Amerika Birleşik DevletleriBaşarı HikayeleriDavet-TebliğHaberlerSpor

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (I)

Şimdi size müthiş bir kişiden bahsedeceğim ama tahmin edebilmeniz için önden birkaç ipucu vereyim: Bu kişi bir şarkıcı ve bir şair, aynı zamanda inanılmaz bir hazırcevap. Kıvrak zekasıyla yaptığı esprilerle de meşhur.

Yeterli olmuştur sanırım?

Olmadıysa şöyle bir kıyak daha geçelim hadi, O bir barış elçisi. Hani on yıl önce Saddam Hüseyin’in esir aldığı 15 Amerikalı askeri kurtarıp ülkesine götüren. Hatırlamış olmalısınız. Hadi ama. Hollywood’un ünlüler caddesinde de ismi var hani. Buraya kadar tahmininde tutturanları tebrik edip, hala kafasındaki bir ton isimden birini seçmekle meşgul olan varsa diye son golü atalım: Gelmiş geçmiş en büyük Dünya Boks Şampiyonu. “Muhammed Ali mi?” dediğinizi duydum. Yazının başına tekrar bir dönüp bakmanızı da doğal karşılıyorum. Ringe onu öldürmek için gelip, ringte onunla dirilen ve sonrasında sımsıkı dost olan düşmanlarının ifadesiyle; “O bir boksörden daha büyüktü.”

Muhammed Ali Bulvari

Hakkaniyet Dolu Bir Karakter

1974 Zaire’de yaptığı “Rumble in the Jungle” maçında rakibi Foreman’ı 3 saniyede yere serip tüm siyahilerin ve Müslüman halkın şerefini yükseltmesiyle milyonları kendine hayran eden, sahip olduğu tüm servetin, yeni kazandığı dünya şampiyonası kemerinin elinden alınması pahasına “Ben buradan 10.000 km öteye gidip masum insanları vurmam.” diyip hiç tanımadığı Vietnamlı insanların onurunu savunup, kendi ülkesinin günahına ortak olmayıp, orduya katılmayı reddeden, buna mukabil, mahkemenin kendisine verdiği 10.000$ para cezası, 5 yıl hapis, yurt içinde çalışma yasağı, yurt dışında çalışma yasağı, pasaportunun elinden alınması, dünya şampiyonası unvanının elinden alınması, ömür boyu boksun yasaklanması gibi ağır bedellere aldırmayıp, “Şimdi ne yapacaksınız?” diye soran gazetecilere “Anlatacağım” diyen ve üniversiteleri, meydanları, TV programlarını gezip siyahi insanın gerçek değerini Malcolm abisinden öğrendiği gibi takır takır savunan ve her fırsatta “Ben en iyiyim” diyerek, aslında sadece siyahileri kendine getirmeyi amaçlayan Muhammed Ali’den bahsediyoruz evet. Yumruğu kadar çenesinin düşman çatlattığı yiğit.

Onun bu deli çıkışları, Malcolm X’in tahmin ettiği gibi sokaklarda “Ben en iyiyim!” diyen siyahi çocukları doğuracak ve bu birilerinin hiç hoşuna gitmeyecekti. Aslında hikaye en baştan beri böyleydi. Irkçılığın en sert döneminde ve en sert bölgesinde doğan bu siyahi çocuk, küçüklüğünden beri yapılan algı operasyonlarını anlamaya çalışıyordu: “Anne? Neden marketlerde vanilyalı kekler ‘melek kek’, kakaolu kekler ise ‘şeytan kek’ olarak geçiyor? Anne? Neden dünya güzeli hep beyaz? Anne? Neden resimlerdeki İsa hep beyaz? Neden melekler beyaz? Neden güzel olan her şey bu ülkede beyaz?” Boks kariyerinin başında, daha 18 yaşında bir genç iken, sokakta biri kolundan çekip “İçeride konuşulanları bir dinlemelisin Cassius!” dedi.

Benim Adım Cassius Değil

İçeri girip konuşulanları dinleyen Cassius, Tüm sorularının cevabını veren yaşam düsturunun “İslam”, konuşan ateşli hatibin de Malcolm X olduğunu sonradan öğrenecekti. Müslüman olduğunda bunu kimseye söylemedi, en iyi anı kolladı. Bu konuda gerçek bir ustaydı. Dikkat çekmek için doğmuştu sanki ve küçük dergilerden başka yere haber olamayan siyahilerin içinde Muhammed Ali, sürekli dikkat çekişiyle en meşhur dergilerin sayfalarında kendini koydurtmayı başarmıştı. 22 yaşındayken hiçbir beyaz adamın ölmekten başka şans vermediği ve alabildiğine dalga geçtiği Cassius, Sonny Liston gibi cüsseyi 6. raundun sonunda yere yıkınca, kendisine çevrilen tüm kameralara dönüp çılgınca bağırmaya başladı:

Dünyayı salladım! Dünyayı salladım! Ben en iyiyim!

Biri “Cassius” diye soru sormaya cüret etmişti ki sözünü kesip dünyaya ikinci şoku tam istediği zamanda yaşattı.

Benim adım Cassius değil, adım artık Muhammed Ali. Ben Müslümanım.

Rengi ve dinine düşman olanların kurduğu tüm tuzaklardan ömür boyu selametle ve zaferle kurtuldu Muhammed Ali. Azmi, samimiyeti, hiç bitmeyen enerjisi ve o yüksek sesiyle yeri göğü inleterek geri döndü meydanlara hep. Her defasında daha da güçlenerek.

Peki bu kadar büyük bir davayı tek başına omuzlayan bir boksör, nasıl bir babaydı? Nasıl bir komşuydu? Çocukları okşar mıydı taş kesilen yumruklarıyla? Hayatı ringde geçmiş biri, bir kadının naifliğinden anlar mıydı? Sokakta yürürken nasıldı? O sizinle nasıl konuşurdu? Sahi. Bir boksör, güzel konuşabilir miydi ki hiç? Bu kadar büyük bir kahraman, tebessüm de eder miydi? Bir boksör hiç merhametli olabilir miydi?

-Serimizin Diğer Yazılarını Okumak İçin Tıklayın-

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (II)

Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (III)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu