Afrika'da Yaşam

Tsitsi Dangaremba ve Nervous Conditions Romanı

Afrika kıtasının güneyinde yer alan Zimbabve, İngiltere’den bağımsızlığını ilan ettiği 1980 yılına kadar, yüz yıl öncesinde bir İngiliz Tüccar olan Rhodes tarafından kendisine verilen Güney Rodezya adıyla anıldı. Ülkenin sömürgeciliğe karşı verdiği mücadelenin baş aktörü Robert Mugabe, sağlık, eğitim ve tarım alanında ülkeyi ileri taşıdı ve iktidarı 37 yıl boyunca bırakmadı. Ancak zaman içinde ülke Mugabe’nin baskıcı politikalarına maruz kalmanın sonucunda ekonomik olarak çöküşün eşiğine geldi.

Bu küçük Afrika ülkesinin öne çıkan yazarlarından Tsitsi Dangaremba ve en önemli çalışması “Nervous Conditions” üzerinden Zimbabve toplumunu tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız. (Çok sayıda dile çevrilen ve Afrika edebiyatının en kıymetli yapıtlarından biri olarak anılan eserin henüz dilimize kazandırılmadığını hatırlatalım.)

Bir Senarist, Yazar ve Düşünür Olarak: Tsisti Dangaremba

Black and Female Essays

Tsitsi Dangarembga 1959 yılında Zimbabve’nin Mutoko şehrinde dünyaya geldi. Güney Rodezya’nın ilk üniversite diploması alan kadını unvanına sahip annesi ve okul müdürü olan babası, eğitimleri için dört yıl İngiltere’de kalınca, Tsitsi ve kardeşi ana dilleri olan Shonayı unutup İngilizce konuşmaya başladı. Ülkesine, Rodezya’nın tek taraflı bağımsızlık ilan ettiği 1965 yılında döndü. Hristiyan Metodist okulunda eğitim aldıktan sonra daha çok beyaz kız öğrencilerin okuduğu bir başka okula devam etti. Cambridge Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldığı yıllarda, ırkçılığı ve tecrit edilmeyi tecrübe edindikten sonra eğitimini yarıda bırakarak tekrar ülkesine döndü. Zimbabve Üniversitesinde psikoloji okumaya başlamadan evvel bir süre öğretmenlik yaptı. Üniversite yıllarında drama kulüplerine katılarak çeşitli oyunlar yazdı, tiyatro gruplarına katıldı. Öyle ki, o dönemde bir sahne oyununda siyah kadının rol alması pek rastlanılır bir durum değildi. Dangaremba, bu durumun ancak bazı kadınların oturup bir şeyler yazmasıyla mümkün olacağını düşündü ve düşüncesini gerçekleştirdi. İngiliz klasikleri okuyarak büyüyen yazar, bilinçli bir kararla Afro Amerikan kadın yazarları ve modern Afrika edebiyatını okumaya başladı. 

1988 yılında yayımlanan ve kendisine uluslararası alanda başarı kazandıran romanı “Nervous Conditions”, İngiltere ve Amerika’da basılırken, uzun süre kendi ülkesinde yayınlanmadı. Yazar bu romanla 1989 yılında Commonwealth Yazarlar Ödülüne layık görüldü. Bir süre Berlin’de yaşayarak, film yönetmenliği de yaptı. Bu tecrübeyle ülkesine döndüğünde, Nyerai Films isimli yapım şirketini kurdu. “Neria” isimli filmi Zimbabve tarihinin en yüksek kar getiren filmi olarak kayıtlara geçti.

Post kolonyal patoloji: NERVOUS CONDITIONS (Ruhsal Bozukluklar/ Nevroz)

Jean Paul Sartre, meşhur psikiyatrist ve filozof Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” isimli eserine yazdığı önsözde şunları söyler:

Tsitsi Dangaremba Alinti
Jean Paul Sartre

Yazar Dangaremba, Sartre’in bu nevroz tespitini daha da açarak, hem sömürgeci hem de kendi kültürü tarafından iki yönlü baskıya maruz kalan kadın karakterlere hayat verir.

Irk, sınıf ve cinsiyet ayrımı üzerinden kurgulanan romanın ana kahramanı, Rodezya’nın küçük bir köyünde yaşayan 14 yaşında bir genç kız olan Tambu’dur. Fakir ailesi, İngiltere’de eğitim aldıktan sonra bir okul kuracak kadar iyi duruma ulaşan amcaları Babamukuru’nun yardımlarıyla geçimini sağlamaktadır. Çoğu Afrika toplumunda, maddi durumu iyi olan bir aile bireyi, diğer bireylere karşı da sorumluluk hisseder ve destek olur. Bu durum adeta yazılı olmayan bir kural gibidir.

Amca Babamukuru, kendi başarısının ardında iyi bir eğitimin olduğunu bildiği için, kardeşinin ailesinden birinin de benzer şekilde eğitim almasına yardımcı olmak ister. Erkek yeğeni Nhamo’yu, daha başarılı olan kız yeğeni Tambu’ya tercih ederek onu yanına alır ve okutur.

Tambu ise okuyabilmek için tarlada kendisine ayrılan kısma mısır ekmek ve satmak zorunda kalır. Tesadüfi bir hadise ile beyaz bir kadın genç kızın okuma hevesinden etkilenerek, ona okul masrafı için maddi destekte bulunur.

Amcasının yanında kalıp okuma hakkını erkek olduğu için kazanan Nhamo, kabakulak hastalığından ölünce amca Babamukuru, aileden birini desteklemek adına Tambu’yu yanına alır. Şehre taşınmak ve amcasının kurduğu misyoner okuluna başlamak Tambu’nun hayatında bir dönüm noktası oluşturur.

Köyden Kente Geçiş

pexels boris ulzibat 3378996

Beş yıl kadar İngiltere’de yaşayan amcası ve ailesi, kendilerinden oldukça farklıdır. Kuzenleri ana dilleri olan Shona’yı konuşamamaktadır. Tambu’nun kuzeni Nyasha sıklıkla babasına başkaldırmakta, isteklerine itiraz etmektedir. Tambu için Babamukuru, saygısızlık etmeyi aklından dahi geçiremeyeceği kadar üstün bir konumdadır. Kuzeninin isyankâr tavırlarına bir türlü anlam veremez.

Babamukuru kızını beyaz bir erkekle konuşurken yakalayınca, kızını fahişelikle suçlamaya gidecek kadar öfkelenip ağır cezalar verince, Tambu toplumda kadınların konumunu ve erkeklerin otoritesini sorgulamaya başlar. Yaşanan modern hayata karşın, kız çocukları ve kadınlar yine kısıtlanmaktadır.

Güçlü erkek karakter Babamakuru yalnız kendi evindeki kararlara değil, kardeşlerinin evlerinde alınan kararlara da müdahale etmektedir. Öyle ki yıllar sonra, geleneksel şekilde(pagan) evlenen kardeşinin ve yengesinin günah içinde yaşamaktan vazgeçip kilise düğünü yapmaları için baskı yapacaktır. Kendi düğününde dahi bu kadar harcama yapmayan Babamukuru, bu düğünde her tür masrafı göze alır. Tambu için, babasının ve hamile olan annesinin bu yaşta böylesi gülünç bir törene zorlanması onur kırıcıdır. Düğüne katılmayı protesto eder ve amcası tarafından eğitimden men edilmek ve köyüne geri gönderilmekle tehdit edilir. Tambu her şeyi göze alıp düğüne katılmayı reddettikten sonra amca onu iki hafta boyunca evin hizmetinde kullanarak cezalandırır. Yengesi ilk kez Babamukuru’nun bu tavrına tepki vererek şimdiye kadar ses çıkarmadığı çoğu şeyi protesto etmeye başlar. Yazar, kadınlar ses çıkarmaya başladığında ve haksızlığa tepki koymak istediğinde başlarına gelecekleri tasvir eder. Sınıfsal ayrım ile cinsiyet ayrımını iç içe inceler.

Irksal ayrım

Irksal ayrim

Romanın sonlarına gelirken Dangaremba, ırksal ayrımın altını çizmeye başlar. Tambu, özel bir Katolik okulunun yaptığı sınavlara katılarak burs kazanır. Yatılı kalacağı okulun öğrencilerinin neredeyse tamamı beyazdır, 6 siyah öğrenci ile küçük bir odada kalması uygun görülür. Irksal ayrımı tecrübe ettiği bu okulda kendisini tecrit ederek, vaktini kütüphanede ders çalışarak geçirir. Tambu, bu okulda beyazlarla karşılaşana kadar gördüğü beyazlara adeta küçük tanrılar gibi davrandıklarını ve onların da bu tavrı hoşnutlukla kabul ettiğini hatırlar. 

Uzun zaman sonra Tambu amcasının evine yaptığı bir ziyaretinde kuzenini iskelete dönmüş halde bulur. Nyasha İngiliz kültürüyle yetişen bir siyah olarak, Rodezya’ya da ait olamadığı için tam bir nervoz yaşamaktadır. Hiçbir şey yiyip içmeyen ve hayattan keyif almayan Nyasha, sömürgeciliğin herkesin ruhunu çaldığını öne sürer. Babası tarafından beyaz bir psikiyatriste götürüldüğünde, ilk psikiyatristin “Afrikalıların bu şekilde sıkıntı yaşamalarının mümkün olmadığını söyleyip, babasına kızını eve götürüp cezalandırmasını” salık vermesi tipik bir sömürgeci bakış açısının örneğidir.

Tambu, hayatındaki tüm kadınları ve etrafında olup bitenleri düşünür ve değerlendirir. Hangi sınıfa ait olursa olsun hepsinin ne kadar az seçeneği olduğunu, kendi başlarına karar alamadıklarını düşünür. Bir taraftan aldığı eğitime odaklanırken, diğer taraftan yaşadığı topluma yabancılaşıyor olmanın verdiği “ruhsal bozuklukları” tecrübe edinir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu