İslam Tarihi Köşesi

10 Maddede Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’i Tanıyalım

Bu yazımızda yakın dostu Âmir b. Rebîa’nın “Mus‘ab b. Umeyr İslam’a girdiği günden Uhud Gazvesi’nde şehit düştüğü ana kadar benim dostum, arkadaşımdı. Habeşistan’a yapılan her iki hicrette de beraberdik. O ahlaki yönden mükemmel ve son derece mülayim ve uysal birisiydi.” şeklinde bahsettiği, İslam Tarihi’nin ilk öğretmeni, Allah(c.c) ve Rasûlü(s.a.v.) için canından geçmiş bir fedai Mus‘ab b. Umeyr’i tanıyacağız. Hepinize iyi okumalar… 

1. Doğumu

Mus‘ab b. Umeyr, zengin bir ailenin çocuğu olarak Mekke’de dünyaya geldi. Tam adı Mus‘ab b. Umeyr b. Haşim b. Abdülmenaf b. Abdüddâr b. Kusay b. Kilab b. Mürre b. el-Kureşî el Abderî’dir. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte elimizdeki verilerden hareketle birtakım çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Kaynaklarda onun Uhud Savaşı’nda şehit edildiğinde 40 yaşında veya 40 yaşından biraz daha fazla olduğu geçmektedir. Uhud Savaşı’nın miladi 625 yılında olduğu düşünülürse Mus‘ab b. Umeyr’in miladi 584 veya 585 yılında doğduğu söylenebilir. İslam Tarihi kaynaklarından elde ettiğimiz bir diğer bilgi ise, Mus‘ab’ın tebliğ faaliyeti için Medine’ye gönderildiğinde 25 yaşında olduğudur. 621 yılında yapılan Akabe Biatı’ndan sonra Medine’ye gönderildiğini hesaba katarsak Mus‘ab b. Umeyr’in doğum tarihi 596 olacaktır. 

Yeni doğan bebek

2. Nesebi ve Ailesi 

Mekke’nin nüfuz sahibi kabilelerinden Abdüddaroğullarına mensup olan Mus‘ab b. Umeyr’in babası, Umeyr b. Haşim’dir ve baba tarafından soyu Kusay b. Kilab’ta Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birleşmektedir. Annesi Hunnas bint Malik b. el-Mudarrib’tir. Anne tarafından da soyu Lüeyy b. Galib’te Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birleşir. İkisi kız olmak üzere yedi kardeşi olan Mus‘ab b. Umeyr’in kardeşleri; Ebû Aziz, Ebû’r- Rum, Ebû Haşim, Ümmü Eban, Hind, Ebû Yezid ve Ubeyd’dir. Bunlardan Ebû’r-Rum, Ebû Haşim ve Ümmü Eban Müslüman olmuştur. Ebû Aziz, Ebû Yezid ve Ubeyd müşrik olarak ölmuştur. Hind hakkında yeterli malumat yoktur. 

Aile

3. Zenginliğiyle Gıpta Edilen Bir Genç

Kaynaklarımızda orta boylu, güzel yüzlü, nazik, ince, tatlı bir adam olarak anlatılan Mus‘ab b. Umeyr; son derece varlıklı bir ailede büyümüştü. Annesi ve babası tarafından çok sevilmiş, bir dediği iki edilmemişti. Bilhassa zengin bir hanım olan annesi; Mus‘ab’a çok düşkündü ve ona en şık elbiseleri giydirir, Hadrami ayakkabıları alırdı. Mekke’deki hiçbir genç onun kadar ailesinden ilgi görmemişti. Son derece gösterişli, müreffeh bir hayat yaşayan Mus‘ab; en özel yemekleri yer, pahalı kıyafetler giyer, güzel kokular sürünürdü. Mus‘ab b. Umeyr akranları arasında belki de en havalı ve en zengin gençti. Hz. Peygamber (s.a.v.) onun için:

“Mekke’de Mus‘ab’tan daha bakımlı, ondan daha çok nimet ve refah içinde bulunan başka kimseyi görmedim.” buyurmuştur. 

Zenginlik

4. Müslüman Oluşu

Mus‘ab b. Umeyr’in mensubu olduğu Abdüddaroğulları ile Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kabilesi olan Haşimoğulları arasında cahiliye döneminden beri süren bir husumet vardı. Bu düşmanlık İslam tebliğinde de devam etmişti. Ancak Mus‘ab b. Umeyr, kabilesinin aksine genç yaşta İslam ile şereflenenlerden olmuştu. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Darü’l Erkam’da İslam’ı anlattığını öğrenince yeni dini merak ederek onun yanına gitti. Allah Rasûlü (s.a.v.)’nün onu Hak dine davet etmesi üzerine, İslam’ı kabul ederek Müslüman oldu. 

Müslüman

5. Habeşistan’a Hicreti

Mus‘ab b. Umeyr, kabilesinin tepkisinden çekindiği için bir süre kavminden ve ailesinden Müslüman olduğunu gizledi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına gizlice gidiyor, ibadetlerini gizlice yapıyordu. Ancak daha sonra kabilesinden Osman b. Talha onu namaz kılarken gördü ve ailesine Müslüman olduğunu bildirdi. Bu olay akabinde Mus‘ab b. Umeyr için zor dönem başlamıştı. Ailesi onu dininden döndürmek için fiziksel ve psikolojik şiddete başvurmuşlar; Mus‘ab’ı hapsetmiş, maddi imkanlarından onu mahrum etmişlerdi. Ancak o tüm bunlara rağmen İslam’dan vazgeçmemişti.

Dinini daha rahat yaşayabilmek için ailesini ve memleketini terk ederek Habeşistan’a hicret etmişti. Müşriklerin Müslümanlar üzerindeki baskılarını azalttıkları ve İslam’a teveccüh etmeye başladıkları şayiaları üzerine Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar tekrar yurtlarına, Mekke’ye dönmeye başlamışlardı. Mekke’ye dönenler arasında Mus‘ab b. Umeyr de vardı. Mus‘ab şehre, Nadr b. el-Hâris el-Kelede’nin himayesinde girmişti.

Zira geri dönen Müslümanların, Mekke’ye kendilerini himaye eden birisiyle girebilmeleri mümkündü. Ancak haberlerin asılsız olduğu ortaya çıkınca Mus‘ab b. Umeyr Habeşistan’a geri dönmek zorunda kalmıştı. Akabe Biatı’nda Mekke’de bulunan Mus‘ab b. Umeyr’in, tam tarihi bilinmemekle beraber, Medine’ye hicretten önce Habeşistan’dan Mekke’ye geri geldiği kesindir. Mus‘ab b. Umeyr’in Habeşistan’a hicreti onu epey değiştirmişti. Mekke’ye döndüğünde son derece bitap düşmüş, yıpranmıştı. Onun bu halini gören annesi, dinine olan bağlılığını anlamış ve artık ona baskı yapmaktan vazgeçmişti. 

Hicret

6. Evliliği ve Çocukları

Mekke’nin en yakışıklı gençlerinden biri olan Mus‘ab b. Umeyr, güzel bir hanım olduğu söylenen Hamne bint Cahş b. Riyab ile evlendi. Annesi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in halası Ümeyme bint Abdülmüttalib olan Hamne bint Cahş, Allah Rasûlü (s.a.v.)’nün hanımlarından Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşiydi. Yani Mus‘ab b. Umeyr ile Hz. Peygamber bacanak olmaktaydı. Mus‘ab b. Umeyr’in yalnızca Zeyneb adında bir kızı vardı. Zeyneb bint Mus‘ab; Abdullah b. Abdillah ile evlenmiş ve Mus‘ab, Muhammed ve Karîbe adlı çocukları olmuştur. Erkek çocuğu olmamasına rağmen, Mus‘ab b. Umeyr’in künyesi Ebû Abdullah ya da Ebû Muhammed olarak zikredilmektedir. 

Müslüman kız

7. Medine’ye Öğretmen Olarak Gönderilmesi 

Birinci Akabe Biatı’nın ardından Hz. Peygamber (s.a.v.), Mus‘ab b. Umeyr’i İslam dinini anlatması ve Kur’an-ı Kerim’i öğretmesi için Medine’ye gönderdi. Mus‘ab b. Umeyr’in Medine’ye gidişine dair iki rivayet söz konusudur. Bunlardan ilkine göre Hz. Peygamber (s.a.v.); Mus‘ab’a Medinelilere Kur’an’ı okumasını, İslamiyet’i öğretmesini, onları dinde fakih yapmasını ve bilgilendirmesini emretti. Diğer bir rivayette ise Birinci Akabe Biatı’nın ardından Medineliler Hz. Peygamber (s.a.v.)’e mektup yazarak kendilerine dini öğretecek birini göndermelerini talep etmişler, bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v.) Mus‘ab b. Umeyr’i bu iş için uygun görmüş ve görevlendirmişti. Netice olarak kesin olan Mus‘ab b. Umeyr’in Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından İslam’ı tebliğ etme maksadıyla Medine’ye gönderildiğidir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in İslam’ı tebliğ noktasında attığı adımların hiçbiri gelişigüzel adımlar değildi. Medine’deki eğitim faaliyeti için de onca sahabî arasından Mus‘ab b. Umeyr’in seçilmesi rastgele bir karar olmamıştı. Her konuda liyakatle davranan Hz. Peygamber (s.a.v.), Mus‘ab (r.a.)’ta  bu iş için uygun birtakım hasletler görmüş ve onu vazifelendirmişti. Zira Mus‘ab b. Umeyr’in Medine’deki başarılı tebliğ faaliyetine bakılınca özellikle onun seçilmesinin ne denli isabetli olduğu görülecektir.

Mus‘ab b. Umeyr, Medine’ye gittiğinde ilk olarak Esad b. Zürare’nin evinde konaklamıştı. Burada insanları topluyor, onlara İslam’ı anlatıyor, Kur’an-ı Kerim okuyordu. Bazen de Zaferoğullarının Abduleşheloğullarıyla birlikte ikamet ettikleri evde toplanıyorlardı. Mus‘ab (r.a.) şehre geldiğinde Medine’de Abduleşheloğullarının reisleri olan Sa’d b. Muaz ve Useyd b. Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. 

Bir gün Mus‘ab b. Umeyr ve Esad b. Zürare Zaferoğullarına ait bir bahçede İslam’ı anlatırken onları gören Sa’d b. Muaz ve Useyd b. Hudayr durumdan rahatsız oldular ve Sa’d Useyd b. Hudayr’ı Esad’ın yanına göndererek faaliyetlerinden vazgeçmelerini söylemesini istedi. Useyd b. Hudayr öfkeyle Mus‘ab b. Umeyr’in yanına gidip faaliyetlerine son vermesini söylediğinde, Mus‘ab b. Umeyr son derece sakin bir tavırla;

Biraz oturup soluklanın, anlattıklarımızı dinleyin, hoşunuza giderse kabul edersiniz, hoşlanmazsanız kimseyi zorla bir şeye çağırmıyoruz.

şeklinde karşılık verdi.  Ardından Mus‘ab’ı dinleyen Useyd b. Hudayr, Sa’d’ın yanına İslam’ı kabul etmiş bir şekilde döndü. Sa’d bunu duyunca daha çok öfkelendi ve bu sefer kendisi gidip Mus‘ab ile görüşmeye karar verdi. Mus‘ab b. Umeyr’in tebliği Sa’d’ı da etkilemiş, nihayet o da Müslüman olmuştu.

Mus‘ab b. Umeyr’in gerçekleştirdiği başarılı tebliğ faaliyetlerinin neticesinde kabile reisleri olan Useyd ve Sa’d’ın Müslüman olması kabilelerinin de toplu olarak İslam’ı benimsemelerini sağladı. Böylelikle Medine’de İslam ciddi bir müntesip edinmiş oldu. Gerçekten de Mus‘ab b. Umeyr; Medinelilere dini en güzel şekilde öğretiyor, İslam’ı yüreklere nakşediyordu. Son derece yumuşak bir üslupla insanlara hitap eden Mus‘ab b. Umeyr; tebliğine önce beslemeyle başlıyor, ardından Kur’an-ı Kerim’den ayet-i kerimeler okuyordu. Medineliler ona Kur’an okuyan manasında Kârî, Kur’an okutan anlamında Mukrî lakaplarını vermişlerdi. İslam Tarihinde bu isimlerle anılan ilk kişi Mus‘ab b. Umeyr olmuştu. 

Kur'an-ı Kerim
10 Maddede Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'i Tanıyalım 1

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in rahle-i tedrisinden geçmiş olan Mus‘ab b. Umeyr, tıpkı Allah Rasûlü (s.a.v.) gibi tebliğde toplumun sosyo-kültürel yapısını göz ardı etmemiş ve çözüm odaklı olmuştur. Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri, aralarında uzun yıllardır devam eden düşmanlık sebebiyle namazlarda karşı kabileden birinin imamlık yapmasına razı olmuyordu. Bu durumda Mus‘ab b. Umeyr, kendisi imam olmak suretiyle sorunu çözüme kavuşturmuştu. Yine Medineliler’in Yahudiler ve Hristiyanların mübarek günlerinden hareketle Cuma gününü ibadet yaparak geçirmeyi teklif etmeleri üzerine; önce onlarla istişarede bulunmuş, daha sonra Allah Rasûlü (s.a.v.)’ne bir mektup göndererek durumu ona danışmıştı.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in izin vermesi üzerine İslam Tarihi‘nde ilk Cuma namazı Mus‘ab b. Umeyr tarafından kıldırılmış, namazın ardından da bir koyun kesilerek yenilmişti.[1] Nihayet Mus‘ab b. Umeyr 622 yılında ikisi kadın yetmiş beş Müslüman ile Mekke’ye dönmüş, Allah Rasûlü (s.a.v.)’nü Medine’deki durumdan haberdar etmişti. Onun başarılı tebliğ faaliyeti hicretten önce Medine’de İslam’ın filizlenmesini sağlamıştı.

8. İslam’a Olan Bağlılığı 

Abdüddaroğulları gibi nüfuz sahibi bir kabileye mensup olan ve son derece zengin bir ailede yetişmiş bulunan Mus‘ab b. Umeyr, dinine öylesine bağlıydı ki İslamiyet’i seçtikten sonra tüm bunları elinin tersiyle itebilmişti. Zira o Müslüman olduktan sonra annesi tarafından İslam’dan dönmesi için çeşitli baskılara maruz bırakılmış, tüm mal varlığından mahrum edilmiş, fiziksel ve psikolojik olarak şiddet görmüştür.

Ancak İslam’ın sadık bir neferi olan Mus‘ab (r.a.) tüm bu yıldırma politikalarına rağmen asla dininden vazgeçmemiştir. Ailesi tarafından çok sevilen ve üzerine titrenen, her türlü imkana sahip olan bir kimsenin ailesinin hem maddi hem de manevi desteğinden vazgeçmesi hiç kolay olmasa gerektir. Ancak Mus‘ab b. Umeyr’in imanı öylesine kuvvetlidir ki çok büyük zorluklar yaşamasına rağmen İslam’ı ailesinin yanındaki konfora tercih edebilmiştir. Sa’d b. Malik’in şöyle dediği rivayet edilir:

Biz hicrette zor şartlar altında yaşama mücadelesi veriyorduk. Hicret ettikten sonra şiddetli bir açlıkla karşı karşıya kaldık. Bu durum bize çok zor gelmesine rağmen yine de dayanabiliyorduk. Mus‘ab b. Umeyr ise aramızda ebeveyninin yanında en ferah içinde olanıydı. Bize isabet eden zorluk ona da isabet edince o buna dayanamadı. Çünkü ben onu öyle bir halde gördüm ki, yılanın derisinin soyulup düşmesi gibi onun da derisi soyulup düşüyordu, yürüyemiyordu. Onun çok zorluk çektiğini bildiğimiz için boynumuza alıp taşıyorduk.

Yine bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabıyla sohbet ederken Mus‘ab b. Umeyr üzerinde siyah beyaz çizgili bir parça elbise olduğu halde geldi. Elbisesini birbirine bir hayvan derisi ile birleştirmişti. Ashap onu o halde görünce ona acıyarak, başlarını öne eğdiler. Mus‘ab selam verdi, Allah Rasûlü (s.a.v.) selamını aldı ve şöyle buyurdu:

Dünyayı bütün ahalisiyle birlikte değiştiren Allah’a hamd olsun. Şu genç adamı görüyor musunuz? Önceden annesinin ve babasının en sevgili varlığı idi. Allah(c.c.) ve Rasûlü (s.a.v.)’nün sevgisi ona galebe çaldı. O da Allah (c.c.)’ı ve Rasûlü (s.a.v.)’nü ailesine tercih etti.

Mus‘ab b. Umeyr’in Allah (c.c.)’a ve Rasûlü (s.a.v.)’ne olan sevgisi ve bağlılığı o kadardı ki; öz annesinden bir yıl boyunca  ayrı kalmış olmasına rağmen Medine’den geldiğinde önce Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına uğramış, onu görmüştü. Bu durumdan rahatsız olan annesi Mus‘ab’a:

“Ey hayırsız evlat! Sen benim içinde bulunduğum bir şehre geliyorsun ve ilk olarak beni ziyaret etmiyorsun öyle mi?” şeklinde sitem etmişti. Mus‘ab b. Umeyr annesine cevaben: “Şüphesiz ben Hz. Peygamber’den önce kimseyi ziyaret edemem.” demiştir. Gerçekten de Mus‘ab b. Umeyr, Allah Rasûlü (s.a.v.)’ne samimi bir sevgi ile bağlanmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona İslam adına yaptığı hayırlı işlerden dolayı “Mus‘abul Hayr” lakabını vermiştir.  

çiçek bahçesi

9. Allah Rasûlü (s.a.v.)’nün Sancaktarı

Mekke’de savaş zamanlarında bayrağı taşıma görevi Abdüddaroğullarının uhdesinde idi. Bu sebeple Müslümanlar ile müşrik Mekkeliler arasında gerçekleşen ilk savaş olan Bedir Savaşı’nda Hz. Peygamber (s.a.v.) muhacirlerin sancağını taşıma görevini Benî Abdüddar’dan olan Mus‘ab b. Umeyr’e vermişti. Bedir Gazvesi’nde beyaz bir sancak ile Ukab denilen iki tane siyah sancak bulunmaktaydı.

Mus‘ab b. Umeyr bunlardan beyaz olanı taşımıştı. Müşrik ordusunda da sancaklardan biri Mus‘ab b. Umeyr’in müşrik kardeşi Ebû Aziz’nin elindeydi. İki kardeş düşman saflarda yer almıştı. Savaş neticesinde esir alınan Mus‘ab’ın kardeşi Ebû Aziz’nin ifadeleri, Mus‘ab b. Umeyr’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tesis etmeye çalıştığı İslam kardeşliğini benimsediğini göstermesi bakımından zikredilmeye değerdir. Mus‘ab b. Umeyr kardeşini esir alan Ebû Yeser’e ona dikkat etmesini, kaçmamasını tavsiye ettiğinde Ebû Aziz Mus‘ab’a şöyle dedi: “Ey Kardeşim! Benim hakkımdaki tavsiyen bu mudur?” Bunun üzerine Mus‘ab b. Umeyr: “Benim kardeşim sen değilsin, odur.” şeklinde karşılık verdi.

Uhud Gazvesi’nde de Hz. Peygamber (s.a.v.) müşriklerin sancağının kimin elinde olduğunu sordu, Abdüddaroğullarında olduğunu öğrenince, “Biz ahde onlardan daha bağlıyız.” diyerek, Mus‘ab b. Umeyr’i çağırttı ve sancağı ona verdi. 

Beyaz bayrak

10. İslam Uğrunda Canını Veren Bir Serdengeçti

Uhud Gazvesi’nde okçuların Hz. Peygamber’in emrine uymayarak yerlerinden ayrılmaları ile savaş, müşriklerin lehine dönmeye başlamıştı. Okçuların tepeyi terk etmeleriyle müşrikler; İslam ordusunu iki taraflı olarak kuşatmış, paniğe kapılan Müslümanların savaş düzenleri bozulmuştu. Bu arada müşriklerden bazıları kılıçlarını Hz. Peygamber (s.a.v.)’e çevirmişlerdi. Bir grup sahabi canları pahasına Allah Rasûlü (s.a.v.)’nün etrafında bir halka oluşturarak onu korumaya aldılar. Mus‘ab b. Umeyr de canını ortaya koymuş, Allah Rasûlü (s.a.v.)’nü korumaya çalışıyordu.

Müşriklerden İbn Kamie, Mus‘ab b. Umeyr’i Hz. Peygamber (s.a.v.) zannederek ona yönelmişti. Önce Mus‘ab’ın sağ eline vurarak elini kesti. Bunun üzerine Mus‘ab b. Umeyr:

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.”

mealindeki ayet-i kerimeyi okudu ve sancağı sol eline aldı. Sol eli de kesilince bu sefer sancağı düşürmemek için onu göğsüne bastırdı ve yine aynı ayet-i kerimeyi okudu. İki eli de kesilen Mus‘ab b. Umeyr, İbn Kamie’nin son mızrak darbesiyle şehit düştü. Şehit edildiğinde 40 veya 40 yaşından biraz daha fazlaydı. Mus‘ab b. Umeyr defnedilirken üzerini örtecek bir örtü dahi bulunamamıştı, açıkta kalan ayakları izhîr otu denilen bir ot ile kapatılmıştı. Allah Rasûlü (s.a.v.), Mus‘ab b. Umeyr’in naaşının üzerinde durdu ve:

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiş (şehit olmuş). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedirler. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”

melindeki ayet-i kerimeyi okudu. Bir zamanlar en güzel kıyafetleri giyen, en güzel yemekleri yiyen, refah içerisinde yaşayan Mus‘ab b. Umeyr; şehit düştüğünde defnedileceği bir bez parçasına dahi muhtaç kalmıştı. Allah (c.c.) için, Rasûlü (s.a.v.) için annesinden, kardeşinden, malından vazgeçen Mus‘ab b. Umeyr; sonunda canından da geçmiş ve şehadet şerbetinden içerek makamların en yücesine ulaşmıştı. 

Solmuş gül

Yararlanılan Kaynaklar

  1. Gündüz, M. S. (2017). Mus’ab b. Umeyr’in Hayatı Kişiliği ve İslam Tarihindeki Yeri. Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 107-142.
  2. Güzel, A. (2019). Nebevî Eğitimin Semeresi Olarak Mus’ab b. Umeyr: Hayatı ve Hz. Peygamber Tarafından Eğitilmesi. Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi, 163-192.
[1] Cuma namazının ne zaman farz olduğuna dair iki tane rivayet bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Cuma namazının Mekke’de farz kılınıp, müşriklerin baskısından dolayı Medine’ye hicretten sonrasına ertelenmiş olduğudur. Bir diğer rivayete göre ise Cuma namazı hicret esnasında farz kılınmıştır. Medineli Müslümanlar ise henüz hicret gerçekleşmeden Mus‘ab b. Umeyr’e Yahudi ve Hristiyanlar gibi Müslümanların da toplanıp bir araya gelecekleri, ibadetle geçirecekleri bir gün tahsis etme tavsiyesinde bulunmuşlar, (Günün Cuma ismini alışı da kelimenin toplanmak, bir araya gelmek manalarını taşıması sebebiyledir.)

Mus‘ab Hz. Peygamber (s.a.v.)’e durumdan söz edince Allah Rasûlü (s.a.v.) ona Cuma namazını kıldırmasını ve hutbe okumasını söylemişti. Bazı rivayetlerde ise Hz. Peygamber (s.a.v.), Mus‘ab’a mektup göndermek suretiyle Cuma namazı kıldırmasını söylemişti. Bununla beraber kaynaklarda ilk Cuma namazının kimin tarafından kıldırıldığını dair farklı rivayetler söz konusudur. Bazı rivayetlerde namaz Mus‘ab b. Umeyr tarafından kıldırılmışken, bazılarında Esad b. Zürare tarafından kıldırılmıştır. Esad b. Zürare’nin cemaati toplamakla görevli olduğu, Mus ‘ab b. Umeyr’in namazı kıldırdığı da rivayetlerden çıkarılan sonuçlardandır. 

Kaynak
İslam Ansiklopedisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu