Allah’a Adanan Bir Yumruk: Muhammed Ali (II)
Boksör mü dediniz? Biz daha fazlası diyoruz…
Rengine aşık bir siyahi.. Siyahilerin otobüslerin ön taraflarına oturmalarının yasak olduğu yıllar… Camlarında “köpekler ve zenciler giremez” yazılı restoranlar.. Siyahilerin kolay kolay girmeye cesaret edemediği, girdiği takdirde linç edilip, öldürülüp hakarete uğradığı “özgür Amerika”nın karanlık sokakları… Hemen her görseldeki her güzel şeyin “beyaz”, her kötü şeyin “siyah” etiketi giydiği, şarkı ve reklamların beyaz sübliminalleriyle tıka basa doldurulduğu çok da eski olmayan günler…
Diğer taraftan yıllardır ezilmekten, celladına aşık olmuş bir siyahi millet… Saçlarını düzleştirmeye, giyimlerini ve “belki yaranırız” diye dinlerini değiştirmeye alışmış, dudaklarının şişkinliğinden, burnunun genişliğinden, saçının kıvrımından, sahip olduğu siyah kandan, kısaca varlığından tepeden tırnağa nefret eden bir millet… “Size kendinizden nefret etmenizi kim öğretti?” diye haykıran bir Malcolm X ve “Güzel olan her şey beyaz. Beyaz kağıt, beyaz havlu, beyaz dünya güzeli, beyaz İsa, her şey beyaz. Afrika’da Tarzan diye bir kahraman izliyoruz Tv’de, o bile beyaz!” diyen Muhammed Ali‘yi dinlemeden önce, bu millet kim olduğunu, nereden geldiğini asla bilmiyor ve cennete gitse bile orada köle olarak beyaz efendilerine hizmet edeceğini düşünüyordu.
Özgürlük ve onuru İslam’la tanıdıktan sonra bir daha bırakmaya asla niyeti olmayan Muhammed Ali, sistemin kendine yaftaladığı her şeyi reddetti. Ne zaman, nasıl bir karaktere girmek istiyorsa öyle davrandı. Koca Amerika’nın kafasını öyle karıştırdı ki “Gerçekte Muhammed Ali kim?” diye sorular dolaşır oldu mikrofonlarda. Hepsine şu meşhur cevabı verdi:
“Olmamı istediğiniz gibi biri olmak zorunda değilim. İstediğimi olmakta özgürüm.”
Boksör Muhammed Ali
Bu kimlik karmaşasından müthiş bir özgüvenle sıyrılan Muhammed Ali, bu özgüveni meşhur etmek için elinden geleni yaptı.
Rakibini dövmeye ringin öncesinde başlardı. Her bir rakibine mutlaka bir isim takar, onu alaya alan şiirler yazıp bir kere takılmadan okur, rakibin tüm karizmasını ona elini bile değdirmeden aylar öncesinden yere sererdi. Bununla kalsa yine iyi! Bir gün “ayı” ismini taktığı Sonny Liston’un önünü antrenman günü kesti, arabasının önüne koca bir bal kavanozu koydu, bu deliye bulaşmak istemeyip uzaklaşmaya çalışan arabaya “Durun şu koca ayıyı yakalayacağım!” diye elindeki koca halatla metrelerce koşturdu. Ve tabi gündem oldu.
“Tavşan” ismini taktığı bir başka rakibini antrenman salonunda tüm kameraların önünde ziyaret ederek bir torba havucu önüne koydu ve ona özel yazdığı tekerlemeyi çılgın sesiyle okumaya başladı. Ve yine tabi ki gündem oldu. Rakiplerinden hiçbiri, Muhammed Ali’nin alay rüzgarından Joe Fraizer kadar nasiplenmemişti. Bu kötü ünden dolayı Joe’un oğlunun okulda dışlanıp dalga geçildiğini duyan Muhammed Ali çok pişman olup çok gözyaşı dökmüştü.
Evet evet, göz yaşı döktü, doğru okudunuz. O öyle diğer boksörlere benzemezdi. Tabularınız ne kadar sağlam? Çünkü hepsini dağıtacak bu adam.
Şampiyon Muhammed Ali
Yine bir maç öncesi… Evden çok uzak, yurt dışında antrenman günleri… Küçük kızıyla okulda dalga geçerler, “Sen Muhammed Ali’nin kızı değilsin” deyip incitirler. Bunu haber alan şampiyon ertesi güne uçak bileti alıp okula gider. Tüm okula anons ettirip hepsini toplar ve bizzat kızıyla dalga geçen çocuklarla tokalaşıp “Memnun oldum, ben Muhammed Ali, bu güzel kızın babasıyım.” der. Bununla yetinmeyip kızının elinden tutar dakikalarca mahalleyi turlarlar. Ta ki kimse onun kızı olduğundan şüphe duymayana kadar… Kimse bir daha incitmesin diye o eli sımsıkı sarar.
Cassius Clay’ın Muhammed Ali olduğu ilk yıllar… Irkçılık hastalığı bu taptaze genci boğmaya niyetlenirken İslam dünyasından çılgınlar gibi destek yağıyor şampiyona. “Onlar eski isminde ısrar ede dursunlar, biz seni ‘Ali’ olarak tanıyoruz.” O yıllarda Türkiye’den ufuk sahibi bir lider de Muhammed Ali ile görüşmesi için bir gazeteciyi yollar. Buluştuklarında Türk genç selam verip sarılır. 20’li yaşlarda o esnada Amerika’yı çılgın naralarıyla inleten Muhammed Ali’nin gözlerinden yaşlar usulca damlamaya başlar. Türk gazeteci: “Kardeşim bir hata mı yaptım seni üzecek yoksa?” deyince şampiyon cevap verir: “Hayır yapmadın, ama hayatımda ilk defa bir beyaz bana sarıldı.”
Başka bir gün… Bir antrenman esnasında beyaz bir çocuk görür. Ona “Neden bu şapkayı takıyorsun” diye sorduğunda “lösemiyim” cevabını alır. Muhammed Ali antrenman sonrası çocuğun yanına uğrar, evini ziyaret eder. Birkaç hafta sonra şampiyonun menajeri aranır çocuğun babası tarafından ve baba: “Çocuğum çok hasta” der. Muhammed Ali antrenman sonrası hemen hastaneye koşar ve çocuğun elini sımsıkı tutup: “Bak, ben Foreman’ı yeneceğim, sen de bu kanseri, tamam mı?” der. Çocuk “Buraya geleceğini biliyordum. Ben sanırım bunu yenemeyeceğim ama Tanrı’yla buluştuğumda, ona diyeceğim ki: “Ben Muhammed Ali’yi tanıyorum.” Bir süre sonra çocuğun tabutunu, şampiyonla çekildiği son fotoğrafı üstündeyken taşır yakınları.
Muhammed Ali’nin Pırıl Pırıl Gençlik Yılları
Bir gün müzik dinleyerek Cadillac’ını sürerken sürüş keyfine dalar ve hız limitini aştığını fark etmez. Polis gelip durdurur ve 100$ para cezası yazar. Muhammed Ali ise 200$ verir. Polis “Ama cezanız sadece 100$ ” deyince “Sen al bunu çünkü aynı yoldan geri döneceğim.” diye cevap verir.
Bir TV programına gidelim. 20’li yaşlar… Masum Vietnamlıları öldürmemek için orduya girmediğinden elinde ne varsa alındığı yıllar… Boks, ömür boyu yasak. Ünlü bir futbolcu soruyor:
– Diyelim yasak kalktı, eskisi gibi reflekslerini koruyabilir misin? Aynısını yapar mısın?
– Sen 3 sene futboldan uzak kalsaydın, aynısını yapabilir miydin?
– Yapamazdım.
– Ama ben yaparım.
Dediği gibi oldu ve yasak kalkınca 2 kere daha üst üste dünya şampiyonu oldu. Daha bahsedeceğimiz çok güzellik var; şampiyon, kalıpları yıkmaya devam edecek. Yazmakla kolay kolay bitmeyecek bu samimiyet serisinin son bölümünde görüşmek üzere…
-Serimizin Diğer Yazılarını Okumak İçin Tıklayın-