Tasavvuf Edebiyatı

Tasavvuf Edebiyatının Temel Taşı: Ahmet Yesevi

Birinin izinden gitmek zordur, izinden gidilen olmak ise çok daha zordur. Ahmet Yesevî hem izden giden olmuş, hem de izinden gidilen. Öyle ki aradan geçen asırlarda onun öğrencileri hem Asya’yı, hem Avrupa’yı hem de Anadolu’yu İslamlaştırdı. Onun özellikle Türk camiasında anılmasının en büyük nedeni Anadolu’ya tasavvuf edebiyatının ve üç büyük tarikatın gelmesinde etkili olmasıdır. Şimdi dilerseniz hep birlikte Ahmet Yesevî’nin hayatına ve edebi kişiliğine göz atalım.

Bugün Kazakistan’ın Sayram kasabasında doğmuş olan Ahmet Yesevî’nin 11.yüzyılın ikinci yarısında doğduğu bilinir. Babası kerametleri ve menkıbeleri ile tanınan, Sayram ve civarında müritleri olan Şeyh İbrahim, annesi ise Şeyh İbrahim’in halifelerinden Musa Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Yesevî, öyle bir aileden gelmektedir ki akrabaları arasında ile şeyhler vardır, varlıklı bir ailesi vardır. Çok küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden Ahmet Yesevî’yi ablası Gevher Şehnaz, Yesi’ye (bugün Kazakistan sınırları içindedir ve Türkistan adıyla bilinir) götürür ve oraya yerleşirler. Eğitim hayatına Yesi’de başlayan Ahmet menkıbesinde geçene göre daha çok küçük yaşta Arslan Baba’dan feyz alır.

Ahmad Yasawi Minyaturu Yesevi Universitesi
Ahmet Yesevi minyatürü, Ahmet Yesevi Üniversitesi

Arslan Baba ve Ahmet Yesevî için şöyle bir rivayet aktarılır: “Rivayete göre Arslan Baba’nın evinde toplanan sahabeler acıkırlar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v)duasıyla Cebrail (a.s)’in cennetten getirdiği hurmalardan biri yere düşer. Peygamber efendimiz (s.a.v) bunun üzerine “Bu hurmayı Yesevî’ye kim ulaştıracak?” diye sorunca Arslan Baba bu görevi üstlenince Efendimiz (a.s) ağzına hurmayı koyar. Yıllar sonra Ahmet Yesevî yedi yaşında onun yanına öksüz ve yetim olarak geldiğinde Arslan Baba emaneti verir, Efendimiz’in kendisine verdiği hırkayı da ona giydirir. Arslan Baba öleceğini söyler ve kendisinin cenaze namazını kıldırmasını, Ahmet Yesevî’ye emreder. Onun cenaze namazını kıldıran Ahmet Yesevî, onun dediklerine uyar ve Buhara’ya gider. Orada Şeyh Yusuf el-Hemedanî’ye intisap edip gelişimini sürdürür.”

1160 yılı civarında Buhara’da irşat makamına oturmadan önce Ahmet Yesevî,  Hace Abdullah-ı Berakî ve Şeyh Hasan Endakî’ye intisap etmiştir. Ahmet Yesevî Şeyh Yusuf el-Hemedanî’nin işaretine uyarak irşat makamının Şeyh Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’ye bırakarak Buhara’dan Yesi’ye geri döner ve irşadını orada sürdürür. Hayatının önemli bir kısmını Yesi şehrinde geçirmesinden ötürü kendisine Yesevî denmiştir. Aynı zamanda Sayram kasabasında İmam Muhammed bin Ali soyundan veya silsilesinden gelenlere Hace denmesi ve kendisinin de bu silsileye bağlı olmasından dolayı Hace Ahmet Yesevî, Kul Hace Ahmet isimleriyle de anılmıştır. Ahmet Yesevî’nin İbrahim adında bir oğlu olmuş ama kendisi hayattayken vefat etmiş. Ahmet Yesevî’nin soyu Gevher adını verdiği kızından devam etmiştir.

Maszhid Khudzha Akhmad Yassavi

Kul Hace Ahmet altmış üç yaşına gelene kadar Yesî’de kurmuş olduğu dergâhta gönülleri bağladı, kendisine müritler edindi, İslam’ın kaidelerini anlattı, yaşattı. Yesevîlikten doğmuş üç büyük Türk tarikatı olan Haydariyye, Bektaşiyye ve Nakşîbendiyye Anadolu’da etkili olup Anadou’nun İslamlaşmasını sağlamıştır. Hace Ahmet Yesevî altmış üç yaşından ölümüne kadar geleneğe uyarak hayatını dergâhındaki çilehanede kendisini ibadete adayarak geçirmiş.  Kerameti vefatından sonra da devam ettiği söylenen Ahmet Yesevî bir gün Timur’un rüyasına girer ve ona ulaşacağı zaferi söyler. Zaferinin ardından kabrini ziyarete gelen Timur, Yesi’ye gelerek Ahmet Yesevî’nin kabrine türbe yaptırır. Türbe yıllar içinde cami ve dergâhı ile birlikte bir külliye halini alır ve geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini korur.

Edebi Kişiliği ve Eserleri

Divani Hikmet Orjinal
Unesco tarafından korunmaya alınan tarihi bir ‘Divan-ı Hikmet’ Nüshası’nın iki sayfası

Ahmet Yesevî’nin edebi kişiliği ve eserleri söz konusu olduğunda şüphesiz Türkçeyi güzel ve özgün bir biçimde kullanması ön plana çıkar. Hece vezniyle yazmış olduğu şiirlerde İslam’a geçişin ardından artan Arapça ve Farsça ifadelere daha az yer vererek Çağatay Türkçesini kullanmıştır. Şiirlerinde şeriatı ve tarikatı birbirinden ayrı düşürmemiş, onları bir bütün olarak kaynaştırmıştır. O yaptıkları ile 12.yüzyılda Tasavvuf edebiyatının temelini atmış, kendisi gibi özellikle de Türk olan birçok sufi şairin yetişmesine önayak olmuştur. Bu şairlerden birkaçı Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana’dır. Ahmet Yesevî fikir ve duygularını halka öğretebilmek için hikmetler yazmış. Şairlik iddiasında olmadığı hikmetlerindeki şiirsellikten, heyecandan, lirizmden uzak olan ifadelerinden anlaşılmaktadır. Çoğunlukla hikmetlerini yazarken koşma Türk nazım biçimini kullansa da gazel ve mesnevi nazım şekillerini de kullandığı olmuştur.

Divan-ı Hikmet Ahmet Yesevî’nin Türkçe şiirlerini ele aldığı eserin adıdır. İçerisinde yer alan şiirlerdeki görülen farklılıklar bu eserde yalnızca kendisine ait şiirlerin olmadığı, onun izinden gidip onun şiirlerini taklit eden müritlerinin de şiirlerinin yer aldığını göstermektedir. Birden fazla nüshası bulunan eserin bütün nüshalarının temelinde Yesevî inanç ve düşünceleri, tarikatın esasları yer almaktadır. Koşma nazım şekliyle yazılmış hikmetler Türklerde bir düşünce birliği oluşturmasından ötürü önemlidir.

Hoca Ahmet Yesevinin Muhru
Ahmet Yesevi Mührü

Divan-ı hikmet’in mensur mukaddimesi(önsözü) olan Fakr-nâme eseri de Çağatay Türkçesi ile yazılmıştır. Risâle der Âdâb-ı Tarîkat isimli Farsça kaleme aldığı eserinde Ahmet Yesevî, tarikat âdâbı, mürid mürşid ilişkileri, dervişlik, Allah’ı tanımak ve ilahi aşk gibi konuları ele almıştır. Risâle der-Makâmât-ı Erba’in adlı eseri ise Yesevî’ye nispet edilmiş Farsça yazma küçük bir eserdir. Muhtevası şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olmak üzere dört ana konudan onar makam olmak üzere toplam kırk makam ve kaideyi içerir.

Ahmet Yesevî menkıbeleri ile Türk dünyasında tanınan bir kimsedir. Öyle ki kendi hayatı hakkındaki bilgileri de menkıbeleri sayesinde öğreniriz. Kimi zaman menkıbesinde Arslan Baba’yı anlatır, kimi zaman farklı yörelerde geçen olaylardan bahseder. Menkıbelerinden düşünceleri ile ilgili fikirler elde edebilmek mümkündür. Menkıbelerinden çoğu kendisine aitken bazıları halk muhayyilesinin ürünüdür.

CEMÂLİN GÖRDÜM DOSTLAR!

Âşıklardan kim bilir, şeriat ahkâmını,
İşte o zat müdriktir, tarikat makamını
Tanzim eder tarikat işini, mekânını
Hakikat deryâsına, gönülden dalar dostlar!

Gece-gündüz uyuyup, Cemâlu’llah görülmez.
Temiz aşksız, sevdâsız, bu yollarda yürünmez.
Hakikat deryasının, tehlikesi bilinmez,
Yatmadan, uyumadan, cemâlin görür dostlar!

Ey âşık bu dünyada, sıkıntı ve elem çek,
Elemi rahatlık bil, bu hakikattır, gerçek.
“Hû” sohbeti nerde var, dervişler orda gerek,
Âşıklar muradına, menzile ersin dostlar!

Kaygı, elem, sıkıntı, bu yolun gıdasıdır,
Kedere sabredenin, muini Mevlâ’sıdır.
Seherlerde ağlamak, ezkârın cilasıdır.
“Hû” diyen bu dünyadan, gelip gidecek dostlar!

Hak cemâlini görür, gönül ile ağlayan,
Kula Rabb’in ihsânı, Cemâlu’llah armağan,
Kılavuzsuz gidilmez bu yollar çetin, yaman,
Yola çıkan menzile bil ki ulaşır dostlar!

“Vah!” ömrüm geldi-geçti, bilemedim câhil kaldım,
Dünyanın zevklerine ne de gâfil aldandım!
 Dini arkaya atıp, dünya işine daldım,
Yarın bilmem ki hâlim nice olacak dostlar?

Kaynaklar:

  1. Prof.Dr. Necdet Tosun, P. K. (2019). Hoca Ahmed Yesevi Külliyatı . Ankara: Ahmet Yesevi Üniversitesi.
  2. Sır, Ahmet Yesevi, TRT Belgesel, https://www.youtube.com/watch?v=I3GvShFP0Do 
Kaynak
İslam AnsiklopedisiDivanı Hikmet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu