmekte olan Batı Türkçesiyle ilk ve en güzel şiirleri ortaya koymakla kalmamış, Türkçenin bir tasavvuf dili olmasını sağlamıştır. Sade bir dil kullanan Yunus’un divanında günümüzde kullanılmayan birçok kelime mevcuttur. Onun dilinde duruluk, güzellik ve coşkunluk bulunur. Halkın dilini kullanan Koca Yunus, halka seslenmiş, aynı zamanda Türk Halk şairi olarak da değerlendirilmiştir. Anadolu Türkçesine kattığı estetiği ve yeni ruhu yaşadığı toplumun dilini ve geleneklerini kendi yaratıcı sanat anlayışı süzgecinden geçirmesine borçludur. Kendisiyle çağdaş ya da kendisinden önce olan mutasavvıf şairlerin Yunus kadar sözlerinde lirizm kullandığı gözlemlenir. Öncekilerin daha çok didaktik maksatlı yazdıkları öğütlerine karşın Yunus sözlerine o aşkın heyecanını aksettirmiş, akılda kalıcılığı yüksek kafiyelerle rediflerle sağlamış, bestelenmeye müsait eserleri ile de kulakları mest etmiştir. Türkçeyi yetersiz gören şairlerin Arapça ve Farsçaya başvurmasına karşın Yunus, Türkçenin Oğuzca’dan gelen gramerleri, kelime hazinesini kullanmasıyla dile hâkim birisi olarak üstün bir olgunluk göstermiştir. Onun düşünceleri diğer mutasavvıf şairlerden farklı olmasa da onlardan Türkçeyi kullanma şekliyle ayrılır. Divanındaki şiirler ele alındığında Yunus Emre’nin koşma, nutuk, ilahi(nefes) şairi olduğu söylenebilir. Onun ilahilerinin nefeslerinin günümüze kadar ulaşıp farklı dillere çevrilmesinde önemli etken diline hâkim olan üslubudur.
Eserleri
Risâletü’n-nushiyye: Risâle küçük hacimli eserler için kullanılan bir terimdir. Yunus Emre’nin risâlesi 600 beyitten oluşan bir mesnevi şeklinde yazılmıştır. Aruz kalıbının mefâîlün mefâîlün feûlün vezniyle yazılan bu eser, seyrüsülûk(manevi yolculuk) ehline öğütler vermektedir. Yunus Emre’nin ilahileri göz önünde bulundurulduğunda Risâletü’n-nushiyye daha az şiirsellik içerir. Latif harfleri ile çeşitli neşirleri yapılan eser Anadolu sahasının tasavvuf muhtevalı ilk nasihatnamelerinden sayılmaktadır.
Divan: Farklı nüshalara sahip Yunus Emre’nin Divan’ı sonraki dönemlerde aynı mahlasa sahip şairlerin şiirlerinin karışması, istinsah hataları gibi çeşitli nedenlerden ötürü tam bir yazma mevcut değildir. Ama aşikâr olan bir durum vardır ki o da Yunus Emre’nin ilahilerinin daha söylenir söylenmez yazılır yazılmaz dillerde dolaştığı ezberlendiğidir. Günümüzde Anadolu’da başlayıp Balkanlar’a kadar olan geniş coğrafyada Müslüman Türk kültürünün bulunmasında Yunus Emre’nin dillere dolanan ilahilerin etkisi büyüktür. Yunus’un ilahileri aynı şekilde Anadolu ve Rumeli tarikatlarının da ortak düşüncelerini ve seslerinin oluşturur.
Yunus’un asıl sanatının, aşkının, imanının, düşüncelerinin yer aldığı eseri yaşarken yazılıp tertip edilen Dîvân’ıdır. Dîvân’ında bulunan 417 şiir aruz ve hece vezni ile yazılmıştır. Bu şiirlerin pek çoğu beyit şeklinde, bir kısmı da musammat şeklinde yazılmıştır. Musammatları aruzun müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün kalıbıyla kaleme almış, heceyle söyledikleri ise gazele benzemesinden ötürü heceli gazel adını almıştır. Yunus Emre böylelikle ilki gerçekleştirerek gazelleri hece veznine uyarlamış, kendisinden sonraki mutasavvıf şairlere örnek olmuştur. Anlaşılır bir Türkçe ile yazdığı şiirlerdeki hece-aruz ikiliği bize onun geçiş dönemi şairlerinden olduğunu gösterir. Yunus emre şiirlerini bir sanat endişesiyle değil, ilahi aşkla kaleme almış, benzeşen her sesle kafiye yaparak kulak kafiyesini esas almıştır. Yarım kafiye kullandığı şiirlerinde redife daha çok ağırlık vermiş, redif fazlalılığı ise onun şiirlerinin bestelenebilmesini kolaylaştırmıştır.
Divanından bir seçmece:
Ey gönül bir dem bir vakit dünyâdan usanmaz mısın
Bunca fâsid işler ile yüzünden utanmaz mısın
Sen seni hoş tutgıl arı istigfâr eyle yârı
Îmân beline bağlanup dîn donun donanmaz mısın
Ey metâ’ın kalba satan güherine pullar katan
Assıyı ziyâna satan assıya uzanmaz mısın
Gayret içinde mübtelâ günâhlar içinde kodu
Dîn yolında gönül sayrı cidd ile dayanmaz mısın
Ölmez vuslat meyin içen ma’siyyet denizin geçen
Meyhâneden ‘azim idüp mescidlere kanmaz mısın
Yeri göğü seyrân kılan ‘arş u kürsü cevlân uran
Yûnus katında ey gönül bir dem eğlenmez misin
Yunus Emre – Divan [158]
Kaynaklar
- BİLGİN, A. A. (2014). Türk Tasavvuf Edebiyatının Mahiyeti. Türkiyat Mecmuası .
- Tatcı, M. (2013). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 6 11, 2023 tarihinde İslam Ansiklopedisi : https://islamansiklopedisi.org.tr/yunus-emre Erişim Tarihi: 11.06.2023
- Tatcı, M. (2016). Yûnus Emre Dîvân – Seçmeler – . Ankara: DİB Yayınları.
- Korkmaz, Z. Yunus Emre ve Anadolu Türkçesînîn Kuruluşundaki Yeri. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/650255 Erişim Tarihi: 11.06.2023
Kelimelerin elvanından üstüne düşenle renklenmiş bir edebiyatçı. Anlamlar denizinden bir küçük damla dahi alabilmek ve verebilmek için çabalıyor.