Osmanlı’da Ramazan Bayramı
Osmanlı’da on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in vedasıyla bir yandan gönüllere hicran acısı düşer, diğer yandan ise bayramın telaşı, neş’esi sarardı her yanı. Hem devlet erkanı hem de halk bayram coşkusunu doyasıya yaşar, büyük bir neşe ve sevinç hâkim olurdu. Osmanlı’da bayram günlerine ayrıca bir önem verilir, kıymet tahsis edilirdi. Öyle ki çeşitli adetleri ve ananeleriyle bugün hala bir parçasını devam ettirdiğimiz Osmanlı’ya has bir bayram kültürü ortaya çıkmıştır. Bu yazımızda sizleri ecdadın bayramıyla buluşturacak, o tatlı bayram havasını hep beraber soluyacağız. İydiniz sa‘id, ömrünüz mezîd, her rûzunuz bir iyd olsun. Keyifli okumalar dileriz 🙂
Osmanlı’da bayrama son derece büyük bir kıymet verilir, hakkıyla yaşanmaya çalışılırdı. Bayramdan evvel tıpkı Ramazan öncesindeki gibi herkesi tatlı bir telaş sarar, bayram için hazırlıklara başlanırdı. Evler, bahçeler temizlenir, alışverişe çıkılırdı. Özellikle Kapalıçarşı bayram alışverişine gelenlerle dolup taşardı. Hanımlar kendileri için özel elbiseler sipariş eder, çocuklar baştan aşağı giydirilir, evin beyleri ise Galata veya Beyoğlu’na gider, fes diktirirlerdi.
Bayramda gelecek konukların ikramlıkları tedarik edilir, şekerci dükkanlarında canhıraş bir kalabalık olurdu. Komşularla bir araya gelinir, misafirlere ikram edilecek bayram tatlıları hazırlanır, kat kat baklavalar açılırdı. Bayram öncesinde özellikle de Arefe Günü bayramı temiz ve pak karşılamak için hamamlara gidilirdi. Hediyelikler alınır, harçlıklar keselere konur, davulcunun, bekçinin bahşişi hazır edilirdi. Bazı minikler bayram gününün gelmesini bekleyemeden Arife gününden bayramlıklarını giyinir, sokaklarda dolaşmaya başlarlardı. Bunlara “Arife Çiçeği” denilirdi.
Ramazan ayı gibi bayram gününün belirlenmesi için de hilal gözlenirdi. Hilali gözlemekle görevli memurlar bayram hilali göründü mü derhal kadıya haber verir, şayet hava kapalı olur da hilal görülmezse o takdirde Ramazan otuz güne tamamlanırdı. Bayram günü belirlendikten sonra Sadaretten çıkarılan ferman tüm ilgili yerlere ulaştırılır ve bayram ilan edilirdi. Arefe günü ikindi namazından sonra toplar atılmaya başladı mı insanlar bayram müjdesini alırdı. Bu toplara “Bayram Topu” denilirdi. Bayramın geldiğinin bir başka habercisi kandillerin yakılmasıydı. Bayram müjdesinin alınmasıyla yediden yetmişe herkeste büyük bir coşku ve sevinç meydana gelirdi. Arefe gecesi her caminin minaresine kaftan giydirilir, mahya olarak bir hat yol çekilir, bununla Ramazan’ın yolculuğu ima edilirdi.
Bayram haberinin alınmasıyla sarayda da büyük bir sevinç peyda olur, hazırlıklar başlardı. Arefe Günü Topkapı Sarayı’nda “Arife Divanı” adı verilen bayramlaşma töreni gerçekleşirdi. Tören Arefe günü ikindi namazının ardından Fatiha Sûresinin tilavetiyle başlardı. Arz Odasının önünde Taht-ı Hümayun kurulur, törene katılacak olanlar Taht-ı Hümayunun sağında ve solunda yerlerini alırdı. Padişah Arz Odasından çıkarak kendisi için hazırlanmış olan tahtına oturur, divan nevbeti çalınır, alkış tutulurdu. Ardından padişah evvela Enderûn halkının bayram tebriklerini kabul eder, duacı çavuşun yaptığı duaya törende bulunanlar hep birlikte âmin derlerdi. Törenin sona ermesiyle birlikte padişah tahtından kalkarak alkışlar eşliğinde Arz Odasına geçerdi. Padişahın Arz Odasına geçmesiyle Selâtîn Cami İmam Hatipleri Arz Odasına giderler ve birer Aşr-ı Şerif okurlar, padişah tarafından kendilerine bahşiş verilirdi.
Osmanlı sarayında cülus töreninden sonra en önemli merasim bayram tebrikleriydi. Fatih Sultan Mehmet tarafından kanunlaştırılan bu merasimler Osmanlı devletinin ihtişamını ve görkemini göstermek için son derece önemli idi. Arife günü yapılan divanın yanında asıl bayramlaşma töreni bayram sabahı gerçekleşirdi. Padişah ve saray erkanının bayramlaşma törenine “Muayede Alayı” ya da “Resmi Muayede” denilirdi. Tebrik merasimi sabah namazı ile bayram namazı arasında yapılırdı. Bayram günü padişah sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesi’nde kılar, Darüs’saade ağası, Silahtar ve padişah yakınları burada padişahla bayramlaşırlardı.
Daha sonra padişah Revan Kasrı’na geçer, saltanat elbisesini giyerdi. Revan Kasrı’nda bulunduğu sırada da saray imamları ile hekimbaşı hünkarın bayramını tebrik ederdi. Padişah tören için hazırlanırken hünkâr tahtı yerinden çıkarılır, süslenir ve Babüs’ Saade’nin önüne konulurdu. Merasim zamanının geldiği silahtar ağa tarafından padişaha bildirilirdi. Padişah önce Arz Odasına gelir, orada biraz dinlenir, bu sırada mehter marşlarının sesi duyulmaya başlardı. Padişahın tahtına oturmasıyla Nakibül Eşraf bir dua ile merasimi başlatırdı. Ardından Enderun çavuşları “Aleyke Avnullah (Allah’ın yardımı üzerine olsun) nidalarında bulunurlardı. Önce sadrazam, vezirler, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri sırayla tahta yaklaşırlar, eğilerek etek öperlerdi.
Padişah her etek öpülüşünde ayağa kalkardı. Padişahın her ayağa kalkıp oturuşunda törende bulunanlar “Maşallah!” derlerdi. Bayram Alayı nihayete erdikten sonra hünkâr Has Odaya geçer ve önceden belirlemiş olduğu Ayasofya veya Sultanahmet gibi büyük bir camide bayram namazını kılmak için hazırlanırdı. Padişahın bayram namazını kılacağı camiye gidişi ve dönüşü esnasındaki merasim şehirdeki insanlar için en güzel seyirlerden biriydi. Bayram namazının ardından saraya teşrif ederek, Has Oda önündeki tahtına oturan hünkarı saray nedimleri ve musahipleri eğlendirirlerdi. Diğer tarafta helvahanede hazırlanan helvalar gümüş ve altın tabaklarda getirilir, önce orada bulunan şeyhülislam ve meşayiha ikram edilir, daha sonra vezirlere ve Divan ehline dağıtılırdı. Matbah-ı Amire’den gelen yemeklerin yenilmesiyle Alay sona ererdi.
Bayram sabahı gün doğarken minarelerden ilahi sesleri yükselir, ardından ezan-ı şerif okunur, arife günü başlayan top atışları bayramın son gününe kadar tüm şehri inletirdi. Minarelerden ilahiler duyuldu mu bayramlık elbiseler giyilir, süslenilir, saçlar, bıyıklar taranır, güzel kokular sürülür ve caminin yolu tutulurdu. Bayram namazı o kadar kalabalık olurdu ki camiye ve dahi avluya sığmayan insanlar sokakları doldururdu. Namazlar huşu içerisinde eda edildikten sonra ilk bayramlaşmalar cami avlusunda olurdu. Bu sırada çocuklar bayramlıklarını giyinir, heyecanla büyüklerinin camiden gelmesini beklerdi. Evin erkekleri camiden dönünce büyüklerin elleri öpülür, büyükler de küçüklerin yüzlerini öperek: “Allah nice senelere kavuştursun, berhudar olun.” dualarında bulunurdu.
Bayramda çocukların yüzü güldürülür, erkek çocuklarına kabartmalı motifli, kız çocuklarına da fırfırlı mendiller hediye edilirdi. Harçlıklar bazen çocukların eline verilirken, bazen de bu mendillere sarılırdı. Çocuklar mendilleri kullanmaz, bayram mendili koleksiyonu yaparlardı. Aile bireylerinin bayramlaşmasının ardından, akraba, hısım, eş, dost, komşu bayram ziyaretlerinde bulunur, tatlı sohbetler edilir, evler şenlenirdi. Misafirlere şekerler, lokumlar, şerbetler ikram edilir, bayramdan önce bin bir emekle açılan baklavalar afiyetle yenirdi. Mahallenin çocukları da bayram günlerinde kapıları çalar, mendillere sarılı harçlık ve şekerleri toplarlardı. Mahalle bekçileri de elinde davulu, dilinde manisiyle kapı kapı dolaşır, bahşiş toplardı.
Buna bayram ayı derler
Bal ile şekerden yerler
Eskiden adet olmuş
Bekçiye bahşiş verirler
Osmanlı’da Ramazan Bayramı son derece hareketli ve renkli geçerdi. İstanbul’un Fatih, Vefa, Kadırga, Üsküdar, Beşiktaş gibi semtlerinde bayram meydanları kurulur, eğlenceler düzenlenirdi. Meydanlarda hokkabazlar, cambazlar, oyuncular hünerlerini sergiler, insanları eğlendirirdi. Çocuklar için salıncaklar, dönme dolaplar, atlı karıncalar getirilirdi. Kuruyemişçiler, tatlıcılar, çörekçiler, simitçiler meydanın etrafını doldurur, horoz şekerleri, elma şekerleri, renk renk macunlar, oyuncakçılar çocukları beklerdi. Adeta panayır yerini anımsatan bu meydanlar Osmanlı toplumunun en büyük bayram eğlencesiydi.
Kaynakça
- Aşık, Fadime. Osmanlı İstanbul’unda Ramazan Kültürü ve Ramazan Sofraları. Sakarya: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019.
- Bezci, Gül. Osmanlı Toplumunda Ramazan Kültürü. Kütahya: Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
Tarihin tozlu sayfalarında kaybolmayı seven bir İslam Tarihi öğrencisiyim.