Çocuk Köşesi

Müslüman Çocuk Serisi #1: Çocuk Dünyasına Yolculuk

Ben keşfedilmemiş bir ülkeyim,

Ve sınırları çizilmemiş.

diyor şair masum kalpleri anlatırken. Her çocuk başlı başına bir dünyadır. Bu yazımızda çocuklarla yakından uzaktan bağ kuranlarla bir yolculuğa çıkalım istiyoruz. Rotamızda Müslüman çocuğa dair ne varsa o yer alacak. Pusulamızda ise “Müslüman çocuk nasıl filizlenir?” sorusuna cevap bulacağız. Elimizdeki pusulayla cennete kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz. Kimi zaman meşakkatli kimi zaman neşeli olan süreçte algılarınızı açık tutmanızı, kalbinizi ise cennete odaklamanızı tavsiye ederiz.

Seyahate başlamadan evvel gideceğimiz yere dair birtakım araştırmalar yaparız. Gideceğimiz yerin zihin dünyamızda haritasını çıkarmak, bir belgesel yapımcısı gibi ayrıntılara odaklanmak bizi olduğundan daha verimli, bereketli ve işlevsel bir gezintiye çıkarır. Biz günlerdir çocuk serimizin heyecanıyla bekliyorduk. Nihayet kavuşma vakti geldi. O hâlde başlayalım.

Aile Cocuk Dunyasina Yolculuk

Çocuğa, Çocuk Ötesi Bakış

Çocuk, Allah’ın emanet ettiği bir fidandır. Aile ise bu emaneti bulundurmakla seçilmiş bir emanetçidir. Çocuk, çocuktan çok daha fazlasıdır. İnsandır. Anne babasının mülkü değildir. Mülk Allah’ın ise çocuk da O’na aittir.

Çocuğun dilinden anlayan, onlarla şakalaşan, gönüllerini ısıtan ve müzmin davranışlarına merhametle yaklaşan bir Peygamberin ümmetiyiz. Yetişkinlere verdiği değeri ve gösterdiği inceliği çocuklara olan yaklaşımında da görmekteyiz. Bir çocuğun kalbi nasıl fethedilir? sorusunun cevabını gelin Ebu Mahzûre örneğinden inceleyelim:

“Resûl-i Ekrem Tâif Muhasarası’ndan Cirâne’ye dönüyordu. Namaz vakti gelince müezzin ezan okumaya başladı. Resûlullah’a karşı büyük bir kin ve düşmanlık besleyen Ebû Mahzûre ile Kureyşli on genç ezan sesini işitince bir yere gizlendiler ve alaylı bir şekilde müezzini taklit ederek yüksek sesle ezan okudular. İçlerinden birinin güzel sesli olduğunu fark eden Hz. Peygamber onları yanına çağırttı ve kendilerine birer birer ezan okuttu. En son okuyan Ebû Mahzûre’nin sesini çok beğenerek ona ezanı öğretti; daha sonra namaz vakti gelince elini başına koyup alnını okşadı ve ezan okumasını emretti. Ebû Mahzûre bu emri isteksiz bir şekilde yerine getirdikten sonra Hz. Peygamber ona bir miktar gümüş para verdi ve kendisine dua etti. Gönlü İslâmiyet’e ısınan Ebû Mahzûre orada Müslüman oldu ve Hz. Peygamber’den kendisini Mekke’deki Harem-i Şerif’e müezzin yapmasını istedi. Bu arzusunu kabul eden Hz. Peygamber, Mekke valisine gitmesini ve yeni görevini ona bildirmesini söyledi.”

Ebû Mahzûre, Resûl-i Ekrem’in Mekke’den ayrılmasına kadar Kâbe’de Bilâl-i Habeşî ile birlikte ezan okudu. Resûlullah’ın okşadığı alnına düşen saçları hiç kestirmedi. Ölünceye kadar Mekke’de müezzinliğe devam etti. Kendisinden sonra Mescid-i Harâm müezzinliğini oğlu ve torunları yüzyıllarca devam ettirmişlerdir. *

Bir vazoyu kırdı ya da notlarını yüksek tutmadı diye kalpleri incitilen çocukları düşünelim bir de Ebu Mahzûre örneğini. Çocukları ileride nasıl görmek istiyorsak onları ona göre konumlandırmamız gerekiyor. Onlara verdiğimiz değer de o doğrultuda olmalı. Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hayatı insanlığın en mükemmeli olarak önümüzde duruyor, bize de çocuk eğitiminde onun örnekliğini baş tacı etmek düşüyor.

Bakış açımızı güncellediğimize göre gerçekçi bir rota çizmiş oluyoruz. Şimdi yola çıkmak için pusulamıza bakalım.

Cocuk Dunyasina Yolculuk

Müslümanlık Kavramıyla Yoğrulan Ebeveyn

Müslüman anne babanın bahçesine bir fidan dikilmiştir. Bu fidan, kendisi için öldükten sonra amel defterini kapatmayıp hayırla dolduracak bir fidan da olabilir, cehennem azabı da olabilir. Anne baba, çocuğunu cennetteki saadeti olarak görmelidir. Anne babanın tüm gayreti mezarda bile sevabının kesilmemesine vesile olacak fidan yeşertebilmek olmalıdır. O fidan çiçek olur, etrafa güzellik saçar. Ağaç olur, meyveye durur. Herkesin fidanı kendine has özellikler taşır. Bu açıdan emanetin özgünlüğü çerçevesinde anne baba olmak gerekir. Çocuğun karakterine göre yol almak, kabiliyetleri doğrultusunda istihdam edilmesini sağlamak önemlidir. Dağların zirvesinde bulunmayı, rüzgârın tadını çıkarmayı ve kayalıkların arasına gizlenmeyi seven taş eriğini dört duvar arasında yetiştirmeye kalkarsanız çürüyüp gitmesini seyredersiniz. Çocuğun keşfedilmemiş dünyasını keşfetmeli, onda saklı olan ışığı uyandırmalısınız.

Hazreti Ali’nin (r.a) çağa vurgu yapan muhteşem bir sözü vardır:

“Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil onların bulunacakları çağa göre yetiştirin.”

21. yüzyılın ebeveynlerine merhem olacak bir söz. Çocuk yetiştirirken dikkat edeceğimiz hususların başında çağı doğru okuyabilmek geliyor. Kudret helvası ve bıldırcın eti yenilen dönemden soğan patates ekilme dönemine geçtiğimizden beri insanlık tarımla ilgileniyor. Soğan aynı soğan ama günümüzdeki etkenler değişmiş durumda. Mücadele edeceğimiz unsurlar değişti. Çocuklar bambaşka uyaranlarla muhatap oluyor. “Eh bizim zamanımızda böyle miydi?” cümlesinin tarihinin geçtiğini ve bu çağın çocuklarında pek etkisi olmayacağını gözlemleyebiliyoruz. Sürekli geçmiş güzellemesi yapmak, yürüdüğümüz yolda üzerimize yapışan pıtrak otları gibi kaygıyı beynimize sarar. Olumsuz duyguları sırtına yüklemiş ebeveyn ise yanı başındaki güzellikleri göremez hâle gelir. Herkesin gittiği yollardan gitme konforunu terk edin. Size özgü bir fidan yetiştirme rehberiniz olsun. İçini çocuklarınız doldursun. Çocukların kendi yollarını çizmelerine, yeteneklerini açığa çıkarmalarına ve kendi ruhlarını bulmalarına izin verin.

Musluman Cocuk Cocuk Dunyasi

Müslüman Çocuk Nasıldır?

Müslüman çocuk deyince gözümüzün önünde örtülü bir kız ya da takkeli bir erkek çocuğu canlanabilir. Kıyama durmuş, bir elinde Kur’an-ı Kerim’i diğer elinde tesbihi olan çocuk görseli de canlanabilir. Oysa bu resmin sadece bir parçasıdır. Müslüman çocuk denilince kıyafetten daha ötesini tahayyül etmeliyiz. Giyiminden, yemesinden, içmesinden, yürümesinden tutun hayvanlara muamelesinden, hatta yaptığı mizaha kadar zihnimizde bütüncül bir Müslüman çocuk şeması oluşmalıdır.

Müslüman çocuk, ahlaken gelişmiş, ahlaki zekâsı geliştirilmiş çocuk demektir. Tabi bu gelişme kendiliğinden olan bir şey değil. Anne babanın özel gayretleri ve olumlu örnekliği neticesinde aldığı meyvelerdir. Özellikle 0-6 yaş dönemi, çocukların altın değerindeki yıllarıdır. Karakterin temel taşları bu dönemde atılır. Ahlaki zekâ, yedi temel erdem üzerine inşa edilir. Bunlar; duygudaşlık, vicdan, öz-kontrol, saygı, nezaket, hoşgörü ve hakkaniyettir. Bir fidan gibi büyüyen çocuk, çevresinde kendisine örnek alacağı kişiler arar. Çok iyi bir gözlemcidir. Şahit olduğu davranışlar ve duyduğu sözler çocuğun ruhuna, kalbine yerleşir. Çocuğun ilk eğitimcisi annesidir, babasıdır, en yakınlarıdır. Çocuktan beklediğiniz erdemleri önce kendiniz uygulayın, onlara kandil olun. Onlarla yorulmayı tatlı bir boyuta taşıyın, çocuk ruhunun canlılığından ve enerjisinden beslenin. Süreci sabırla yoğurun ve iyi değerlendirin. Cennete uzanan bu yolculukta güzel bir ibadetle mükâfatlandırıldığınızı unutmayın. Bahçenizde imanın güneş yüzlü çocuklarını yeşertmeniz duasıyla.

* https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-mahzure

Bir Yorum

  1. Sinem hocam nekadar duru bir dil çok güzel anlatmışsın bayıldım…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu