Arabayla 9 Gün Bosna Hersek Gezisi
Yıllardır hayalini kurduğum Balkanlar keşfine Bosna Hersek’ten başladım. Gezi öncesi araştırdığımda 9 günün tüm Balkanlara yetmeyeceğini anlayınca bu 9 günde Bosna Hersek’in güneyden kuzeye birçok şehrini görmeyi tercih ettim. Bilet tarihlerini seçerken özellikle Srebrenitsa katliamının yıldönümünü içermesi için özel çaba harcadım. Katliamın yıldönümü anma etkinliklerinde orada olmak, Boşnak halkının üzüntüsüne ortak olmak geziye ayrı bir anlam kattı diyebilirim.
Bu yazıyı kaleme alma amacım ise gezmek için kısıtlı vakti olan, araba, otel, uçak bileti gibi konuları nasıl ayarladığımızı merak eden, böyle bir gezi ortalama ne kadar tutar gibi aklında soru işaretleri bulunanlara yardımcı olmak. Tabi bir de çektiğim fotoğraflarla sizi Bosna’nın güzelliklerine hazırlamak. Haydi başlayalım.
Not: Gezi fotoğrafların tamamı bana ve yol arkadaşım Numan’a aittir. Altına kendi adınızı yazıp kullanmadığınız sürece almanızda bir sorun yok.
Bosna Hersek Gezisinden 1 Ay Önce
Böyle bir geziyi uygun ücretlerle planlamak için en az 1 ay önceden plan yapmaya başlamak gerekiyor. Hem uçak biletleri hem araba kiralama ücretleri hem otel rezervasyonları önceden yapıldığında daha uygun oluyor çünkü. Hem böylece zihninizi de o sürede oraya gitmeye hazırlıyorsunuz. Belgesel izleyerek, ülke hakkında bloglar okuyarak, oraya varınca olumlu olumsuz nelerle karşılaşacağınızı hesap etmek için yeterli bir süre kalıyor geriye.
Eğer para konusunu çok önemsemiyorsanız ve zihninizi hazırlamak sizin için önemli değilse bir gün öncesinden bile karar verilip gidilebilecek bir mesafede Bosna Hersek. Hatta uçakla değil kendi aracınızla bile gitmeniz mümkün. Orada Türkiye’den kendi araçlarıyla gelenlerle karşılaştık. (Bulgaristan’dan vizesiz nasıl geçeceğiz diye soranlar için transit vize konusunu araştırmalarını öneririm. 100 küsur ₺’ye alınabilen ve sanırım iki günü kapsayan bir vize.)
Rota Belirlemek
İzlediğimiz belgesellerle, okuduğumuz gezi yazılarıyla kendimize böyle bir rota belirledik. Balkan turlarında bu rotadan sadece iki şehri gezdiriyorlar: Saraybosna ve Mostar. Düşünsenize Türkiye’ye geliyorsunuz ve size sadece İstanbul ve Ankara’yı gösterip başka ülkeye geçiyorlar! Böyle bir gezide Türkiye’yi gördüm diyebilir misiniz? Zannetmiyorum. Biz de Bosna’nın en güneyinden en kuzeyine kadar her yeri görelim istedik. Gönül ister ki bütün şehirlerini gezelim ama ne yazık ki mevcut işimiz ve maddi durumumuz buna müsaade etmiyor.
Uçak Bileti
Saraybosna’ya uçak biletleri normalde gidiş dönüş 1200₺ civarında. Kampanyalı döneme denk gelirseniz bu fiyatın dörtte birine bulabiliyorsunuz. Google’da ucuza bilet, ucuz gezi ucuza uçak gibi aramalar yaparak kampanyalı biletleri paylaşan siteleri bulmak mümkün. Bazılarının sosyal medya adresleri de var. Biz biletlerimizi gidiş dönüş kişi başı 480₺’ye bir siteden aldık. Bu bileti haber verdiği için Ucuza Uçak sayfasına teşekkür ediyorum.
Bu arada ucuz uçak bileti bulma konusunda bir de ipucu vereyim. Uçak biletinizi ararken farklı ülkelerin uzantılarını deneyin. Mesela .uk uzantısını, .eu uzantısını. Uzantıya göre bilet fiyatları değişebiliyor. skyscanner.com yerine skyscanner.eu adresinden aratın mesela, bazı biletlerde büyük fiyat farkları olduğunu göreceksiniz. Eğer tarayıcınız sizi otomatik .com.tr’ye yönlendiriyorsa bir VPN kullanmanız gerekebilir. Bunun nasıl kullanıldığını yazının konusu olmadığı için burada anlatmayacağım. Kendiniz Google’da aratıp bulabilirsiniz.
Araba Kiralama
Rota belirleme konusu biraz daha zamana yayılabilir belki ama araba kiralama öyle değil. Çünkü ekonomik araçlar hızlı tükeniyor. Hem kurumsal bir yerden hem de uygun fiyatlı araç kiralamak için elinizi çabuk tutmanız lazım.
Aracımızı internet üzerinden uluslararası kurumsal bir şirket olan SIXT‘ten kiraladık. 9 gün için ödediğimiz ücret 228€. 02.07.2021 tarihindeki kurla ortalama 2280₺ ödedik. Bu ödemenin 100₺’ilk kısmını öncesinde site üzerinden, geri kalanını araç kiralama ofisinde alıyorlar. Eğer tam koruma satın almazsanız (tam koruma araçla kaza yaptığınızda tüm masrafları şirketin karşılaması anlamına geliyor ama bir kiralama ücreti kadar daha fazla ek olarak ödeme yapmanız gerekiyor.) kredi kartınıza 400€ civarında bir bloke koyuyorlar. Bu bloke için kredi kartınız Visa ya da MasterCard olmalı ve yeterli limitiniz olmalı. Troy tipinde bir kartınız varsa onu kabul etmiyorlar. Uluslararası yolculuk yapıyorsanız Türk ödeme sistemini kullanacağım diye diretmemelisiniz, sizi yarı yolda bırakabilir. (Buradan yol arkadaşım Numan’a sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum.)
Otel Rezervasyonu
Otel rezervasyonumuzu bu kez çoğunlukla siteden yaptık. Bu site biz geziye gitmeden 1 ay kadar önce bir kampanya yaptı. Kampanya şöyleydi: Şimdi 15€ kupon al, 30€ olarak kullan. Biz de 6 kupon aldık. Önce acaba vurup kaçacaklar mı diye düşünsek de ilk rezervasyonu yaptığımızda içimiz rahatladı. Gerçekten de normal fiyatı 30€ olan otellerde 15€’ya kaldık, kişi başı 75₺’ye gelmiş oldu oda + kahvaltı. Türkiye’de Öğretmenevi’nde bile bu fiyatlara kalmak mümkün değilken Saraybosna’da böyle fiyatlara güzel otellerde kalmak bizi çok büyük bir yükten kurtardı. Bu kampanyayı paylaşan Ucuza Uçak sayfasına yine teşekkürlerimi sunuyorum.
İlk gün kaldığımız ve sonrasında 2 gün daha kaldığımız otel: Hotel Grand. Açık büfe kahvaltısı, temiz odaları, büyük otoparkıyla bizi oldukça kendinden memnun bıraktı.
Diğer günlerde de bazen kupon kullandık bazen de site üzerinden yaptık rezervasyonlarımızı. Küçük misafirhane ve pansiyonlarda kahvaltı olmasa da günlük ortalama 200-250₺ye kalmak mümkün.
Mobil Hat Kullanımı
Mevcut hatlarımızı orada kullanmak pek mümkün değil. Türk Telekom bunun için günlük 39₺ alıyor. Bu da 9 gün için 400₺ civarı bir ücret yapıyor. Bu ücreti bir veri karşılığında almıyor, sadece hattı açmak bu fiyat maalesef. Diğer operatörlerde de durum pek farklı değil. Biz de Turist hattı olarak da bilinen bir hat satın aldık Saraybosna’dan (Bizdeki gibi Mobil İletişim Merkezleri pek yaygın değil ama büfelerin neredeyse hepsinde hat satılıyor). 10GB internet içeren bir paketi 10 Mark yani 55₺’ye alabiliyorsunuz. Eğer konuşma ve sms paketleri de olsun isterseniz 100₺’ye kadar çıkıyor ücretler. Bize internet yeterliydi. Whatsapp’ı aynı numaradan kullanmaya devam edebiliyorsunuz.
Yazıya bu bilgiler için gelenleri artık uğurlayabiliriz. Yazının bundan sonrasında sizlerle gezdiğimiz şehirlerle ilgili izlenimlerimi, çektiğim fotoğrafları ve yolculukta kaldığımız, gezdiğimiz yerlerle ilgili daha ayrıntılı bazı bilgileri paylaşacağım.
Bosna Hersek Yerel Parası
Bosna Hersek, Bosna Hersek Markı dedikleri bir para birimi kullanıyor. Bu paranın uzantısı yer yer KM yani Convertible Mark ya da BAM diye geçiyor. Şu an 1 Bosna Hersek Markı 5.84₺. Ama korkmayın, alım gücü olarak para değeri kadar farklı değiliz. Ekmekten bahsetelim mesela. 1 Ekmek orada 0.5KM yani ortalama 2.75₺’ye geliyor. Bizde 2₺. Bir çorba içiyorsunuz 3KM, ortalama 17₺. Bizde 12₺. Evet yine pahalıya geliyor karşılaştırınca ama bir Almanya gibi değil diyebiliriz.
1. Gün: Saraybosna
Saraybosna tam bir tarihi Osmanlı şehri ve Batı mimarisi karşımı bir şehir. Nüfusunu duyduğumuzda çok şaşırdık, sadece 275 bin. Benim küçük şehrim Uşak bile Bosna’nın başkentinden daha büyük düşünebiliyor musunuz? Ama bu nüfus azlığı öyle güzel ki. Ben sessizliği ve sakinliği sevdiğimden tam benlik.
Arabayı şehir merkezinde uygun bir yere park edip önce 1914 yılında Saraybosna’ya ziyarete gelen Avusturya – Macaristan veliahtının ve eşinin bir Sırp milliyetçi tarafından suikastla öldürüldüğü Latin Köprüsü’nden geçtik. Köprü daha sonra yenilense de tarihi dokusunu koruyor.
Yola devam edince biraz ileride duruşuyla insanı etkileyen önemli bir bina var. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde belediye binası olarak inşa edilen ve günümüzde Bosna-Hersek‘in başkenti Saraybosna‘da ulusal kütüphane olarak kullanılan tarihî bir yapı. 1896’da hizmete açılan, 2. Dünya Savaşı sonuna kadar belediye binası, sonrasında ise ulusal kütüphane olarak hizmet veren bina 1992-1995 yılları arasında Srebrenitsa Katliamı sırasında yakılmış ve hasar görmüş, sonra aslına uygun şekilde restore edilmiş. Girişler biletli ve kişi başı 10KM.
Artık meşhur baş çarşıya gitme vakti. Bu çarşı aynı Türkiye gibi. Safranbolu’da ya İstanbul’da Eminönü’nde bir çarşı gibi. Çarşının ortalarında bir Osmanlı mirası cami var: Gazi Hüsrev Bey Cami. Osmanlı mimarisinin en göze çarpan eserlerinden biri olan cami, Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey tarafından 1531 yılında ünlü mimarımız Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş. Mimari eserlerin medeniyet inşasında ne kadar önemli olduğunu da tefekkür ettikten sonra bir vakit namazını bu camide kılıp yolumuza devam ediyoruz.
Yolumuza devam etmeden önce bir iki detay vermek istiyorum. Caminin bahçesinde büyükçe bir ıhlamur ağacı var. Saraybosna tam bir ıhlamur ağacı cenneti. Yol arkadaşım Numan dayanamayıp bayağı bir ıhlamur topladı bulmuşken. Sanırım oralarda pek değerli değil ki tüm ağaçlar ıhlamur kaynasa da kimse dönüp bakmıyor. Türkiye’de olsa bu ağaçlara tünerler 🙂
Cami bahçesinde Fransız bir müslümanla karşılaştık. Bizimle iletişime geçti, konuşmak istedi. 45 dakika kadar ayakta konuştuk, tabi İngilizce. Bizim fransızcamız hiç yok. Dünyadan, siyasetten, Türkiye’den, Fransa’dan her şey konuşuldu. Bir polis memuruymuş ama fırsat buldukça geziyormuş. Çok yeri görmüş Dünya’da. Bizi gördüğü için aşırı mutlu oldu, biz de onunla sohbet ettiğimiz için. Aynı secdeye baş koyan, aynı değerleri savunan kişiler olarak daha önce hiç tanımadığımız biriyle dahi kardeş gibi yakınlık kurabildiğimizi hissettik. Uzun süre konuştuktan sonra biz müsaade istedik artık. Vakit ikindi olmuştu ve gezecek daha çok yer vardı. Bir hatıra fotoğrafı çekilmediğimiz için şu an üzüldüm.
Sırf Bosna’da yiyeceğiz diye damak temizliği için bir süredir börek yemedik. Burada gerçekten güzel yapıyorlar. Bilmiyorum biz acıktığımız için mi öyle geldi ama çok lezzetliydi. (Fiyatları 5 ile çarpıyorduk ₺’ye çevirmek için ama yine de aşırı pahalı gelmemişti.)
Baş çarşıda yürürken karşımıza çıkan bir Kutsal Kalp Katedrali. Saraybosna’daki bir Katolik kilisesi. 1887 yılından bu yana kullanılıyor. İbadet saatine denk gelemesek de içini dolaştık.
Caddede yürümeye devam ettikçe Osmanlı mimarisinin yerini Batı tarzı binalar almaya başlıyor ama tarihi doku devam ediyor.
Bu cadde boyunca Veliki Park’a yürüdükten sonra aynı caddeden geri döndük. Burada tarih kokan binaların arasında yürümek gerçekten güzel.
Sırada Baş Çarşı sebilinden geçerek Aliya İzetbegoviç’in mezarını ziyaret etmek var. Bu yol üzerinde ziyaret ettiğimiz yerlerden fotoğraf paylaşarak devam edelim.
Son paylaştığım fotoğrafların üçü de Gazi Hüsrev Bey camisi çevresinde. Anadolu’da da birçok selatin camide gördüğümüz bu sistemin İslami bir temeli var. Külliye adı verilen bu yapıların içinde çarşı, hamam, cami, medrese, bedesten, han ve çeşmeler bulunabiliyor.
Gazi Hüsrev Bey camisinde de bu sistemi görmek mümkün.
Neredeyse tüm camilerde bu yeşil ay yıldızlı bayrağı görebilirsiniz Bosna Hersek’te. Osmanlı’nın Rumeli Beylerbeyliği bayrağı olarak kullanılmış eskiden. Hala kullanılıyor Bosna’da.
Aliya İzetbegoviç’in ve yüzlerce şehidin yattığı mezarlığa geldik. Aliya, fikirlerini benimsediğim, kendime örnek almaya çalıştığım bir bilge insan. Gerek askeri başarısı, gerek mütevazı duruşu, gerek örnek müslümanlığı onu gözümde çok değerli biri yapıyor. Ülkesinin sadece topraklarını değil kültürünü de işgalden korumuş birisi o. Mezar taşında isminin başında sadece “Abdullah” yani Allah’ın kulu yazıyor olması dahi takdire şayan. Aliya’ya ve tüm mezar ehlinin ruhlarına dua edip ayrılıyoruz, demek isterdim ama bu sefer de mezarlık görevlisi Tarık’la bir saate yakın muhabbet ettik. Türkiye’nin havasından, ekonomisinden, evlilik durumlarından, oradan buradan derken muhabbet bitmek bilmedi. Yolculukta bir kaç kez daha karşılaşacağımız bu tarz durumlara artık alıştık 🙂 Dahası biz böyle seviyoruz, acelemiz yok.
Mezarlık ziyareti sonrası, buraya gelirken yanından çok hızlı geçtiğimiz Baş Çarşı sebilinde biraz duraklıyoruz. Dinlenirken de sebilin tarihini okuyoruz.
Başçarşı’nın girişinde yer alan ve Saraybosna’nın en önemli simgelerinden olan sebil, 15. yüzyılda Bosna Sancak Beyi İsa Bey tarafından yaptırılıyor. Sonra Gazi Hüsrev Bey’in katkılarıyla büyütülüyor. Sebil, İstanbul’daki çeşmeler model alınarak inşa edilmiş.
Sıra Saraybosna’da çok meşhur olan Bey çorbasını tatma vakti. Ardından da bizim köfteli ekmek diye bildiğimiz Cevapcici dedikleri bazlamalı köfteden yedik. Hem çorba hem yemek öyle çok özel, buraya has şeyler değil. Türkiye’de hepsi yapılıyor. Tavsiyeyle gittiğimiz mekanlardan memnun kaldığımızı söyleyebilirim. Çorba yediğimiz yerdeki lavabo işaretlerinin Osmanlı’dan kalma işaretleri de çok hoştu.
Yemek sonra sokaklarda biraz daha yürüdükten sonra hafif de üşüyünce otelimizin yolunu tuttuk. Yine ilk gün çok beğendiğimiz Grand Hotel’de kalacağız.
Saraybosna (2. Gün)
Çok bulutlu bir güne uyandık Saraybosna’da. Planımıza göre ilk iş Saraybosna Tren Garı’nı görmek. Şu meşhur Sarajevo-Mostar treninin kalktığı gar.
Beni hiç beklemediğim bir manzara karşıladı. Ülkenin başkentinin tren garı bomboş! Nefes alıp verme sesimiz duyuluyor, o derece sessiz. Binası ise aşırı eski, yıkık dökük. Türkiye’de belki 1980’ler gibi. Ben tabi ki çok sevdim. Kalabalık olmayan her yeri seviyorum.
Tren garından sonraki hedefimiz Avrupa’nın en eski tramvay hattına binip şehri turlamak. En eski olmasının hakkını verdiğini söylemek mümkün. Öyle ses çıkararak ilerliyor ki parçalanmadan varsak bari diyorsunuz. Ayrıca konuşmak da pek mümkün olmuyor seyir halindeyken.
Tramvay’dan inecekken aşağıdaki uyarıyı görmek biraz evdeymişiz gibi hissettirdi:
Sonradan bir arkadaş dedi ki, Bosna’nın tramvayları Konya’dan gitmiş. (Sonradan öğrendik ki Konya ve Saraybosna kardeş şehirlermiş. Kardeşin kardeşe hediyesi muhtemelen.) En azından artık bir Türkçe kelime bildikleri için sevindik 🙂 Gerçi burada zaten Türkçe’den geçme çok kelime var. Örneğin aşağıdaki tabelaya bir bakın:
Ilıca Çizmecilik diye okunabiliyor şu haliyle bile.
Tramvayla gittiğimiz yer Ilıca Bölgesi. Burada Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nin hemen yanında harika bir park var: Ilıca Parkı. Biz burada dolaşmaktan keyif aldık gerçekten.
Sırada Umut Tüneli var. Sırp katliamı sırasında kuşatma altındaki Saraybosna’yı o sırada Birleşmiş Milletler kontrolünde olan Saraybosna Uluslararası Havalimanı’na bağlamak üzere 30 Temmuz 1993’te açılmış bir tünel. Gıda, insani yardım ve cephanenin şehre ulaşması ve insanların şehirden çıkabilmesi için kullanılmış. 1 m. genişliğinde, 160 cm. yüksekliğinde ve 800 m uzunluğunda. Tabi şu an sadece 50 m kadarı ziyarete açık. Bir evin altından kazılan tünelin haricinde arka taraftaki yerleşkede bir sinevizyon odası, tünelde kullanılan malzemeler ve tarihi belgelerin olduğu bir müze var.
Uzun namlulu silah izlerini evin üzerinde hala görmek mümkün. Bosna’nın her caddesi her sokağı hala savaşın izlerini taşıyor.
Umut Tüneli’nden çıktığımızda akşam olmak üzereydi. Saraybosna’nın gece manzarasını izleyelim diye seyir tepesine çıkmak istedik. Belli bir yere kadar arabayla çıktık ancak öyle bir yol ki araba bir kere durmak zorunda kalsaydı bir daha kalkamazdık. Çift yön kullanılabilen ama tek şerit bir yoldan bahsediyoruz. Adrenalini yüksek dakikalar geçirdik seyir öncesi. Arabayı bir yere bıraktıktan sonra ise 1 km’lik yolu yürüyerek devam ettik ve şöyle bir yere ulaştık:
Bu manzaraya karşı sıcak birer saleple günü kapattık. Bugün yol arkadaşımla arabada uyuyacağız. En azından her gezide bir gün olsun bunu yapıyoruz 🙂
Saraybosna (3. Gün)
Bugün arabanın üzerine hunharca çarpan yağmur damlalarıyla uyandık. Uyandığımda şöyle bir manzara ile karşılaştım:
Bir an nefessiz kalma ihtimalini düşündüm ve korkarak üzerindeki beyaz çarşafı çektim. Neyse ki yaşıyordu. Gidip bir camide yüzümüzü yıkadıktan sonra yeniden yollara koyulduk. Bugünkü hedefimiz önce Vrelo Bosne, sonra da artık Mostar’a doğru yola koyulmak.
Vrelo Bosne’yi kelimelerle anlatmak pek mümkün değil, sizi orada çektiğim resimlerle başbaşa bırakmak istiyorum.
Vrelo Bosna içinde tek bir restoran var. Burada balık yedik. Aslında içki satan restoranları ve marketleri tercih etmiyoruz. Burası başka seçeceğimiz olmadığı için bir istisna oldu.
Yeşile ve suya doyduktan sonra artık Saraybosna’dan ayrılma vakti.
Konjic’e giderken 54. km’de bir camide hem namaz kıldık hem bir şeyler yedik. Burası öyle hoşumuza gitti ki, geri dönüşte yeniden uğradık. Gerek tuvaletinin olması, gerek temizliği gerekse sakinliği sebebiyle huzur verici bir camiydi.
Yolculuğun başlangıcından itibaren Saraybosna’da gezerken çektiğimiz görüntülerden oluşan videoyu izlemek isterseniz şuraya yerleştireyim:
Konjic (5.7.2021)
Saatler ikindiye yaklaşırken Konjic’teyiz. Önce tren garına uğradık.
Saraybosna’daki tren garı sessizliğinden sonra buradan pek bir şey beklemiyorduk zaten. Çok daha ıssız ve sessiz bir ortamdı.
Ardından merkezi bir camiye geçtik İkindi namazı için. Tuvaletleri ve abdest alma yerleri temiz, tasarım olarak ferah bir cami. Konjic’e yolunuz düşerse kesinlikle uğrayın.
Bu camide namaz sonrası cami imamı Harun ve arkadaşı Said ile tanıştık. Onlar bize kısa bir Konjic gezisi yaptırdılar 🙂 Onlarla da bir hatıra fotoğrafı çektirdik.
Gezimiz sırasında Osmanlı’nın mirası yapılarla çokça karşılaştık yine. Onlardan biri Konjic Köprüsü. Osmanlı Sultanı 4. Mehmet tarafından 1682 yılında yaptırılan köprü 2. Dünya Savaşı’nda büyük zarar görmüş, 1955 yılına kadar sadece ayaklarıyla varlığını korumuş, Yugoslavya’nın ünlü lideri Tito döneminde de üzerine beton dökülerek araç trafiğine açılmıştır. Uzaklaştığı orijinal görünümünden 2009 yılında TİKA tarafından orijinaline uygun şekilde restore edilerek kurtarılmıştır.
Konjic’de dolaşırken savaşla ilgili bir çok iz görebiliyorsunuz. Aşağıdaki ev de onlardan biri.
Şehir merkezinde, 1992 yıllarında Sırpların yaptığı katliam sırasında Konjic’te öldürülen şehitlerin isimlerinin yer aldığı şehitlik anıtıyla karşılaştık.
Hızlı bir Konjic turundan sonra artık akşam vakti geldi ve geceyi geçireceğimiz şehir olan Mostar’a yola çıkma vakti. Şehir gece de ayrı bir güzel.
Akşam ezanının hemen ardından bu manzarayı izleyip Mostar’a doğru yola çıktık. Akşam yemeği için planımız daha önce aldığımız bir öneriyle yol üzerinde bir restoran.
Mostar (06.07.2021)
Mostar’a gece geç saatlerde ulaştık. Kalacağımız yeri her zaman olduğu gibi yolda gelirken booking.com ya da lastminute.de sitesi üzerinden ayarladık. Gece 12’den sonra vardığımız için zile basınca çıkan olmadı ama telefonla görevliye ulaşabildik nihayetinde. Kaldığımız otel: Villa Vežić.
Ertesi gün sabah 10 gibi otelden çıkışımızı yaptıktan sonra şehir merkezine geçtik. Bu rezervasyonumuz kahvaltı içermediği için kendi imkanlarımızla yapacağız kahvaltımızı. Neyse ki Bosna bu konuda harika seçenekler sunuyor fırınlarında. Her bir börek çeşidi çok lezzetli. Kilo alıp geri döneceğiz diye korkutuyor bizi.
Arabamızı Otobüs Terminali’nin orada bırakıp Mostar Köprüsü’ne doğru yürüyerek geçelim , böylece şehrin dokusunu da görürüz diye kararlaştırıyoruz. Bu yöntemi aslında çoğunlukla uyguluyoruz çünkü arabayla yanından geçip giderek çok yüzeysel gezmiş oluyoruz şehri. Yürümek, daha yavaş hareket etmek idrak etmeyi de kolaylaştırıyor. Diğer bir faydası da şehrin sadece meşhur yerlerini değil ara sokaklarını da görme imkanı sunuyor bize. Yani gerçek, olağan yaşantısını. Ara sokaklardan ilerliyoruz.
Dünyanın en zalim yönetimlerinden biri olan Sırplar tarafından Bosna soykırıma uğradı bundan 29 yıl önce. İşte o soykırımda ağır silah atışlarına maruz kalmış bir bina.
Mostar Köprüsü’ne doğru ilerlerken öğle ezanı okunmaya başladı ve biz de en yakın camiye yöneldik. Namaz sonrası biraz cami tarihini okuyalım dedik ve yine karşımıza kim çıktı bilin bakalım. 🙂 Tabi ki Mimar Sinan. 1557 yılında yapılmış. 13.7 eninde ve kalınlığında kare bir yapısı var (Genelde enine daha geniş bir şekilde dikdörtgen inşa edilir camiler.)
Buralarda Türkçe’nin ikinci dil olmasına alıştık artık. Bu da camideki “Bağış Kutusu”:
Camiden çıktıktan sonra Mostar Köprüsü’ne doğru çarşılardan ilerlemeye devam ediyoruz. O sırada bir zincir market denk geldi. İçecek bir şeyler almakta fayda var çünkü hava aşırı sıcak.
Marketten içeceklerimizi de alıp yürümeye devam ediyoruz.
Yol üzerinde başka bir tarihi camiyle daha karşılaşıyoruz: Koski Mehmed-pašina džamija. Osmanlı vezirlerinden Sokullu Mehmed Paşa’nın ruznamecisi ve mimar defterdarlarından Koski Mehmed Paşa tarafından 1618 yılında yaptırılmış. Sırplar Bosna’daki bir çok camiye yaptıkları gibi 1992 yılındaki soykırımda bu caminin minaresini de yıkmışlar ve ardından Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğüyle restore edilmiş. Bosna seyahatimiz boyunca minareleri bombalanmış en az 5 cami gördük. Bu Sırpların ne masum canına ne kutsala ne de ibadethanelere saygısı var. Allah belalarından muhafaza etsin tüm müslümanları.
Koski Mehmed Paşa Camii’ni ziyaret ettikten sonra çarşıda ilerliyoruz. Mostar Köprüsü tüm ihtişamıyla uzaktan görünmeye başladı. Buralarda evlerin çatılarındaki farklılık da dikkatimizi çekiyor. Kayrak taşından yapılmış birçoğu. Yukarıdaki resimde şadırvanın üstünde de görmek mümkün bu taşları. Daha sonra ziyaret edeceğimiz Poçitel kasabasında şehrin binalarının tamamı neredeyse bu şekilde. Sebebini bilmiyoruz ama görünüş olarak güzel duruyor.
Sonunda Mostar Köprüsü’ne geldik. Mostar köprüsü, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa ediliyor ve 9 Kasım 1993’te Bosna Savaşı sırasında Hırvat güçleri tarafından yıkılıncaya dek 427 yıl başına bir şey gelmeden kullanılıyor. Gördüğünüz gibi Hırvat ve Sırplar ne tarihi eser dinliyor ne cami ne medrese. İnsanları bile gözlerini kırpmadan soykırımdan geçiren zalim ordusundan başka bir şeye saygı duymasını bekleyemezdik zaten! Neyse, soykırımdan 8 yıl sonra köprüyü yeniden hayata geçirmek için girişimlerde bulunuluyor. Hatta köprünün ilk yapıldığı zamanlardaki taşları bulmak amacıyla artık kapanmış olan taş ocağı yeniden açılıyor ve aslına uygun taşlarla yeniden inşa edilmeye başlanan tarihi köprü 2004 yılında yeniden hizmete açılıyor.
Bu köprüde 1664 yılından beri yapılan bir de etkinlik var. Köprünün üzerinden Neretva nehrine atlayış yapmak. Fotoğraftan mesafe az gibi gelebilir ancak oldukça yüksek. Her sene temmuz ayında düzenlenen etkinlikte bir çok kişi köprüden nehre atlayarak cesaretlerini sergiliyormuş. Biz oradayken henüz etkinlikler başlamamıştı ama sanırım alıştırma yapmak için köprüden atlayanlar oldu. Bu atlayışın asıl zorluğu nehre daldıktan sonra yaşanıyormuş. Nehrin hızlı akan suyunun sizi sürükleme tehlikesi var çünkü. Deneyimli bir yüzücüyseniz siz de gidince deneyebilirsiniz. Biz kırılgan şehir çocukları olarak bunu hiç denemiyoruz, hatıra fotoğrafıyla yetiniyoruz. 🙂
Şu manzaraya doğru oturup köprü tarihini internetteki bilgi kaynaklarından okuduktan sonra köprünün iki tarafında bulunan müzelerden en azından birine uğramak istedik. Böyle durumlarda zaman kısıtı sebebiyle diğerine de bir dahaki geldiğimizde uğrarız diye kendimizi teselli ediyoruz. 🙂 Bakalım bir daha nasip olacak mı? Ben hissediyorum bir kez daha gideceğimi nedense.
Köprünün doğu girişindeki kuleye giriyoruz. Giriş ücreti 10 KM. O zaman için ortalama 50₺’ye denk geliyordu ama bir yıl sonra şimdi baktım 93₺’ye denk geliyor: (
Müze içerisinde köprünün yapılış teknikleri, yapımında kullanılan malzemelerin açıklamaları, o dönemki sosyolojik durum gibi bir çok bilgi bulmak mümkün. Mesela çarşı kelimesini açıkladığı şu paragraf benim ilgimi çekti. Çarşı kelimesinin neden çevrilmediğini açıklarken onun 3 farklı anlamı olduğunu söylüyor. 1. Cadde, 2. Şehrin bir parçası 3. Market. Diyor ki siz içeriğe göre uygun çeviriyi kendiniz yerleştirebilirsiniz okurken.
Müzenin terasından Mostar köprüsünü ve çevreyi izleyebiliyorsunuz.
Mostar köprüsünü diğer tarafa geçince Mostar köprüsünün küçük bir kopyasını gördük. Mostar Köprüsü inşa edilmeden önce Mimar Hayrettin tarafından deneme amaçlı yaptırılmış bu köprünün adı Eğri Köprü. Radobolya Deresi’nin Neretva Nehrine döküldüğü noktaya yaklaşık 150 metre uzaklıktaki kemerli taş köprü, 1999 yılında sel nedeniyle yıkılmış, 2002 yılında restore edilerek yeniden hizmete açılmış.
Biz Eğri Köprü’nün tarihini okurken İkindi Ezanı okunmuştu. Bugünkü planımızda hava kararmadan Blagaj Tekkesi’ni ziyaret etmek de var. Namazlarımızı kılıp vakit kaybetmeden Blagaj’a doğru yola çıkıyoruz.
Her zaman olduğu gibi arabamızı nehrin başlarında bırakıp harika su sesi eşliğinde Tekke’ye doğru gidiyoruz. Buna nehrinin her iki yanına restoranlar kurulmuş, piknik masaları yerleştirilmiş. Bosna’da turistlerin ve gezginlerin uğrak mekanlarından birisi burası.
Blagaj Tekkesi, Neretva nehrini besleyen Buna nehrinin (Vrelo Bune) hemen çıkışına, dağın dibine konumlandırılmış. Alperenler Tekkesi diye de geçiyor ismi. Kadiri, Rufai, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına ev sahipliği yapan tekke Sarı Saltuk ve Şeyh Açıkbaş’ın türbeleri, ibadet odaları, misafirhane, iç avlu ve abdesthane’den oluşuyor. Osmanlı mimarisiyle 1520’lerde inşa edilmiş ve Bosnalılar tarafından milli anıt olarak kabul ediliyor.
Burada oturduğumuz bir restoranda Bosna’da ünlü olan Tuhafija isimli elmalı bir tatlının tadına bakmak istedik ama ikinci defa maalesef kalmadı cevabıyla karşılaştık. İleriki günlerde de şansımızı diğer illerde denedik ancak bir türlü bu tatlının bulunduğu zamanla bizim bulunduğumuz zaman birbirine denk gelmedi. Elmalı kurabiyeyi, elmalı tatlıları çok seven biri olarak buna çok üzüldüm. Tuhafija, seni bir gün yiyeceğim. 🙂
Blagaj’da nehir kenarında su sesi eşliğinde pikniğimizi de yaptıktan sonra artık yola çıkma vakti geldi. Geldi gelmesine ama hala nerede kalacağımıza karar vermedik ve herhangi bir yer de ayarlamadık. Bu noktada yine Numan’la istişare ederek akşam akşam yola çıkmaya gerek yok, bi tertemiz uyuyalım sonra sakin kafayla, gündüz gözüyle yola çıkarız diye karar verdik ve Blagaj şehir merkezinde bir otelde konakladık. Kaldığımız otelin ismi Pansion Nerry.
Biz ev sahibinden de hizmetten de çok memnun kaldık. 7 Temmuz 2021’de 274₺ ödemişiz bu oda için. Kahvaltı hizmeti bu ücrete dahil değil. Zaten kahvaltıyı Boşnak börekleriyle yapmaya alıştık, artık o şekilde yapmayı tercih ediyoruz. 🙂
Yoğun bir günün ardından artık dinlenme vakti. Ertesi gün Stolac kentine, oradan da Bosna’nın denize kıyısı olan tek şehri Neum’a doğru yollarda olacağız. Bakalım bizi neler bekliyor. 🙂 Hayırlı geceler.
07.07.2021 Stolac ve Neum
(Devam edecek)