10 Maddede Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in Tebliğ Metodu

Alemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) 23 yıllık risâlet hayatı boyunca insanlığı delaletten hidâyete, zulmetten nura, küfürden imana davet etmek için çalışmıştır. Hz. Peygamber’in insanları Hakk yoluna, kurtuluşa daveti gelişigüzel bir davet değildir. O İslam’ı tebliğ ederken birtakım hususlara dikkat etmiştir. Allah Rasulü’nün takip ettiği metodun bugünün davetçileri olan bizler tarafından bilinmesi son derece hayati öneme sahiptir. Zira O bizim için her konuda olduğu gibi bu konuda da üsve-i hasenedir. Bizler bugün insanlara İslam’ı anlatmak, kurtuluş yoluna davet etmek istiyorsak, bunu ancak O’nun örnekliğine başvurarak gerçekleştirebiliriz. Bu sebeple biz burada Allah Rasulü’nün tebliğ metodunu öğrenme ve bugünün davetçileri olan bizlere örneklik teşkil etmesi gayesiyle sizler için Hz. Peygamber’in tebliğ metodunu 10 madde halinde bir araya getirdik ve istifadenize sunduk. Alemlere rahmet olan Hz. Muhammed’in örnekliğinde bir hayat yaşamamız duasıyla. Keyifli okumalar…
Samimi Bir Kadro Oluşturması
İnsanlığa aydınlatıcı bir kandil olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) ilk olarak tebliğine aile efradından ve güvendiği kimselerden başlayarak, çekirdek bir kadro oluşturmuştur. Böylelikle Allah Rasulü’nün yanında davasına samimiyetle bağlı ve bu uğurda her türlü fedakarlığı göz önüne alan insanlar yetişmiştir. Atılan bu adım, davetin ileriki aşamalarında Allah Rasulü’nün yanında manevi destekçilerinin olmasını sağlamıştır.
Yılmadan Tebliğe Devam Etmesi

Hz. Peygamber’in daveti çok ciddi engellerle karşılaşmıştır. Yakın akrabaları dahi ona inanmamış, yüz çevirmiş, eziyet etmişlerdir. Fakat O tüm bunlara rağmen Hakk’ın bayraktarlığını yapmaktan vazgeçmemiş, İslam’ı anlatacağı yeni gruplar bulmaya çalışmıştır. Mekke’de İslami tebliğin önünün kapandığını düşündüğünde azatlı kölesi Zeyd b. Harise ile Taif’e gitmiş, orada da eziyet görmesine rağmen ümidini kaybetmeden farklı kabilelere irşad faaliyetini devam ettirmiştir. Onun bu çabaları meyvesini vermiş, hac ibadeti için Mekke’ye gelen Medinelilere yaptığı davet neticesinde İslam devletleşme imkânı bulmuştur.
Döneminin Haberleşme Yöntemlerini Kullanması/Elçiler Göndermesi
Allah Rasulü İslam’ı ulaştırabileceği her noktaya ulaştırmak için, döneminin haberleşme unsuru olan elçilerden istifade etmiştir. O, elçiler vasıtasıyla dönemin en güçlü devletleri olan Bizans ve Sasani devletlerinin hükümdarlarına ve daha pek çok bölge yöneticisine İslam’a davet mektupları göndermiştir.
Davetçiler Yetiştirmesi

Hz. Peygamber ashabına İslam’ı tebliğ etmekle birlikte, aynı zamanda onları birer İslam davetçisi olarak düşünmüştür. Dâru’l Erkâm’da yetişen Mus‘ab b. Umeyr’in 1. Akabe Biatı’ndan sonra Medine’de gerçekleştirdiği muazzam İslam faaliyet düşünüldüğünde bu adımın İslam’ın neş’et etmesinde ne denli önemli olduğu anlaşılacaktır. Mus‘ab b. Umeyr’in çabaları neticesinde Medine’nin reisleri olan Sad b. Muâz ve Üseyd b. Hudayr İslam’la şereflenmiştir ki, onların Müslüman oluşu kabilelerinin de hızla İslam’ı benimsemesini sağlamıştır.
Akrabalık Bağlarını Gözetmesi
Hz. Peygamber döneminde Arap toplumunda kan bağına dayalı yakınlık son derece önemsenen bir husustu. Bu durumun farkında olan Allah Rasulü tebliğinin amacına ulaşması noktasında akrabalık bağlarını dikkate alarak hareket etmiştir. Zira O’nun Beliyy kabilesine annesi bu kabileden olan Amr b. el-As’ı göndermesi, Amr vasıtasıyla onlarla yakınlık kurmak istemesiyle alakalıydı. Yine Hz. Peygamber’in İslam’ın en büyük düşmanlarından olan Hâlid b. Velîd’in yakın akrabası Hz. Ummu Seleme ile ve Mekke reisi Ebû Süfyan’ın kızı Ummu Habibe ile evliliği onlarla aralarındaki düşmanlığı akrabalık ilişkisi üzerinden hafifletmek için attığı adımlardandı.
İnsanların Derecelerine Göre Hitap Etmesi

“Herkese derecesine göre davranın” buyuran, Hz. Peygamber kendisi de bizzat tebliğinde bu yöntemi uygulamış, muhataplarının vasıflarını, kabiliyet ve eksikliklerini göz önünde bulundurarak onlara hitap etmiştir. O, kendisine sorulan aynı sorulara soranların durumlarına göre farklı cevaplar verebilmiştir. Örneğin İslam’ın en faziletli işi hakkında soru soran iki kişiden birine yemek yedirmek ve selamı yaymak derken, diğerine muhtemelen onun bu yöndeki eksikliğinden dolayı el ve dil selameti şeklinde cevap vermiştir.
Muhataplarına Değer Vermesi/Hüsn-ü Muamelede Bulunması
Hz. Peygamber zengin, fakir, güçlü, güçsüz ayırt etmeksizin muhatap olduğu her kesimden insana insan olması hasebiyle değer vermiştir. O azılı düşmanlarına dahi hoşgörüyle, merhametle yaklaşmış, hiç kimseyi görmezden gelmemiştir. İslam’a karşı sert tavırlarıyla bilinen Benû Hanife kabilesi lideri Sümame’yi esir aldığı zaman ona eziyet etmeyi tercih edebilecek bir konumda olmasına rağmen, alemlere rahmet olan Allah’ın sevgilisi böyle yapmamış, aksine ona karşı iyi davranılmasını emretmiştir. Bu hüsn-ü muamele Sümame’yi çok etkilemiş olacak ki, İslam ile şereflenenlerden olmuştur. Allah Rasulü her fırsatta Mekkelileri İslam daveti aleyhine kışkırtan Ebû Süfyan’a dahi güzel muamelede bulunmuş, aralarındaki düşmanlığın meveddete dönüşmesi için, ona dönemin meşhur ve kıymetli hediyesi olan Medine hurması göndermiştir. Hz. Peygamber’in insana verdiği değer, O’nun çeşitli bölge yöneticilerine gönderdiği İslam’a davet mektuplarındaki hitaplarında da görülür. Zira bu mektuplarda Rum’un ulusu, Kıptilerin büyüğü gibi ifadelerle hükümdarları yücelterek, onlara verdiği değeri ortaya koymuştur. Allah Rasulü’nün Mekke’yi fethettiğinde gücü elinde bulundurmasına rağmen birkaç kişi dışında tüm müşrikleri kendisine yapılan onca eziyete rağmen affetmesi onun insana verdiği değerin, merhametinin, güzel muamelesinin en zirve örneğidir.
Tebliğ için Kolaylaştırıcı, Sevdirici Bir Üslubunun Olması

İnsan fıtratının zayıflığının farkında olan Allah Rasulü İslam’ın öğretilerini insanlara olabildiğince sade ve basit bir üslupta sunmuştur. Nitekim O, Mu‘az b. Cebel ve Ebu Musa el- Eş ‘ari’yi Yemen’e gönderirken “Kolaylaştırıcı olun, zorlaştırıcı olmayın, sevdirici olun, nefret ettirici olmayın.” buyurmuştur. Rahmet peygamberi insanlara sevgi diliyle yaklaşarak, İslam’ı gönüllere nakşetmeye çalışmıştır. Allahu Teala da Kur’an’da “Eğer sen kaba ve katı yürekli olsaydın etrafındakiler dağılırdı.” buyurarak Allah Rasu’lünün yumuşak tavrını ortaya koymuştur. Allah Rasulü insanlara şefkatle, merhametle yaklaşmış, kendisine eziyet edenlere dahi hüsnü muamelede bulunmuştur.
Gerektiğinde Cezalandırması/Savaşa Başvurması
İnsanı eşref-i mahlûkât olarak gören İslam dininde esas olan güzel muamele ve sulhtur. Bununla beraber Hz. Peygamber gerekli olduğu durumlarda çeşitli cezalar vermekten ve savaşmaktan çekinmemiştir. Her zaman ilk etapta insan kazanmayı düstur edinmiş olan Allah Rasulü, insanları asla ötekileştirmemiş, onlara hüsnü muamelede bulunmuştur. Ancak İslami davetin yayılmasına engel olan ve ısrarla toplumun fesadı için uğraşanlar hususunda Rasulullah, zaman zaman çeşitli cezalandırma yöntemleri uygulamıştır. Aynı şekilde savaşta, insani ilişkilerde başvurulabilecek her türlü uygulamaya başvurulmasına rağmen muhatapların tebliği tehlikeye sokan hareketleri sebebiyle gerçekleştirilmiştir. Cezalandırmalar ve savaş tüm insani muameleler gerçekleştirildikten sonra atılan adımlar olmuştur. Atılan bu adımlarla İslam davetinin önündeki engeller kaldırılmış, toplumun saadeti temin edilebilmiştir.

Yaşayarak Örnek Olması
Elbette Allah Rasulü kendisine vahyolunanları insanlara aktarmakla yetinmiyor, bizzat uygulayarak kâinatın gördüğü en güzel örnekliği teşkil ediyordu. Bir yola, bir amaca insanları sevk etmeye çalışan davetçinin sözlü aktarımdan ziyade yaşayarak örneklik göstermesinin katbekat etkili olduğu bugün bilinen bir gerçektir. Üsve-i hasene olan Hz. Peygamber’in örnek yaşantısını gören insanlar ona daha çok bağlanmışlardır. Mescid-i nebevide bir direğe bağlanmış olan Benû Hanife reisi Sümâme’nin Müslüman olmasında Hz. Peygamber’in yaşantısına şahit olması büyük bir etken olsa gerektir. Yine Allah Rasulü’nün Taif’ten gelen heyeti Müslümanların yaşantılarını görüp, kalplerinin İslam’a ısındırılması için mescitte misafir etmesi, yaşayarak tebliğin en güzel örneklerindendir.
Kaynaklar
- Ahmet Önkal, Rasûlullah’ın İslâm’a Davet Metodu
- Abdülkadir Karakuş, Hz. Peygamber’in Tebliğ Dili ve Bunun Kur’ânî Temelleri
- Mehmet Nurullah Aktaş, Davet Dili
Tarihin tozlu sayfalarında kaybolmayı seven bir İslam Tarihi öğrencisiyim.
Güzel bir çalışma, tebrik ediyorum. Peygamber (a.s)’ in örnekliğine bu gün dünden daha çok ihtiyacımız var.