Alman Hip Hop Yıldızının İslamiyet ile Mükemmel Dönüşümü
”Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin ama Allah dilediğine hidayet erdirir ve hidayete erdirecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas, 56)
Bilge bir adam bir keresinde ”Hayattaki en büyük değişiklikler onları beklemediğin zamanda gerçekleşir.” der. Bu anlatacağımız mühtedi hikayesi bu sözün çok açık bir örneğidir. Maik Jahnke Almanya’da Brunswick’te doğdu. Kalabalık bir aileye sahip olan Maik ailesi ile birlikte vakit geçirmekten, piknik yapmaktan, plaja gitmekten keyif alıyordu. Sonradan ailesiyle birlikte küçük bir kasabaya yerleştiler. Maik orada çabucak arkadaş edindi ve okulunu bitirdikten sonra çilingirlik sanatını öğrenmek için meslek enstitüsüne kaydoldu. Orada çıraklık eğitimini almış, 17 yaşına kadar eğitimini tamamlamıştı. Maik için artık bağımsız olmanın, kendi kendini idame ettirmenin zamanı gelmişti. Bu sebeple bir adım attı ve ailesinin evinden taşındı. Bu ani karar Maik’in hala reşit olmadığı için ailesini endişelendirmişti. Ama kısa bir süre sonra bir yer buldu ve taşındı. İki yıl boyunca çilingirlik yapmıştı ve bu işte de iyi gidiyordu. Artakalan zamanlarında kendini geliştirmek istediğinde yaptığı şey müzikti. Maik şarkı söylemeyi severdi. Müziğe olan tutkusu giderek artmaya başladı. 19 yaşında müzik yapmaya başladı ve ilk maaşıyla kendisine enstrümanlar aldı. Kendi kendine birkaç şarkı tıngırdattı ve içinden geldiği gibi şarkılar yazmaya başladı. Çok kısa süre içinde Maik tarafından yazılan, bestelenen ve söylenen ilk single’nı yayınladı. Ardından Mattihas ile tanıştı. Birlikte müzik yapmaya ve bunu pazarlamaya başladılar. Müzik bekledikleri gibi iyi satmadı ama Münih’te küçük bir plak şirketi onları keşfetmişti ve onlarla bir plak anlaşması imzaladı. Bu şirket adına başka single’lar ürettiler. Bu müzik oldukça iyi satıldı ve ilk kez bir dans okulunda oynandı. Mattihas müzik sözleri yazıyor, Maik besteliyordu. Muhteşemliği yakalamışlardı. İmkanları genişlemiş, şarkıları en iyi 10 müzik arasına girmişti. Günleri muhteşem bir ün ile yoğun çalışma ile devam ediyordu. Bir sabah köy yolunda ilerlerken stüdyo dairesinden bir şey alması gerektiğini hatırladı ve geri dönerken kendini felç edecek bir bir kaza ile karşılaşmıştı. Bu Maik için çok kötü bir durum olmuştu ama sonradan fark edecekti ki her şerde bir hayır vardı. Bu hayır onun İslam ile müşerref olmasıydı. Hayatının anlam arayışı başlamıştı. Şimdi bu arayışı kendisinden dinleyelim.
”Araba kazasından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Çok düşünceli oldum. Bu hayatı merak etmeye başladım. Yoğunluktan kaçırdığım hayatı. Hayatın özü neydi? Neden hayat vardı? Ne için buradaydım? Geceleri balkona çıkıp gökyüzüne baktım; aya, yıldızlara. Düşündüm ki bütün bunların bir sebebi vardı ama neydi? İnanç olarak ateist hiçbir zaman olmadım. Herhangi bir resmi din ile alakam da olmadı. Lakin bir Tanrı’ya inanmıştım. Kazadan sonraki süreçte yazılarım bile değişmişti. Yazılarımın amacı Tanrı’ydı. Sözlerimi O’na yazıyor ve O’nu arıyordum. Yazdıkça teselli buluyordum. Fakat eksik olan sorularımın cevabı yoktu. Bu hayatın amacı neydi? Sonra bir gece garip ama harika bir rüya gördüm. Farklı bir zamanın içindeydim. Modern diye hitap ettiğimiz hayatın çok dışında bir hayat, bir çölün içindeydim. Develer vardı, kervandan şehre doğru giden develer. Yanımda ise siyah saçlı sakallı bir adam. Elinde bir sopa vardı ve o sopayla kuma bir şeyler yazıyordu. Bana bakıp yazdıklarını anlayıp anlamadığı mı sordu. Anlamamıştım… Sonra rüyadan uyandım ve 2 saat boyunca rüyanın etkisiyle ağlamaya başladım. Daha sonra bu rüyayı arkadaşlarıma anlattığımda İslam hakkında olabileceğini ve hayatı sorgulamaya, varlığımı araştırır hale gelince de bu hayatın peşinden gitmemi söylediler. İslam hakkında okumalara başlamıştım. İslam’ı araştırdıktan sonra şehadet etmeye karar verdim. Müslüman olmak zaman alır, varlığım ve hayatımın gerçek amacı hakkında sorularıma cevap buldum. Allah’a ibadet etmemde huzur ve tatmin buldum ve kesinlikle daha iyi bir insan oldum, hoşgörülü oldum. Müslüman olmadan önce yabancılardan pek hoşlanmazdım ama Müslüman toplumunun çeşitliliğini öğrenince içimde kalan her türlü ırkçılığı bıraktım.”
Çünkü İslam sadece bir din değildi onun ötesinde toplumu düzenleyen, kainatı anlamlandıran şeydi. Arayan bulurdu, Maik aradığını bulmuştu.
”O şaşalı, gösteri dünyasındaki hayatımı bıraktım. Ardından Allah hac ve umreye gitme fırsatını bana nasip etmişti. Bunlar benim için inanılmaz deneyimlerdi. Allah’a ibadet eden bu insanların çeşitliliğini görmek büyüleyiciydi.”
Maik’i sadece bu insan çeşitliliğine değil, kainatın çeşitliliğine de hayran oluyordu. Her şey nasıl bu kadar ahenkli, uyum ve bir düzen içindeydi? İşte Rabbimizin ayetleri bizlere bunu açıklıyordu. Yedi kat göğü birbiriyle uyum içinde tabaka tabaka yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, bir kusur, bir çatlaklık görebilecek misin?
”Arayış içinde olanlar gökyüzüne bakın. Şu kainatın muhteşem yaratılışına bakın. Bakın her şey ne kadar mükemmel yaratılmış. Kalbini dinle. Allah’ı, İslam’ı, hayat amacını, ihtiyacın olan huzuru, aradığın mutluluğu bulacaksın.”
Elhamdulillah.