Asyaİçerikler

Umut ve İman 2

Belgeselimizin ilk partında “Umut ve İman” başlığını uygun gördüm. Çünkü tüm yaşananlar kurtuluş ve müjdenin umudu olmadığı yerde çekilesi çile değil. Şunu bilmeliyiz ki kardeşlerimiz orada kendi evleri, yurtları için direniyor gözükseler de aslında biz Müslümanları temsil ediyorlar. Bizim uyanmamız gereken kısmın bu olduğunu düşünüyorum. Bu uyanış bizlere sorumluluk yükleyip en azından bu bilinçte olmamızı sağlayacaktır. Onların çorbasındaki tuz işlevi görecek olsa bile bu duyar hiç bir şey yapmamaktan iyidir.

1967 yılında işgale uğrayan bu vatan toprağının sahibi kardeşlerimiz yurtlarına yakın olmak adına çareyi civar ülkelerde buldu. Göç etmeyenlerin ise zulmü bitmek bilmiyor. Otuz yıl haksız yere hapis de yatanlar var. Göç yoksa öldürmek, öldürmek yoksa süründürmek var!
1994 yılında İbrahim Camii’nde yaşananlar acı olmakla birlikte insanı çıldırtan cinsten. Bir İsrailli vatandaş çıkıp camide namaz kılan Müslümanları silahla tarıyor. Yirmi beş kardeşimiz şehit oluyor. Üç yüze yakın kardeşimiz yara alıyor ve bu camiyi koruma altına alan yine İsrail oluyor. Sözde refah temin ediyorlar ama bu hakka, huzursuzluk çıkararak sahip oluyorlar. Peygamberlerin atası Hz. İbrahim ‘in oğlu Hz. İshak’ın, Hz. Yakup’un ve Hz. Yusuf’un kabrinin bulunduğu yerde kan dökmek… Oysaki bu peygamberler kendilerinin de kutsalları. Gözünü kan bürümek dediğimiz bu oluyor.

Uygulanan Politika
Umut ve İman 2 1

Uygulanan Politika

Güvenliği kendileri üstleniyor ama sebebi kendileri. Bu nedenle de yaşanılan coğrafyayı ikiye bölmüş durumdalar. Zaten kutsal topraklarda ikiye bölmedikleri yer bırakmadılar. Yedi yüz seksen km uzunluğunda ayrım duvarı inşa ettiler. Bu halkın yaşam standartlarını o kadar zorluyor ki; okul, iş, çarşı vb. her yer duvarın diğer tarafında kalıyor. Bu duvarı aşmak için ya kilometrelerce yol gidiliyor ya da saatlerce İsrail güçlerinin keyfi güvenlik uygulamalarına takılıyorlar. Onun dışında İsrail güçleri tarafından yıkılan evlerinin tadilatı için gereken malzemeler temin edilemiyor. Bazı gıda malzemelerinden de yoksun bırakılıyorlar. Bunlar aslında caydırma politikalarının bir parçası ama kardeşlerimiz -Allah onları muzaffer eylesin-  direnişlerinden vazgeçmiyorlar.

Bu caydırma politikasının en temel sebebi ise sistematik olarak İsrail halkının yerleşme planı. O bölgeye daha fazla yerleşimci oturtmak için konutlar inşa ediyorlar ve geniş çaplı tutuyorlar. İşgalin adını “yerleşimci” koymuşlar ki bu Uluslararası hukuku da ihlal ediyor. Onların ihlalleri bitmeyebilir, peki bizim Müslüman kardeşlerimizde de ihlas biter mi? Umut ve iman ihlasın özüdür. Onlar da özlerini kaybetmemiş o toprakların kimden kaldığını unutmamış kardeşlerimiz. İki bölümden oluşan belgeselimizdeki teyze ve amcalarımız hepimize örnek olacak nitelikte. İzlemeniz ve ümmetin o birleştirici kan bağını iliklerinize kadar hissetmeniz onların dualarının da karşılığıdır. Gücümüz belki yetmiyor, bir taş atma onuruna bile sahip değiliz. İmkânlarımız el vermiyor belki ama  buna riayet eden bir ümmet olmak zorundayız. Onların umut ve imanına şahit olmak kendimizinkini de her daim diri tutmak bizi ihlaslı bir ümmet kılar.
Allah’a inancımız da odur ki, nasıl Al-i İmran’dan “İnneddine İndallahil İslam” ise Vallahi de zafer İSLAMINDIR!

Belgeseli youtu.be/Z7FXG-DRehE buradan izleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu