Abdullah-ı İznikî: Eşrefoğlu Rûmî
Babasının adından ötürü Eşrefoğlu, İbn’ül Eşref, Eşrefzâde, doğduğu yerden ötürü İznikî, bulunduğu diyar ve şöhretinden ötürü Eşref-i Rûmî ya da Eşrefoğlu Rûmî denilen, peygamber soyundan
Kelimelerin elvanından üstüne düşenle renklenmiş bir edebiyatçı. Anlamlar denizinden bir küçük damla dahi alabilmek ve verebilmek için çabalıyor.
Babasının adından ötürü Eşrefoğlu, İbn’ül Eşref, Eşrefzâde, doğduğu yerden ötürü İznikî, bulunduğu diyar ve şöhretinden ötürü Eşref-i Rûmî ya da Eşrefoğlu Rûmî denilen, peygamber soyundan
İnsanın “benimle var mısın?” dediğinde yanında olan dostlarından başka canlı kanlı hazinesi ne olabilir bu dünyada? Çıktığın yolda yarıda bırakmayacak, hayırlı işlerde buluşacak dostluklar en
“Allâh adın zikredelim evvelaVacib oldu cümle işte her kula” Yazmış olduğu ve dillerde söylene gelen, tam bir “sehl-i mümteni” örneği “mevlid” türündeki eseriyle tanınan bir
Ankara’nın Solfasol(Zülfazl) köyünde doğmuş, Fatih sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedeceğini müjdelemiş, Bayramiyye’nin piri, Osmanlı’nın kuruluşunda büyük öneme sahip, barış ve dostluğun inşa mimarlarından Hacı Bayram Veli,
Yunus Emre hayranı, Hacı Bektaşi Veli’nin öğrencisi, İç Anadolu’nun önemli sofilerinden, Aksaray’ın âlimlerinden, asıl adı Molla Sadettin olan Said Emre ile tasavvuf edebiyatı serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. “Hudavenda kulum emrine ferman / Zire sensin benim derdime derman” diyen sofu şairimizin şairliğine geçmeden önce gelin birlikte hayatını öğrenelim.
Âşık sana tuttu yüzünUnuttu cümle kendözünCümle sana söyler sözünSöz söyleten sensin ana Batı Oğuz Lehçesinin (eski Türkçenin) şairlerinden, Kırşehir’in sevilen manevi değerlerinden, tasavvufun erenlerinden, Anadolu’nun
Nazım ve aruzda başarılı, edebiyatımızda fabl türünün ilk temsilcisi, Türkçeye sevdalı, Kırşehirli Mevlevî şair Gülşehrî’yi anlatacağız tasavvuf edebiyatı serimizin bu yazısında. Hayatı Kendisi hakkında öğrendiğimiz
Kaygusuz Abdâl yaradanGel içegör şu cür’adan Kaldur perdeyi aradanGezelüm bilece Tanrı Doğduğunda şehzade imiş, geyik peşinde yola girmiş, dünya kaygılarından silkelenmiş, ermiş sırra bir derviş,
Tekke edebiyatı olarak da bilinen Tasavvuf edebiyatı tekkelerin etrafında halkla iç içe bir şekilde gelişmiş bir edebiyattır. Bu edebiyatın kökleşip yayılmasında Mevlevilik, Yesevilik, Bektaşilik gibi
Ben yürürüm yane yane Aşk boyadı beni kane Ne âkilem ne divane Gel gör beni aşk neyledi O yazmış olduğu sözleriyle kalplerimizdeki aşk ateşini harlayan,