Her Hakarete Bir İyilik: Susan Carland
İnancından aldığı ilhamla zihinlerdeki nefretlere, sevgiyle yaklaşıp, kötülüğe ondan daha büyük bir iyilikle karşılık veren örnek insan Susan Carland’dan bahsedeceğiz bu yazımızda sizlere. Öyle ki o Avustralya’da yaşayan bir akademisyen, bir anne ve gerçekleştirdiği sosyal projelerle ülkesinde tanınan bir aktivist. Gelin bu örnek insanı biraz daha yakından tanıyalım.
Susan Carland Yeni Zelandalı bir anne ile Avustralyalı bir babanın çocuğu olarak 1980’de Avustralya’nın Melbourne şehrinde dünyaya gelmiş, burada büyümüş ve bir Hristiyan olarak yetiştirilmiştir. Hayatı anlamak ve anlamlandırmak konusunda sorular zihnini meşgul ettiği için, gençlik yıllarında Susan dinleri araştırmaya karar vermiş ve araştırmaları neticesinde inancını sorgulamaya başlamıştır.
Dünya üzerindeki dinleri araştırmaya koyulan Susan yalnızca bir dini araştırmaya lüzum görmemişti. O din İslam’dı. Çünkü İslam, onun düşüncelerinde geçmişte kalmış, geri kafalı, şiddet yanlısı ve cinsiyetçi bir din olarak yer etmişti. Susan araştırmalarına devam ediyorken bir süre sonra araştırmalarının onu İslamiyet’e yönlendirdiğini ve araştırdıkça olumsuz düşüncelerinin bir bir yıkıldığını fark etti.
Bir süre sonra İslamiyet’in insan değerleri üzerine kurulu bir yapısı olduğunun farkına vardı ve ardından bir şeyler hızla değişmeye başladı. Artık kalbini mutmain eden dini seçmenin vakti gelmişti ve henüz on dokuz yaşındayken Müslüman olmaya karar verdi. İslam’a girmesinin ardından 2002 yılında da Müslüman kimliğiyle ülkenin tanınmış kişilerinden Waaled Aly ile evlendi ve bu evlilikten iki çocukları dünyaya geldi.
Susan Carland için Zorlu Günler
Susan Carland’ın İslamiyet’i seçtiği günler İslamofobinin yayılması açısından dönüm noktası kabul edilen günlere denk gelmiş ve o, İslamiyet’i seçtiği andan itibaren İslamofobi ile de mücadele etmeye başlamıştı aslında. Nitekimtarih11 Eylül 2001’i gösterirken ABD’de baş gösteren terör eylemleri, ABD başta olmak üzere Avrupa, Avustralya ve birçok bölgede İslamofobinin yayılması noktasında önemli bir tarih olmuştu.
Bu olaydan sonra Müslümanlar için sosyal, kültürel, ekonomik, hukuki ve siyasi bağlamlar göz ardı ediliyor; Müslümanlar sivil hakları kısıtlayan ciddi baskılarla karşı karşıya kalıyorlar ve ötekileştiriliyorlardı. Müslümanları tehdit unsuru olarak göstermek için algısal bir yönlendirme söz konusuydu. Avustralya’da da durum farklı değildi. Nitekim Susan Carland o günleri “Gerçek bir saldırı dönemi yaşadık.” şeklinde ifade etmiştir. Müslümanlar hakkında yoğun bir inceleme başlatılmış ve hepsine şüpheyle yaklaşılmıştı. Irkçılık ciddi derecede kendisini gösteriyor ve dünya gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu.
Susan Carland’ın İslamofobi ile Mücadelesi
Susan ise bu kötülüklere rağmen geriye iyilik adına bir şeyler bırakmak istiyordu. Melbourne Monash Üniversitesinde sosyoloji bölümünde öğretim görevlisi olarak akademik çalışmalarına devam eden Susan, özellikle Avustralya’daki Müslüman kadınlar ve Müslümanlara odaklanarak toplumsal cinsiyet çalışmaları, siyaset ve sosyoloji dersleri veriyor ve araştırmalarını her geçen gün yoğunlaştırıyordu. Eşiyle beraber kalıplaşmış fikirlere meydan okuyor ve İslam’ın Avustralya’daki yer edinmiş olumsuz algısını değiştirmek için çalışıyordu. Eşiyle el ele vererek İslam ile Avustralya arasında köprü kurabilmek ve ön yargıları yıkmak için yoğun çaba sarf ediyor ve sivil alanda mücadele gösteriyorlardı. Onlar mücadelesine devam ederken bir yandan da hakaretlere maruz kalmaya başlamışlardı.
Her ikisi de üniversitede öğretim üyesi olan Susan ve eşi, Avustralya’daki tanınmış kişiler arasında sayıldıklarından herhangi bir Müslüman aileden daha fazla hakarete maruz kalıyorlardı. Kısa bir zaman sonra sosyal medya aracılığıyla da tacizler gelmeye başladı. İnternete her baktığında bu nefret dolu mesajlarla karşılaşan Susan, önceleri görmemeye, yokmuş gibi düşünmeye gayret ettiyse de bir süre sonra sessiz kalmamaya, gerçeği anlatmanın bir yolunu bulmaya karar verdi. Her gelen nefret ve hakaret dolu mesaja, yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için açıklayıcı tanımlar yapıyordu ancak durum değişmiyor, mesajlar azalmıyor, cevap verdikçe yenileri ekleniyordu. Kendilerine karşı artan nefret söylemi her geçen gün canlarını daha fazla sıkıyor olmasına rağmen yine de onlar nezaketli davranışlarından bir an olsun ödün vermediler.
Kötülüğü Ondan Daha Büyük Bir İyilikle Kovmak
Sevgiyi ve iyiliği en büyük erdem sayan dinin mensubu olarak Susan, bu duruma bir çözüm bulmalı, bir şeyler yapmalıydı. Kendisine yönelen nefret mesajlarına yanıtı yine iyilikte ararken aradığı şeyi yine inancında bulacak, bir ayet gösterecekti yolunu:
Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.
Susan bunca zaman mesaj atanları engellemeyi, cevaplamamayı, yok saymayı denediyse de bu yaptıklarından hiçbiri Kur’an’da emredildiği gibi kötülüğü iyilikle kovuyormuş gibi hissettirmemişti. Düşündü ve sonunda Müslümanlara karşı ırkçı düşüncelerin önüne geçecek ve Müslümanların zannedilenin aksine yardımsever insanlar olduğunu gösterecek bir yol buldu.
Ardından sosyal medyada kendisine gelen nefret ve hakaret içerikli her tweet için bir dolar bağışlayacağını bildiren bir kampanya başlattı. Gelen nefret mesajları için bağışa başladı ve bekledi. Kısa sürede epey bir birikim olmuştu ve şimdiye kadar ki bağışların bin dolara ulaştığını, bunun için nefret mesajı atan kişilere çocukların teşekkür ettiğini bildiren bir tweet attı. Değiştirmek için dünyayı bir şeyler yapmalıydı: Sözlerin en güzelini söylemeli, davetin en incesini yapmalıydı. Sevgi ve merhamet taşıyan bir mesajla insanlığı iyiliğe çağırmalıydı, tıpkı Susan Carland gibi…
Nefreti, İyiliğe Dönüştürme Sanatı
Susan Carland, bu tweeti paylaşana kadar insanlar onun yaptığı bu bağışlardan bihaberdi ancak bu paylaşımla birlikte başkaları da durumdan haberdar olmuş ve harekete geçmişti. Susan’ın bu iyilik dolu küçük dokunuşu, çok daha büyük bir sosyal kampanyanın başlamasına yol açmıştı. Kısa zamanda büyüyen bu iyilik dalgası hızla yayıldı ve yalnız mesajlar için değil başka bağış ve yardımlarda bulunmak isteyenlerin de katıldığı büyük bir iyilik hareketine dönüştü. Pek çok kişi, bundan sonra gelecek olan nefret mesajlarının sponsorluğunu üstlenmek ve desteklerini bildirmek için mesaj atıyor, her nefret mesajı bir iyiliğe dönüşüyordu böylece.
Susan Carland inandığı dininden aldığı ilhamla amacına ulaşmış ve inancı ne olursa olsun bir insanın başka bir insana baskıyla zulmetmesinin ne kadar yanlış olduğunu göstermişti. Bu örnek davranışı ile 2016 yılında Türkiye Diyanet Vakfı 2. Uluslararası İyilik Ödülleri’ne layık görülen Susan Carland, nefreti iyiliğe dönüştürmeyi başarmıştı. O yaptığı davranışla kendisine yapılan haksız saldırılara karşı gerçeği anlatabilmeyi istemiş, inancının ona sevgiyi merhameti ve hep iyiliği öğütlediğini göstermiş, bu kötülüğü yüz binlerin desteklediği bir iyilik seline dönüştürmüştü. Nitekim iyilik, Susan Carland gibi kötülüğü iyilikle savabilmektir.
Kendisi için kendini arayan bir gıda mühendisi. Henüz bulabilmiş değil ancak bir müddet bulunduğu bu dünyadan güzel bir hikayeyle ayrılmak istiyor.