Ramazan Söyleşileri: Doğu Türkistan’da Ramazan
Farklı ülkelerde mübarek Ramazan ayının nasıl yaşandığını ele aldığımız Ramazan Söyleşileri serimizin bu seferki konusu: Doğu Türkistan’da Ramazan
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Abdulahad Hafız, 55 yaşındayım. Doğu Türkistan’ın Hoten ilinde doğdum. İlk ve ortaokulu orada okudum. Aynı zamanda evde gizli olarak Kur’an ve din eğitimi gördüm. 1985 yılında Türkiye’ye geldim, bir sene sonra Mısır’a gittim. Orada lise ve üniversite okudum. 1993’te el-Ezher Üniversitesi’nden mezun oldum. Daha sonra Kazakistan ve Suudi Arabistan’da çalıştım. 4 çocuk babası olarak İstanbul’da yaşıyorum.
Doğu Türkistan’da yaşayan Müslümanların durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Doğu Türkistan 1949 senesinde malesef Çin tarafından işgal edildiğinden beri gün yüzü görmedi. Yapılan zulüm kimi zaman hafif, kimi zaman şiddetli bir şekilde devam etti. 2016 yılından beri de zulüm ve işkenceler devam ediyor. Çin yönetimi Doğu Türkistan‘ın bütün şehir ve köylerini, kamplarla genel hapishaneye çevirdi. Dünya’ya “Eğitim Kampı” diye tanıttığı işkence kamplarını kadın erkek, bilgili bilgisiz, aydın, âlim, doktor ve azıcık dini ve milli şuuru olan kimselerle doldurdu. Gençler ise resmi hapishanelerde işkence görüyor. Dışarıda kalanların evlerine Çinli erkekleri yerleştirdiler.
Evdeki Müslüman kadın Çinli erkekle aynı yatağı paylaşmak, ona hizmet etmek, onun yediği domuz etini yemek zorunda bırakılıyor. Evlerde Kur’an ve başka dini kitap, seccade bulundurmak yasak; İslam’a uygun giyinmek yasak. Ahmet, Mehmet, Abdullah gibi isimleri yasakladılar. Müslümanların isimlerini değiştirdiler. Üç dört yaşındaki çocukları ailesinden ayırıp çocuk kampına yerleştirip Çinli bakıcılara baktırıyorlar. Kamplarda ve hapishanelerde yapılan işkenceleri anlatmaya yürek dayanmıyor. Kısacası Doğu Türkistan’daki Müslümanları, İslam ve Türk kimliğinden arındırıp Çinli ateist yapmak için soykırım yapıyorlar.
Ramazan ayının gelmesiyle birlikte Doğu Türkistan’da ne gibi değişiklikler gözleniyor?
Ben doğup büyüdüğümde namaz kılmak, oruç tutmak yasaktı. İnsanlar Ramazanın geldiğine sevindiğini izhar edemiyor, gizli oruç tutuyor ve geceleyin iki üç kişi evlerde gizli teravih namazı kılıyorlardı. Doğu Türkistan’ın tüm şehirlerinde var olan camiler hepsi yıkılmış her şehirde sadece büyük bir cami bırakılmış, o da ya kapatılmış ya da başka amaçlar için kullanılmıştı. 1980’den sonra Çin’in siyasetinde biraz esneklik meydana gelmiş ve halkın ibadetlerine karışmaz olmuştu. Dolayısıyla halk derhal camiler yapmaya, var olan camileri de onarıp ibadete açmaya başladı. Müslümanlar; mübarek Ramazan ayını coşkuyla kutlar, komşular evlerine iftar için davet ederlerdi. 2014’ten sonra tekrar namaz, oruç gibi ibadetler tamamen yasaklandı. Hatta evlerde gizli ibadet yapma imkanı da yok.
Doğu Türkistan’da Ramazan ayını gündelik yaşamdan ayıran unsurlar nelerdir?
Doğu Türkistan’da ibadet serbest olduğu zamanlarda, insanlar Ramazan ayını çok büyük sevinç ile karşılıyordu. Ramazanı gündelik yaşamdan ayıran şey, bütün lokantaların gündüz kapalı oluşuydu. Akşam namazında camiler dolup taşar, ezanla beraber camide iftar yapılır, namazdan sonra evlere dağılınırdı.
Doğu Türkistan’da ne kadar cami ve İslam merkezi var ve bunlar nerelerde bulunuyor?
Doğu Türkistan’da bugünkü manada İslam merkezi yok. Eskiden camiler ve medreseler vardı. Müslümanlar ibadetlerini orada yapıyorlardı. Sonra komünistler onların hepsini yok etti. Ne kadar cami olduğuna gelince, 1980’den sonra yapılan ve onarılan camilerin sayısı 30 bini aşıyor ancak Çin rejimi son iki yılda 16 binden fazla camiyi tamamen yıktı ve yıkmaya da devam ediyor.
Ramazan ayında camilerde ne gibi faaliyetler oluyor?
Camilerde her gün sabah namazına müteakip vaaz veriliyordu. Akşam ise cemaat iftarını camide yapardı ve teravih namazları da hatim ile kılınırdı.
İnsanların Ramazan ayındaki faaliyetlere katılımları ne düzeyde?
İnsanlar Ramazan ayındaki faaliyetlere çok ilgi gösterirlerdi. Ramazan olduğu her durumda belli olurdu. Ne yazık ki hiçbir şey kalmadı.
Doğu Türkistanlı Müslümanlar Ramazanı nasıl karşılar? Evlerde Ramazan boyunca bu atmosfer nasıl yaşatılır? Ramazana has yeme içme kültürünüzden bahseder misiniz?
Müslümanlar Ramazan ayının gelmesine çok sevinirler. Ramazan ayının gelişini evlerinden dışarı çıkarak: “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan!” deyip dua ve tekbirlerle karşılıyorlardı. Evlerde Ramazana özel yemekler yapılırdı.
Ramazanda iftar için, “nişaalla” adı verilen yumurtanın akından yapılan bir çeşit tatlı ve “suyukaş” denilen çorba yapılır. İftar bu yiyecekler ve meyve çeşitleriyle yapılır. Sahurda genellikle etli havuçlu pilav, mantu, lagmen gibi yemekler yapılır. Çünkü bu yemekler insanı tok tutuyor, çalışanlar hemen acıkmıyor.
Evde ailelerin veya okullarda öğretmenlerin Ramazanın yaşanması ile ilgili herhangi bir teşviki var mı?
Evet, aileler çocuklarını küçük yaşta oruç tutmaya alıştırırlar. Onların sevdiği yemekleri yaparlar. Mesela ben, küçükken çok az yemek yerdim. Hele sahurda yemek yemeyi istemezdim. Yoğurdu çok severdim, bizim oralarda inek az olduğundan yoğurt az olurdu. Babam yoğurt alır, gizler ben sahurda doydum diye bir şey yemek istemediğim zaman yoğurdu çıkarır, yoğurtla biraz daha yemek yememi sağlardı. İftardan sonra mahalle çocukları toplanıp mahalledeki evleri tek tek dolaşır. Her evin önünde Raman şarkısı söylerdi. Evdekiler de çocukları sevindirmek için şekerler verirdi. Bunun adı “Raman aytmak”tır.
Birlikte iftar yapma geleneği ülkenizde yaygın mı? Mesela ortak alanlara iftar çadırları kurup toplu iftar yapılıyor mu ya da ailecek ziyaretler oluyor mu?
Yukarıda da belirttiğim gibi komşular birbirini evine iftara davet ederdi. Mahallede her gün bir evde iftar olurdu. Her mahallede cami olduğu için erkekler önce camide toplanır, ezanla birlikte su veya bir meyve ile iftarlarını yaparlar. Akşam namazını kıldıktan sonra davet edilen eve girerlerdi.
Teravih, mukabele, Kadir Gecesi ve itikaf ülkede nasıl algılanıyor? İnsanlar rağbet gösteriyor mu, bunlar icra ediliyor mu? Ramazandaki ibadetler ile ilgili genel anlamda neler söyleyebilirsiniz?
Doğu Türkistan’da Ramazan ayında Türkiye’de olduğu gibi mukabele kültürü yoktur. Ancak söylediğim gibi teravih namazını hatim ile kılıyorlar. Eskiden hafız az olduğu için bir hafız bir Ramazanda üç dört camide hatimle teravih kıldırıyordu. Hangi camide hatimle teravih başlasa halk o camiye akın ederdi. Sonra hafızlar çoğalınca her camide hatim ile teravih kılınmaya başladı. Kadir Gecesi’ni Müslümanlar camilerde vaaz dinleyerek, dua ederek ve zikirler ile geçirirlerdi. Sahura kadar uyumazlardı. İtikâf yapılır, bizim insanlarımız ibadete çok rağbet ederlerdi. Kısacası Doğu Türkistan’da Ramazanda yapılan ibadetler; teravih namazı kılma, Kur’an-ı Kerim’i hatmetme, yardımlaşma, beraber iftar yapma, bol bol sadaka verme diyebiliriz.
Başka ülkelerin Ramazan adetlerine özenip, keşke bizim Ramazanlar da böyle geçse dediğiniz bir etkinlik var mı?
Ben Kazakistan’da, Mısır’da, Suudi Arabistan’da ve Türkiye’de yaşadım. Mübarek Ramazan ayı her yerde hemen hemen aynı sevinçle, ibadetlerle geçiyor. Diğer ülkeler ile Doğu Türkistan’ın farkı; diğer ülkelerde televizyonlarda Ramazana özel programlar çok oluyor, Doğu Türkistan’da öyle bir imkan yok.
Türkiye’de Ramazan ayını geçirdiniz mi? Geçirdiyseniz iki ülkenin mukayesesini yapabilir misiniz? Neler birbirine benzer, neler farklıdır?
Evet, Türkiye’de Ramazan’ı geçirdim. Yirmi seneden fazla oldu Ramazan’ı Suudi Arabistan’da geçirdim. Bu sene de inşallah burada geçireceğim. Doğu Türkistan’daki Müslümanlar sahurda ağır yemek yerler, iftarda ise hafif yerler. Türkiye’de tersi tercih ediliyor. Türkistan’da burada Türkiye’de olduğu gibi sabah namazı öncesi mukabele okunmuyor, onun yerine namazdan sonra vaaz ediliyor. Bunun yanında Doğu Türkistan’da Ramazan hasebiyle iş saatleri değişmez, normal çalışmaya devam edilir.
Ramazan denilince ilk aklınıza gelen şey nedir? Ramazan’a has unutamadığınız bir anınızı paylaşmak ister misiniz?
Ramazan denilince aklıma ilk olarak oruç tutmak, Allah’ın rahmet ve bereketinin bol olması, ailede huzur, dayanışma, kendini yenileme, tövbe, istiğfar, daha fazla sevap kazanma fırsatı elde etme geliyor.
Biz 1985 Haziran ayında yanı Ramazanda Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye doğru yola çıkmıştık. Yolda oruç tutmuştuk. Bir gün öyle sıcak olmuştu ki ikindi vaktine gelince susuzluktan bayılacak gibi olmuştum. İftara çok zor dayanmıştım. Ben, küçük olduğum için zorlandığımı düşünmüştüm, meğerse büyükler de aynı şekilde zorlanmış. İftardan sonra otururken üstadımız: “Ben bugün oruç tuttuğuma tövbe ettim.” dedi. Yanımızdakilerden biri “Hocam! Anlamadım, tövbe günah işlenince için yapılmıyor mu?” diye sordu. Üstadımız: “Allah Kur’an-ı Kerim’de yolculukta oruç tutmamaya izin vermişken Allah’ın ruhsatını kabul etmeyip oruç tuttuğum için tövbe ettim.” demişti.
Dünyanın birçok yerinde yaşayan Müslümanlar bayramı büyük bir coşkuyla karşılıyor. Doğu Türkistan bayrama nasıl hazırlanıyor? Bayram namazı, çocuklara bayram harçlığı verme, bayram yemeği, akraba ziyareti, mezarlığa gitme gibi faaliyetler yapılıyor mu? Ülkede bayrama has neler var ?
Doğu Türkistan’da Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir şekilde kutlanır. Doğu Türkistanlılar insanlar tarafından icat edilen bayramlara “Bayram” derler. Ramazan ve Kurban Bayramlarına “Heyt” (Arapça “Ayd” kelimesinin Türkçeleştirilmiş hali) derler. Müslümanlar Ramazan Bayramı’na büyük titizlikle hazırlanırlar. Çocuklara yeni elbiseler dikilir. Evdeki tüm eşyalar yıkanır, temizlenir. Hanımlar bayrama özel “Sanza” pişirirler. Sanza; undan yapılır, hamurun içine sıvı yağ, soğan suyu ve baharat konulur. Sonra elle makarna gibi yapılıp yağda pişirilir.
Bayram namazına gelen cemaat ile yollar dolup taşar. Namazdan sonra cami önünde “nagra” ve “sunay” isimli müzik aletleri eşliğinde sema oynanır. Bu oyunu yaşlı genç herkes oynar, halk seyreder. Hanımlar, erkekler camiden gelinceye kadar evin önündeki yolları süpürüp sokakları tertemiz yaparlar. Evde büyük sofra hazırlanır. Erkekler eve gelince bütün aile birlikte iftar ve sonrasında da kahvaltı yaparlar. Evin büyüğü, eşi ve çocuklarına bayramlık para verir. Bayramlığını alan çocuklar pazara koşarlar. Öğleden sonra bütün aile, hediyeler alarak büyüklerin evine giderler. Büyüklerin bayramını kutlar, yemek yerler. Sonra herkes evine gelecek olan misafirleri ağırlamak için hazırlanır.
Bayramın ikinci günü, sabah namazı için mahalledeki bütün erkekler camiye gider. Sabah namazından sonra cemaat birlikte camiye en yakın evden başlayıp mahalledeki bütün evlere girip bayramlaşırlar. Her eve girerken önce kısa bir dua yapılır, ardından herkes ayağa kalkıp ev sahibinin bayramını kutlar, sonra oturur kısa bir Kur’an okur, sonra dua edilir. Çay içilir, beraber sofradaki bayrama özel yemeklerden biraz yenir. Tekrar dua edip evden çıkarlar. Mahalledeki bütün evler bu şekilde dolaşılır. Camide namaz kılmaya gelmeyenlerin evlerine girmezler. Sonra herkes evine dağılır ve uzaklardaki yakınların, tanıdıkların gelmesini bekler.
Üç gün boyunca asla evin kapısını kapatmazlar. Çünkü misafir gelirse kapı açık olmalıdır. Bu yüzden ev halkı bir yere bayramlaşmak için gittiğinde mutlaka evde bir kişi kalır. Bayramın üçüncü günü çalışanlar kendi iş yerlerinde, öğretmenler okullarda toplanıp iş arkadaşlarının evlerini ziyaret ederler. Gençler kendi arkadaşlarıyla, çocuklar kendi yaşıtlarıyla toplanıp birbirinin evlerini ziyaret ederler. Üç gün bayram böyle coşkuyla geçer. Bayramda kimse evini kapatıp tatile gitmez. Sonra bir aya kadar vakit buldukça köylerdeki akrabalarına bayram ziyaretine giderler. Köylerdeki akrabalar da şehirdeki akrabalarını ziyaret ederler.
Ah! Nerede o bayramlar? Şimdi ne Ramazan kaldı ne bayram. Rabbimden bu zulümlerin bir an önce kalkmasını ve Müslümanların eski günlerine kavuşmasını niyaz ederim.
Sizlere bu kıymetli sohbeti hazırladığınız ve Doğu Türkistanlı mazlumların durumunu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim. Allah sizlerden razı olsun. Saygılarımla Abdulahad Hafız.
Öylesine biri